1990’ları nasıl hatırlarsınız? Hırkası ve bol kot pantolonuyla gitar çalan grunge bir Kurt Cobain mi gelir aklınıza? Yoksa ’80’lerdeki şanını ’90’larda daha da gösterişli bir şekilde yürüten altın ceketli Michael Jackson mı? Belki de neşeyle melankoli arasında gezinen Britpop grupları. Bütün bunları ve daha fazlasını vaat eden çok verimli bir yıldı 1991. Birçok insanın müzik zevkinin gelişmesine katkıda bulunduğu kesin. Bu yılın öne çıkan albümlerden on tanesini inceledik.
Achtung Baby – U2
İrlandalı U2’yu U2 yapan Achtung Baby elektronikle rock müziğin mükemmel bir dansı. Bir önceki albümlerinden farklı bir çizgide ilerleyerek daha alternatif rock sularına kayan U2, albümü İrlanda dışında Batı ve Doğu Almanya’nın birleşmesinden esinlenerek Berlin’de de kaydetti. Gitmek istedikleri müzikal yönler konusunda anlaşamadıkları için yer yer zor bir kayıt süreci geçiren grup sonunda doğaçlama olarak yazdıkları ve kendileriyle özdeşleşen One şarkısıyla doğru yolu buldu. Fakat albümü sadece bu şarkıya indirgemek haksızlık olur. The Fly, Even Better Than The Real Thing ve Love Is Blindness gibi mücevherleri de arada dinleyip U2’nun aslında bütün o şaşaalı stadyum konserlerinin ve Bono’nun egosantrik açıklamalarının ardında gerçekten ne kadar başarılı bir grup olduğunu hatırlamak gerekiyor.
Dangerous – Michael Jackson
Sekizinci albümü Dangerous’u piyasaya sürdüğünde otuz üç yaşındaki Michael Jackson dünyanın tepesindeydi. Thriller ve Bad ile 80’leri domine ettiği gibi bu yeni on yılın da hâkimi olmak istiyordu. ABD’de siyahilerin sokaklarından dünyaya yayılmaya başlayan hip-hop’la birlikte kız kardeşi Janet Jackson’ın iki yıl önce çıkardığı başarılı Rhythm Nation’daki new jack swing sound’unu yakalamak istiyordu. Bu isteğini yeni albümünde bu tavrın yaratıcısı Teddy Riley ile çalışarak yerine getirdi. Sert ritimlerle R&B, hip-hop ve rock’tan izler taşıyan özgün bir sound yarattığı Dangerous yine satış rekorları kırdı. Hem ırkçılık hem de cildini beyazlattığı iddiaları konusunda tavrını açıkça belli ettiği Black or White, Monako Prensesi Stephanie’nin sesiyle, model Naomi Campbell’ın klibinde görüntüsüyle hayat verdiği In The Closet, gitarda bir başka çağdaş efsane Slash’in konuk olduğu Give Into Me, David Fincher’ın çektiği gizemli klibiyle Who Is It ve Eddie Murphy ve Iman’ın oynadığı masalsı videosuyla Remember The Time, bu albümün öne çıkan şarkılarından sadece birkaçı. Albümü takiben düzenlediği devasa turnelerin ardından hakkında çıkan taciz suçlamalarından sonra bir daha aynı Michael Jackson’ı göremediğimizi düşünmek iç burkucu.
Innuendo – Queen
İngiliz rock grubu Queen’in on dördüncü ve Freddie Mercury ile kaydettiği son albümü Innuendo, perde arkasındaki hüznü ve acıyı kamufle etmeye çalışan çılgın bir sirk gibidir adeta. Mercury’nin kedisine yazdığı eğlenceli Delilah, hem müziği ve sözleriyle hem de klibiyle oldukça teatral I’m Going Slightly Mad ve Yes gitaristi Steve Howe’un konuk olduğu çok katmanlı Innuendo’nun alt katmanlarında karanlık hava biraz hissedilse de final şarkısı The Show Must Go On son darbeyi vurur dinleyiciye. Mercury öyle güçlü söyler ki şarkıyı, sanki sağlığı hiç olmadığı kadar yerindedir ve Innuendo’nun çıkışından sadece birkaç ay sonra AIDS yüzünden aramızdan ayrılmayacak gibidir. Albümdeki bir başka şarkı These Are The Days Of Our Lives’ın sonunda hayranlarıyla vedalaşır adeta şu sözleri fısıldayarak: “Seni / sizi hâlâ seviyorum.” Biz de seni hâlâ seviyoruz, Freddie.
Leisure – Blur
Blur’un en iyi işlerinden biri olmasa da sadece bizi Blur’le buluşturduğu için bile bu listeye girmeyi hak eden bir ilk albüm Leisure. ABD’nin grunge’ına alternatif olarak Britpop’un da yükselişe geçeceği bir on yılı müjdeleyen 1991’de yıllarca Blur ile karşılaştırılacak bir başka değerli İngiliz grubu olan Oasis de kuruluyordu. Fakat önce Blur geldi ve özel bir grup olduklarının sinyalini bu uzunçalardaki There’s No Other Way, She’s So High ve Sing gibi melodik pop’la rock ‘n’ roll’un birleştiği şarkılarla verdi. Yıllar sonra Damon Albarn Leisure’ı kötüleyip plak şirketini memnun etmek için dönemin popüler sounduna uyan şarkılar yazdıklarını itiraf etse de Blur’u kitlelere duyurduğu ve sevdirmeye başladığı için önemli bir albüm.
Metallica (The Black Album) – Metallica
Metallica’nın Los Angeles’ta kaydedilen beşinci uzunçaları Metallica, veya hayranların siyah kapağından dolayı taktığı ismiyle The Black Album, tüm zamanların en çok satan ve sevilen albümlerinden biri. Albüm Metallica’nın thrash metal’den daha ağır tempolu bir heavy metal sound’una yaptığı geçiş açısından sadece grubun değil metal müziğin tarihinde de kritik bir noktada duruyor. Enter Sandman, The Unforgiven ve tabii ki Nothing Else Matters, metalle arası olmayanların bile kitaplığında yerlerini almıştır. Yayımlandığı 1991’den sonra ergenliğini geçirmiş pek çok insanın elbet ya bizzat şarkılarını çaldığı ya da çalan birilerine gönül verdiği çok özel bir albüm bu.
Nevermind – Nirvana
90’larda pek çok müzik tavrı öne çıktı ama kuşkusuz bu on yılla en çok anılan müzik tavrı grunge, müzik grubu da Nirvana oldu. Nevermind’dan sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığı kesin. Ucunda dolar bulunan bir oltanın peşinden yüzen bir bebek fotoğrafının yer aldığı kapağı, en hatırlanan ve parodi edilen albüm kapaklarından biri oldu. Polly ve Something In The Way gibi sakin akustik balatlar ve Stay Away gibi hard rock sound’una sahip şarkılar da barındırması bakımından Nevermind’ı sadece grunge kategorisine sokmak pek de doğru olmaz. Kurt Cobain için müzik her zaman sözlerden önce geliyordu ve kendisi şarkı sözlerindeki anlamları bulmaya çalışan gazetecileri hiç anlamıyordu. Pixies’in inişli çıkışlı müziğinden ve Black Sabbath’ın sert rifflerinden esinlenen albümde Lithium, Come As You Are ve In Bloom gibi şarkılar öne çıksa da Cobain’in insanları etkisine alacak mükemmel bir pop şarkısı yazma amacıyla yarattığı Smells Like Teen Spirit, resmen bir kuşağın marşı oldu.
Out of Time – R.E.M.
R.E.M.’in kariyerindeki yedinci uzunçaları Out Of Time sadece ABD’de değil İngiltere’de de haftalarca müzik listelerinin ilk sırasını işgal etti, üstüne üç tane Grammy Ödülü aldı. R.E.M.’i kült bir rock grubundan uluslararası yıldız mertebesine taşıyan ve alternatif rock tarihinin en başarılı albümlerinden biri kabul edilebilecek Out Of Time, baştan sonra dinleyip hiçbir şarkıdan sıkılmayacağınız o nadir albümlerden. Vurucu sözlere sahip oluşunu sadece bir şarkıyı örnek göstererek anlatabiliriz: Losing My Religion. Aslında buradaki anlamı sanılanın aksine kişinin dinini değil kendisini, nezaketini kaybetmesi anlamına geliyor. Michael Stipe, şarkıyı The Police’in “Every Breath You Take”ine benzetiyor ve “takıntılı bir pop şarkısı” olarak tanımlıyor. “Her zaman en iyi şarkıların herkesin kendinden bir şeyler bulabileceği ve ‘Evet, bu benim’ diyebileceği şarkılar olduğunu düşündüm.”
Screamadelica – Primal Scream
1991’de yayımlanan bir başka albüm Screamadelica’da indie rock’tan house müziğe kayan bir Primal Scream’e tanık oluruz. İskoçyalı grubun The Beach Boys’un Pet Sounds’undan ve o günlerde tırmanışa geçen house müzik sahnesinden esinlendiği üçüncü uzunçaları Screamadelica 90’ların en önemli yapıtlarından biri. Movin’ On Up ve Loaded gibi belli bir kategoriye dahil etmenin çok zor olacağı şarkıları barındıran albümün Paul Cannell imzalı ve en az şarkılar kadar saykodelik kapağı da tüm zamanların en ikonik albüm kapak tasarımları arasında yer alır.
Ten – Pearl Jam
Kurulduğu zaman ABD’li ünlü basketbolcu Mookie Blaylock’un ismini taşıyan ve kısa süre sonra şimdi bildiğimiz adını alan Seattle merkezli Pearl Jam, alternatif rock’ın popülerleşmesine katkıda bulunan ilk albümü Ten ile büyük çıkış yakaladı. Eddie Vedder gruba katıldığında şarkıların birçoğu enstrümantal olarak yazılmıştı. Vedder onların üstüne yalnızlık, depresyon, cinayet gibi karanlık sözlerini ve çığlıklarını ekledi. Bu albümü takiben Kurt Cobain ve bazı müzik eleştirmenleri Pearl Jam’in çok fazla ticari kaygı güttüğünü düşündüklerini dile getirse de Alive, Even Flow ve Jeremy gibi şarkılar hem Pearl Jam’in repertuarında hem de alternatif rock külliyatında en çok dinlenen ve sevilen parçalar arasına girdi.
Use Your Illusion I & II – Guns N’ Roses
Guns N’ Roses üç yıllık sessizliğini bozup ikiye böldüğü uzunçaları Use Your Illusion I ve II’yi 17 Eylül 1991’de piyasaya sürdüğünde, yüzlerce hayran müzik dükkanlarında kuyruk oluşturup yerlerini almıştı. Rock müzik tarihinin en çok beklenen albümlerinden olan bu ikili yüz binlerce kopya satarak büyük bir başarı elde etti. 80’lerin sonunda ortaya çıkan grup Appetite for Destruction ve G N’ R Lies albümlerindeki hard rock tavrından uzaklaşmadan blues, klasik müzik, punk rock, heavy metal ve klasik rock etkileriyle çok katmanlı şarkılar sundu. Don’t Cry ve November Rain gibi rock tarihinde yazılmış en güçlü ve etkileyici balatlar bir yana, Paul McCartney & The Wings’ cover’ı Live and Let Die ve Bob Dylan’ın Knockin’ On Heaven’s Door’a getirdikleri yorumlarla da ne kadar yetenekli, tutkulu ve orijinal bir grup olduklarını resmen bağırıyordu Guns N’ Roses bu albümlerde. O kuyruklarda bekleyen hayranların bilmediği şeyse Use Your Illusion I ve II’nin grubun o efsane kadrosuyla kaydedeceği son albümler olacağıydı.