Yılı arkamızda bırakmak için artık sadece saatleri sayıyoruz. Bu son virajda tüm sene boyunca radarımıza giren kısaçalar çalışmalarına tekrar yoğunlaştık ve bizim açımızdan en iyi on EP’yi belirledik.
10 Nothing But Thieves – What Did You Think When You Made Me This Way
Essex menşeli grubun görkemli uzunçalar çıkışlarını diğer kayıtları takip ediyor. Tam beş EP’ye sahipler. Bunların en yenisi upuzun adıyla What Did You Think When You Made Me This Way bu yılın son çeyreğinde yayımlandı. Ara dönem çalışması olduğunu kendileri de belirtiyorlar. Grup kapsamlı turne programında dünyayı dolaşırken yayımlanan bir EP bu. İçerikte Jim Abbiss prodüktörlüğünde Nothing But Thieves sounduna sımsıkı tutunan dört şarkı duyuyoruz.
9 Hatchie – Sugar & Spice
Avustralya’nın Brisbane şehrinden Harriette Pilbeam, sahne adıyla Hatchie merkez pop tavrında yılın dikkat çekici çıkışını yapan isimler arasında. Yirmi beş yaşındaki müzisyen şu sıralar kendi şarkılarını yazarak kariyerinin ilk dönemini adımlıyor ve dream pop tavrında çalışmalarını kaydediyor. Debut kısaçaları Sugar & Spice başlangıç için hiç de fena sayılmayacak seviyeye ulaşıyor. Hatchie ismini bir yerlere not edin. Onu önümüzdeki yıl daha çok duyacağız.
8 Iron & Wine – Weed Garden
Sonbaharın ruhumuzda bıraktığı tortuları silip süpüren taze bir Iron & Wine EP’si var karşımızda. Weed Garden şiirsel ve harmonik açıdan uyumu son derece yüksek altı şarkı ile ses veriyor. Beam’in konserlerde çaldığı ancak kaydetmeyi düşünmedi şarkılar bunlar. Neyse ki harekete geçiyor ve bu sesleri bize ulaştırıyor. Mutluyuz. Zira melankoli ve umut arasında gidip gelen bu melodiler bir köşede pas tutmayacak kadar değerli. “Hadi kaybettiğimiz her ne varsa unutalım” çağrısıyla başlayan açılış şarkısı What Hurts Worse Iron & Wine dinleyicilerini hayal kırıklığına uğratmayacak bir sounda sahip.
7 Batu Akdeniz – Hayat Böyle
Bu Batu Akdeniz’in müzik sahnesindeki ilk adımı değil ama kendi adına attığı ilk adım. Bunun ne denli önemli ve basıncı yüksek hareket olduğunu biliyoruz. Hayat Böyle üstesinden geliyor. Şarkıları söylerken yaşıyor Batu. Sözleri hissettiğini anlıyorsunuz. Hayat Böyle EP yetenekli bir müzisyenin salt kendini kanıtlama çabası değil. Anlatmak istediği şeyler var. Anlatırken de ilham aldığı sesler ve isimler var. Ancak kendi müziğini bulmayı hedefliyor. Önümüzdeki süreçte, örneğin tam anlamıyla bir albüm geldiğinde onun nereye ulaştığını göreceğiz. Hayat Böyle merkezinde ise sonuç: Pozitif.
6 Kamasi Washington – The Choice
Los Angeleslı saksafon üstadı 22 Haziran günü yeni stüdyo uzunçalarını Heaven & Earth adıyla yayımladı. Bu tarihten bir hafta sonra The Choice EP geldi. Sürpriz bir hareketti bu. The Choice bir nevi Heaven & Earth albümünün üretim sürecinden doğdu. Ama bu kısaçaların farklı bir bölüme gidemediğini söylemez. The Choice upuzun ve adım adım yükselen çekim gücüne sahip beş şarkıdan oluşuyor. Modern jazz ile yarım asır öncesine uzanan bir merdivenin ortasında bırakıyor sizi Washington. Nereye gideceğinize siz karar verin.
5 Aux Animaux – Black Holes
Bundan üç yıl önce Stockholm’de kurulan Aux Animaux ilk kısaçaları Black Holes boyunca synthwave tavrını merkeze alıyor. Atmosferik ritimlerin eşlik ettiği vokal anları tanık olmaya değer. Geçiş kanalları kusursuz değil, vokal final anlarında korkmadan tonu kaybetmek pahasına sınırları zorluyor ve ses yükseltiyor. Bunları makineleşen ve aynılaşan Londra indie pop tayfasında göremezsiniz. Aux Animaux nereye ait olduğuna dair kafa karışıklığın, sound konusunda zenginleşmeye çalışırken kaybolmayı bizzat tadıyor. Vokalin aradığı yeniliklerde bazen biz de kayboluyoruz. Evet, ama daha fazlası da var. Black Holes kapsamında dört şarkı da yepyeni tınlıyor.
4 Miya – Hold Me Close
EP’yi oluşturan Hold Me Close, You’re Gone ve Tried to Get Awayadlı üç şarkıda şahsi dünyalarındaki değişimin ve huzura kucak açışlarının yansımasını görüyoruz. Atmosferik geçişlerin yoğun olarak hissedildiği synth pop, electronica ve dark wave tavrında ilerleyen melodik kompozisyonlara kulak veriyoruz kısaçalar süresince. Ayça Zeynep Aydın’ın sağlam karakterli vokali ve Murat Matthew Erdem’in titiz sound işçiliği işitsel bir doyum sağlıyor. ’80’lerin sounduna referans veren tınılar ve akılda kalıcı sözler on iki dakika süresince olması gerektiği yerde ses veriyor.
3 Aphex Twin – Collapse
İçerisinde toplam beş şarkının yer aldığı Collapse takvimler 14 Eylül’ü gösterirken yayımlandı. Alt. electronic tavrında üretimini gerçekleştiren Richard David James, sahne adıyla Aphex Twin söz konusu tavrın liderleri arasında bulunuyor. Collapse dahilinde her şarkıda bu güce tanık oluyoruz. Kariyerine geri dönüş yaptıktan sonra 2014’te Syro albümünü çıkaran müzisyen bu kez de bildiği suları terk etmiyor. Öte yandan bu bir kendini tekrar ediş değil. Çünkü Aphex Twin tüm kariyeri boyunca yaptığı gibi yine sıra dışı sesleri zihninde doğru ve şaşırtıcı parçalarla birleştirebiliyor.
2 In Hoodies – Circling the Cage
It’s Alright. Çoğu zaman tam aksini hissederken söylediğimiz, çoğun zaman tam aksini karşıdaki yüzlerde görürken yine o yüzlerde duyduğumuz bir cümle. En sıradan yalan. Şarkının ise kendi doğruluğu var. Bunu da özgünlüğüne borçlu. Duyulan cümlelerden bağımsız saçma sapan şeylerin peşinden koşmayı çoktan bırakmış bir ses ifadesi bu. Toplamda dört şarkılık Circling the Cage kendine son noktayı koyarken bu dört dakika on bir saniyeyi bana yaşatıyor. That’s, No Tabula Rasa ve Magnolia Call ise EP’deki diğer şarkılar. Her biri In Hoodies’in debut albüme kıyasla daha sert kanallara yöneldiğini vurguluyor. Bir şey aynı ama: En ince ayrıntısına kadar özenle hazırlanmış ve asla makineleşmeyen sound.
1 Ride – Tomorrow’s Shore
90’lı yılların ilk yarısında etkin kariyer başlangıcına imza atmıştı Ride. Sonra uzun bir ara dönem ve takvimler 2017’yi gösterirken majör geri dönüş. Tomorrow’s Shore EP ise grubun bu tekrar birleşmedeki heyecanını kanıtlıyor. Oxford’dan Ride’ın sahnelere ve stüdyoya geri döneceğini ilk duyduğumuzda iki uç örneği düşünüp “Acaba hangi tarafta yer alacaklar” diye sormuştuk kendi aramızda. The Stone Roses’ın yaptığı gibi büyük sahne gösterilerinin ardından saman alevi misali sönmek mi? Yoksa Slowdive gibi ilk albümler kadar sıkı, hatta belki de külliyatın en iyi uzunçalarıyla birlikte “işte yeniden buradayız” demek mi? Ride ikincisini yapamadı, bir başyapıt ile dönemedi. Yine de grubun tutkulu bir albümle tekrar kendini hatırlatmayı başardığını belirtmemiz gerekiyor. 16 Haziran 2017 tarihinde, kepenklerin kapalı olduğu iki farklı on yıllık dönem sonrasında çıkardıkları yeni albümleri Weather Diaries dikkate değer sesleri ve sözleri içinde barındıran güçlü bir kayıt. Beklemekten çok sıkılmış olmalı ki Ride sessiz geçen onca senenin üstüne servis ettiği bu uzunçaların devamını bir EP ile getiriyor. İşte karşınızda Tomorrow’s Shore. Kadrosu Andy Bell, Laurence Colbert, Mark Gardener ve Steve Queralt dörtlüsünden oluşan ekibin kökleri bundan otuz yıl öncesine kadar gidiyor. Bu otuz sene 1130 ile 1160 yılları arasını kapsasaydı hemen her şeyin aynı kaldığını söylemek zor olmazdı. Ama bizim çağımızın otuz yılında hemen her şey değişti. Ya buna koşulsuz ayak uyduracaksın ya da günün dinamiklerini kucaklayıp merkeze yine kendi tavrını koyacaksın. Hem Tomorrow’ Shore, hem de Weather Diaries üzerinden Ride zamana meydan okumayı büyük bir olay değilmişcesine soğuk kanlılıkla üstleniyor. Kısaçaların içindeki dört şarkı da Waether Diaries kapsamındaki kayıt sürecinin meyvesi. Sırasıyla britpop merkezli Pulsar, 80’ler post-punk başlangıcında Keep It Surreal, usta işi sözleri ve eklektik sounduyla Cold Water People, sıra dışı kapanış Catch You Dreaming… İşin garip yanı bu dört şarkı dahil olamadığı uzunçalardan daha önde. İçeriğin lideri ise kapanışı yapıyor. Son iki insanın perspektifinden evrenin yok oluşuna uzanan Catch You Dreaming. Adım adım yükselen melodilerle kurulu öncü enstrüman kanalları, elekronik geri planı ve temiz vokaliyle şarkı devam ettiği her an ışıl ışıl parlıyor. Ride tek albüm ya da tek sezon için geri dönmedi. Kendi aramızda sorduğumuz soruyu Tomorrow’ Shore cevapladı. Geri dönüşleriyle bir fazlayız.