2019’un En İyi 25 Kısaçaları

Zaman Makinası|

Henüz geride bıraktığımız 2019’un kapağını yavaş yavaş kapatıyoruz. Yıla dair kapsamlı analizlerimizden biri de kısaçalar dosyası oldu. Ülke ve dünya müzik sahnesinden birçok farklı tarzdaki kayıtları içeren 2019’un En İyi 25 Kısaçaları seçkimiz hemen aşağıda.

25 Affet Robot – Huzursuz Seyirler

Bu EP kapalı ya da yağmurlu günlerin şarkılarını içermiyor. Her an ve her koşulda bulunan ortamı melankoli bulutlarıyla kaplatacak kadar güçlü bir soundu var. Affet Robot bizleri Huzursuz Seyirler ile karanlığa ve melankoliye ortak olmaya davet ediyor. Bu dört parçaya genel hatlarıyla baktığımda müzisyenin bir önceki uzunçalarından sound olarak daha güçlü ve daha karanlık olduğunu söyleyebilirim. Fırtına hareketli ve sanatçının daha önceki işlerine kıyasla daha deneysel bir sound ile başlarken onu takip eden Hala Rüya girişi itibariyle synthwave türünün geleneksel bir örneğini sunuyor. Üç şarkı da birbirinden farklı. Şarkıların birbirlerini tekrar etmemesi de bu EP adına oldukça güzel bir detay. Parçaları içselleştirip görselleştirdiğimiz zaman zihnimizde Liam Wong fotoğrafları beliriyor. Huzursuz Seyirler’in renkli gözükse de karanlık ve hüzünlü bir tarafı var.

24 Kate Teague – Kate Teague

Toplam yedi şarkı duyuyoruz burada. Sayı ve süre olarak bir kısaçalar formunun en üst sınırında. Diğer deyişle bir uzunçalar olmaya çok yakın. Kate Teague kendi sözlerine sahip. Hayatın standart ve olağan akışında ilerlerken, dururken, öfkelenirken, sevişirken, düşünürken ya da sadece nefes alıp verirken ona tanık oluyoruz. Yaşamını neredeyse tüm çıplaklığıyla yansıtıyor bize. Neden olmasın? Bu samimi sözlere eşlik eden ise net bir milenyum sonrasına ait tavrıyla indie rock etkileşimleri. Davulun tonu, gitarın rengi ve bass ile vokalin uyumunda ortaya çıkan Kate Teague dünyası sahiden de dikkati hak ediyor. Mississippi çıkışlı müzisyen kariyerinin ilerisi için çok olumlu sinyaller veriyor. Kendi adını taşıyan kısaçalar ile esas hedefinin kendini sadece içindeki insanla tanıtmak olduğunu fısıldıyor. Gilly, Good to You, In Our Element ve Love Life gibi şarkılar EP’nin içinde ışıl ışıl parlıyor.

23 Orhan Özgür Turan – Özgür

Hudna, Gadjos ve İpek Yolu gibi gruplardaki çalışmalarıyla adını duyuran Orhan Özgür Turan solo kısaçaları Özgür’de bu toprakların ritmini ve ruhunu fısıldıyor. Buna ek olarak İskandinav topraklarından aldığı ilhamı müziğine yansıtıyor. Başlangıç noktası olarak halk müziği ve kısmen Türk sanat müziğini baz alıp blues, jazz, psych ve progressive rock, trip-hop ritimleriyle birleştiriyor. Albümde Palle Hjort, Søren Poulsen, Yossi Karutchi, Ruhi Erdoğan, Søren Bigum ve Serkan Yıldırım gibi müzisyenler kendisine eşlik ediyor. Sürecin her aşamasında Orhan’ın ismiyle karşılaşıyoruz. bu müzikal yolculukta ilk kez tek başına prodüktör ve aranjör kimliğine bürünüyor ve ayrıca beş şarkıdan üçünün bestecisi olarak karşımıza çıkıyor. Kuzey ve Kaleden Kaleye öne çıkan şarkılar diyebiliriz.

22 Light Motiv – Fluid

Dream pop tavrının merkezinde birçok farklı katmanın içinden süzülen Fluid adlı söz konusu kısaçalar toplamda beş şarkıdan oluşuyor. Dream pop tavrının kendine özgü bağımsız ve sonsuz sekansları vardır. O dünyaya dahil olduğunuzda gözlerinizi kapatırsınız ve bambaşka alemler keşfedersiniz. Fluid işte bu etkiyi yaratabiliyor. Çiçeği burnunda oluşum Light Motiv bu yılın başlangıç günlerinde İzmir’de kuruldu ve Fluid onların erken dönemini simgeliyor. Buna rağmen ayakları yere basan ve ne istediğini bilen bir yapıları var. Tüm kayıt süreci Sarp Öztürk tarafından evde tamamlanan ve mastering süreci Yiğit Yeşildağ imzasıyla gerçekleşen EP’ye dair grup tarafımıza gönderdiği basın bülteninde şu cümleyi kuruyor: “Soğuk ve kapalı bir günde deniz kenarında olma hissiyatını paylaşmayı amaçlamaktadır.” Bu mottoyu takip ederek şarkıları dinleyiniz.

21 March – Watching Soul

Aytun & Can Menek ikilisinin kadrosunu oluşturduğu çiçeği burnunda oluşum March debut kısaçalarını Watching Soul adıyla yayımladı ve direkt olarak radarımıza dahil oldu. 31 Mayıs ’19 tarihinde tüm dijital platformlar aracılığıyla dinlemeye açılan kaydın toplamı altı şarkıdan oluşuyor ve bu altı şarkı tutku seviyesi yüksek electronic wave sekanslarından oluşuyor. Bize ulaşan basın bülteninde EP’ye dair şu ifadeler yer alıyor: “İstanbul hayatının içinde kendiliğinden var olan gerçek sesleri, söz dizimlerini, görüntüleri ve hikayeleri hayatın karmaşasından ayırarak üretimleriyle birleştirip müzikal bir belleğe dönüştürüyor.” Bu uzun cümlede gerçekleşen açıklamayı şarkılar ne derece yansıtıyor, buna siz karar verin. Ancak şurası bir gerçek ki March imzalı Watching Soul etki gücü yüksek bir kayıt.

20 The Ringo Jets – Yadigâr

Öncelikle son zamanlarda kendilerine yöneltilen “Gittikçe indieleşiyorlar ya” eleştirisindeki yanlış anlaşılmayı düzeltelim. Indie rock ya da indie bir müzik türü ya da soundu değil. 1970’lerde Birleşik Devletler’de ve Birleşik Krallık’ta çalışmalarını bağımsız plak şirketleri üzerinden çıkaran grupları ya da sanatçıları tanımlamak için ortaya atılan bir kavram. EP’ye, hatta EP’nin lideri Yadigar Ejder şarkısına geri dönecek olursak gerçekten de mükemmel bir çalışma. Bu mükemelliyet iddiamı biraz daha ileri taşımam gerekirse de 2019 yılında dinlemiş olduğum en iyi Türkçe parça. Onu en iyi kılan şey ise farklı soundu. Bu çalışma psikedelik kisvesi altında arabesk tepkimeli soundlar ya da glitchler içermiyor. Üzerine bir de Yadigar Ejder’in kendi sesinin kullanılması ortaya çıkan çalışmayı tamamlamış. Parça ince elenip sık dokunmuş bir kitap ya da bir film gibi. Hiçbir detayı boş değil. Detaylarıyla birlikte sindirdiğinizde dinleme keyfini daha da üst düzeye çıkartan bir parça.

19 Noel Gallagher’s HFB – Black Star Dancing

Black Star Dancing detaylı bir çalışma. İngiliz TV tarihinin yakın dönemini gözümüzün önünde canlandırıyor ve o dönemi ’70’lerin simge ve ruhunu kullanarak bize aktarıyor. EP’nin ikinci sırasında ses verenRattling Roseilmek ilmek hikayeci ilerleyişi ve finalde tüm enstrümanlarla birlikte depara kalkışı ile dikkat çekiyor. Üç numaralı şarkıSail On tam anlamıyla bir yol şarkısı. Başlangıcındaki otuz saniyede birkaç gün yaşayabilirim. İçerikteki diğer iki şarkı iseBlack Star Dancing’e farklı kulvar arıyor ve klişe fakat dinlenebilir electronic kanallar var ediyor. Noel Gallagher bu EP ile 2019 takvimini dolduruyor. Bu da bir hedeftir. Oasis mirasından koşar adım uzaklaşmak istemesi kafamızı karıştırsa da müzisyenin yaptığı yeni işler de dikkati hak ediyor. Yeni sesler denemek, disco tavrına kadar ulaşan başka ritimlerle buluşmak onun yeni hedefleri. Elli iki yaşındaki Noel“emekli kafasında istediğim gibi takılacağım” diyor bir nevi. Kanıtlaması gereken hiçbir şey olmadığını, kimseyi ikna etmek zorunda olmadığını söylüyor. Doğrudur. Gerçekten de öyledir.

18 Lil Peep – Goth Angel Sinn

1996 doğumlu rap sanatçısı Gustav Elijah Åhr ya da sahne mahlasıyla Lil Peep henüz yirmi bir yaşındayken hayata gözlerini kapatmıştı. Öldüğünde takvimler 15 Kasım ’17 tarihini gösteriyordu. Kısa hayatı ve kısa kariyerinden geriye onlarca kayıt ve üretim süreci derin çalışmalar kaldı. İşte onun ölümünden hemen önce ürettiği ve 2019’a kadar duyulmamış üç şarkısının ses verdiği yeni EP çalışması Goth Angel Sinn bu detaylı bakış açısını kanıtlıyor. Moving On, Belgium, When I Lie adlı üç şarkının her biri çok güçlü, net ve direkt. Sadece rap veya hip-hop değil garage rock, lo-fi ve avangard sesler de burada kendini belli ediyor. Lil Peep yaşasaydı ne gibi eklemeler yapardı, neleri daha iyiye döndürürdü asla bilemeyeceğiz, ancak Goth Angel Sinn EP şu haldeki yapısıyla bile sahibinin sesini kutsuyor ve onu sonsuzluğun koridorunda selamlıyor.

17 Nilgün Özer – Distortion & Motion

Çalışmalarını Ankara’da sürdüren genç müzisyen Nilgün Özer kendine ait bir dünya yaratıyor ve bu çabada kariyerini ilerletiyor. Modern folk ezgilerine yakın bir soundu inşa eden Özer’in tınılarını Birleşik Devletler topraklarında milenyum dönemiyle tekrar yükselen ’60’lar tek başınalığına örnek gösterebiliriz. Günümüzde bu çizgideki en üst seviye isimlerden birinin Sharon Van Etten olduğunu belirtelim. İşte Özer bu görkemli hattın ülke topraklarındaki özgün seslerinden biridir. Distortion & Motion kısaçaları da tek başına bu tanımın altından kalkabiliyor. Stolen Crown, Reflective Glass, Burnt Like a Polaroid, Call Me Up on Pies, Aura. İçerikteki tüm şarkıları tek tek buraya aktardık, çünkü bu EP bir şarkının üzerinden değil, her parçasıyla yukarı hareketleniyor. Nilgün Özer’in dünyasına dahil olun. Ona kulak verin. Bu sizi kesinlikle daha iyi hissettirecek.

16 Lim Kim – Generasian

Togeworl with Do Dae-yoon adlı ekibin üyesi Lim Kim solo kısaçaları Generasian’ı yılın son çeyreğinde yayımladı. İçerikte toplam altı şarkı yer alıyor ve bu parçaların tamamı doğu coğrafyasına özgü enstrüman kanallarında ilerleyişini sürdürüyor. Bu ilerleyiş halinde bizi karşılayan temel gerçek ise Lim Kim’in vokalindeki liderlik yönü oluyor. K-pop apayrı bir dünya ve bambaşka dinamikleri olan bir jenerasyon müziği. Lim Kim’in Generasian EP’sine dahil olmak ve dinlediğiniz bu şarkıların hikayelerine kafayı uzatabilmek için K-pop tavrını ya da o jenerasyonu yakından tanımanıza gerek yok. Sadece kollarınızı serbest bırakın ve Lim Kim’in sizi götüreceği yere ulaştırmasına yardım edin. Yirmi beş yaşındaki yıldız kendi ülkesi Güney Kore’de zaten kendini kanıtlamış durumda. İlerleyen yıllarda müziğini ve sound yapısını İngilizce merkezinde geliştirebilirse onun adını daha sık duyabiliriz.

15 Kero Kero Bonito – Civilisation I

30 Eylül ’19 tarihinde dinlemeye açılan söz konusu kısaçalar toplamda üç şarkıdan oluşuyor. Çalışmalarını Londra’da sürdüren Kero Kero Bonito burada kariyerinin dördüncü EP kaydına imza atarken olabildiğince bağımsız ve emprovize ilerliyor. Battle Lines isimli başlangıç parçası ’90’ların ilk günlerindeki Atari oyunundan fırlamışcasına bize ulaşıyor. İkinci basamaktaki When the Fires Come vokalist Sarah Midori Perry tarafından yönetiliyor ve synth pop etkileşimleri vokali anbean takip ediyor. Electronic pop tavrına klas bir örnek olarak doğuyor ve batıyor When the Fires Come. Üçüncü ve son şarkı ise The River. Ambiyans yaratımı merkezinde EP’nin en yoğun şarkısıyla karşı karşıyayız. The River durgun bir ırmağın dip dalgadan yükselmesine örnek gösterilebilir. Civilisation I kısaçaları Uzak Doğu sound yapısına Biritanya topraklarından ulaşıyor. Sadece üç şarkılık bu kayıt yılın dikkate değer EP’lerinden biri. 

14 Charlotte Adigery – Zandoli

Yirmi dokuz yaşındaki müzisyen takvimler Şubat 2019’u gönderirken yayımladığı bu kısaçalarıyla kendi yaşam hikayesinden spesifik kesitleri bizimle paylaşıyor. Şarkı sözleriyle bağlantılı ve anlamlı cümlelerden uzaklaşan EP yer yer absürd ve eğlenceli sekanslara ulaşıyor. Sound döngüleri ve beatler içerikteki müziğin merkez hattını oluşturuyor. Köklerinde Belçika ve Karayipler bağlantıları bulunan Charlotte Adigery iyi bir besteci kimliğinin ötesinde güçlü bir prodüktör kişiliğinin olduğunu Zandoli kısaçaları ile kanıtlamış oluyor. Geri vokallerin şarkılara dozunda eklenmesi, electronic wave dalgasındaki entrüman geçişleri ve yaratılan ambient atmosferi Zandoli’yi dikkay çekici bir çalışma formuna dönüştürüyor. İkinci sıradaki Cused and Cussed bu EP’nin ön yüzü olmayı başarıyor.

13 Future – Save Me

Otuz altı yaşındaki rapçi 2019’u sadece mixtape ve LP yayımlayarak tamamlayabilir ve yine çok yoğun bir yıla imza atmış olabilirdi. Ancak Future o denli sert bir üretim sürecine sahip ki Save Me kısaçaları da onun adına 2019 takvimine eklenmiş durumda. Üstelik alelade değil, olabildiğince güçlü bir kayıtla karşı karşıyayız burada. İki dakikalık şarkılarda dahi bir olay örgüsü, başlangıç, yükseliş, düşüş, tekrar sıçrayış ve kapanış süreçleri mevcut. Rap tavrının yakından takipçisi olduğunuzu iddia ediyorsanız Future burada sizi etki alanına dahil edecektir. Tıpkı dünyada olduğu gibi ülkemizde de rap / hip-hop tavrı yükselişte. Artık sokak aralarında değil, TV reklam kuşaklarında bu tavrı duyuyoruz. Peki tavrın temellerine ve odak noktasına kim sahip çıkıyor? İyi örnekleri hangileri? Future kesinlikle o iyi örneklerden birisi. Çok güçlü bir tavrı var. Save Me ritimsel ve sözel olarak bize bunu fısıldıyor.

12 Thom Yorke – Not the News

EP kapsamında aynı adlı şarkının dört farklı yorumu bulunuyor. Son sırada parçanın detaylı versiyonu bulunurken ilk üç basamağı Mark Pritchard, Equiknoxx ve Clark imzalı remiksler işgal ediyor. Thom Yorke’un solo olarak yapmış olduğu her albümün, her EP’nin kendine has bir dili var. Şarkıların bütünselliğini özümsedikten sonra vokalleri olmasa bile ya da vokallerini çıkartsanız bile tınılardan, beatlerden, seslerin ahenginden “Thom Yorke imzası taşıdığını” anlayabilirsiniz. Her ne kadar insana huzur veriyormuş gibi olsa da sözleri neredeyse her Thom Yorke şarkısında olduğu gibi iç acıtıyor. Bir şarkı fiziki bir hale bürünebilse ve ona dokunulabilse Not the News kesinlikle sarılmak isteyeceğimiz bir şarkı olurdu. “Yaratmak için yok etmek zorundayım” diyor Thom Yorke. Neredeyse yaptığı her işte iç benliğimizi o an için önce yok edip sonra da baştan yarattığı gibi.

11 Lin Pesto – Son

Maazallah coverına ayrıca değinmek gerekiyor. Trent Reznor’un, Johnny Cash’in Hurt coverını ilk duyduğunda tepkisi “Artık benim şarkım olmadığını anladım. Sadece omurgamdan başlayarak bütün tüylerim diken diken oldu” olmuştu. Bülent Ersoy, Lin Pesto’nun Maazallah coverı hakkında ne dedi ya da ne diyecek bilinmez lakin Lin Pesto’nun bu cover performansı Trent Reznor, Johnny Cash, Bülent Ersoy ve Lin Pesto’yu aynı cümlede kurduracak kadar sürreal. Ayrıca Türk müzik sahnesine ait olamayacak kadar farklı ve yenilikçi. Orijinal işleri de Maazallah kadar güzel. Açılış şarkısı olan Bu Partide Yalnızsın EP’den daha önce yayımlamış olduğu Yazlık ve Bir Düşün ve Olsun İstemezdim teklilerinde yakalamış olduğu özgün müzikal çizgide ilerliyor. Ayrıca albümün ilk şarkısını tamamen deneyimlemek için de üç yüz altmış derece klip çalışması yapıldı. Açılış şarkısını takip eden Kolay Değil de aynı çizgide ilerliyor. Onu takip eden Karolini şarkısı ise albümün kapağını en net yansıtan şarkı olmuş.

10 Tanya Tagaq – Toothsayer

Cambridge Bay, Kanada doğumlu müzisyen Toothsayer kısaçaları ile yazıp yönettiği bir filmin müziğine imza atıyor sanki. Bizim görmediğimiz bir film var ve duyduklarımız o filmin sanhelerine eşlik ediyor. Atmosfer seviyesinde katmanları simgeleyen her ses, her vokal geçişi, her enstrüman atağı müziğe güç katıyor. Gerilimin artması, ürkütücü seslerin adım adım yükselmesi sarsıcı bir ambiyans yaratıyor. İlk sıradaki Icebreaker’dan başlayarak devam eden her şarkı boyunca Tanya Tagaq gözünü ve kulağını etrafında dönmekte olarak dış dünyaya kendini kapatıyor ve o saniyeden itibaren kendi dünyasının gerçekliğinde yaşıyor. Bunu da öyle gerçekçi ve sıra dışı bir seviye de yapıyor ki bize kalan tek şey sürece tanıklık etmek oluyor. Bir ayin, bir alternatif yaşam arayışı, bir kayboluş ve bir yeniden doğuş gibi Toothsayer.

9 Lee Gamble – Exhaust

Birmingham’dan dance pop / alt. electronic temsilcisi Lee Gamble bu kısaçalarıyla yarattığı üçleme serisinin ikinci halkasını hayata geçiriyor. Yorumsuz olarak içeriğe dahil edilen reklam kesitleriyle bir nevi kapitalizm yankısı yaratan EP, buna ek olarak dinleyiciyi hiç beklemediği bir anda gece kulübüne sürüklüyor. Farklı kesitlere anbean geçişler yapabilen sekiz şarkı Exhaust evrenini Lee Gamble imzasıyla karşımıza çıkarıyor. Sonuç olarak bu parçalara kulak verirken kendimizi bulduğumuz yer boşluktaki bir uzay aracı, loş ışıklar ile lazer şovları arasındaki bir gece kulübü, sessiz bir sokak arası veya kalabalık bir stadyum olabiliyor. Bu kadar farklı mekan yaratımını başarabilen alt. electronic merkezli kısaçaların etki gücünden şüphe edemezsiniz. Exhaust her anında gücünü belli ediyor. 

8 Panøpsis – More than Human World

Ülke yeraltı sahnesinden çiçeği burnunda ekip Panøpsis çalışmalarını İstanbul’da sürdürüyor. Müzikal tavrını post-rock hattında ortaya çıkaran grubun kadrosu gitar-klavyede Sezgin Çelik, gitarda Hüseyin İflazoğlu ve bass gitarda Umut Şah üçlüsünden meydana çıkıyor. Panøpsis’in temelleri her ne kadar 2011 yılına kadar ulaşsa da aktif hareketlenmeleri takvimler 2018 yılını gösterirken başlıyor. Onların ilk EP çalışmaları ise More Than Human World adıyla 16 Mart ’19 tarihinde yayımlandı. Toplam dört şarkıdan oluşan kısaçaların mottosu dünyanın insandan ibaret olmadığı fikrinden çıkış alıyor. EP’nin en dikkat çekici yanı bu motto değil. Şarkıların başlangıcında bir hikayeye başlanıyor ve devam eden anlarda bu hikayenin yavaş yavaş ama emin adımlarla örüldüğünü, büyük bir resme dönüştüğünü anlıyorsunuz. Panøpsis imzalı More than Human World EP yılın en iyileri arasında ve sizin onu keşfetmenizi bekliyor.

7 Lucy Dacus – 2019

Indie cephesinde son yılların keşiflerinden biri Lucy Dacus. No Burden ve Historian albümlerinde duygularından çokça beslenen ve içine dönük karakterini bir ayna gibi yansıtmaktan çekinmeyen müzisyen 2019 adlı yeni kısaçalarında sakin adımlarla bir zaman tünelinden geçiriyor dinleyiciyi. Dacus bizi bilmediğimiz sulara sürüklemiyor, aksine bildiklerimizin ruhunu koruyarak kendi parmak izini bırakıyor. Orijinalinden alacağımız tadı uyarlamalarında asla alamayacağımızı düşündüğümüz klasikleri yeniden yorumluyor. Bu oldukça cesur ve fiyasko ile sonuçlanma ihtimali yüksek bir girişim. Fakat Dacus zamansız ve moderni aynı çizgide buluşturan coverlara imza atarak kendini yeniden kanıtlıyor. Dönemlik bir derleme albümden çok daha fazlası 2019. Bir yıl önce yayımladığı Historian’da nispeten daha kirli bir indie rock sounduyla karşımıza çıkan Dacus, 2019’da şarkı yazarlığı hünerlerinin düzenlemelerle ahenk içerisinde dans ettiği tematik bir seçki sunuyor.

6 Earl Sweatshirt – Feet of Clay

Yirmi beş yaşındaki Thebe Neruda Kgositsile yaa da sahne mahlasıyla Earl Sweatshirt 1 Kasım günü Feet of Clay adlı kısaçalarını yayımladı. Söz konusu çalışma toplamda yedi şarkıdan oluşuyor ve kompleks bir yapıda ilerliyor. Jazz, arabesk, pop, rock ve soul gibi farklı müzik tarzlarının iç içe geçtiği EP’nin merkezinde Sweatshirt’ün kurduğu cümleler var. Zaman zaman agresifleşen ve duvar etkisi yaratan sözler yavaş yavaş müziğe işliyor ve yaratılan final döngülerinde dikkat çekici bir çekim alanı yaratılıyor. Feet of Clay sindirilmesi kolay olmayan, bu zor yolu bizzat kendi tercih eden bir yapım. Dinleyicisini sürece dahil etmeye zorluyor. Şarkılar arasında geçişin önünü tıkıyor. Devam eden bir hikayenin gücüne ve görkemine vurgu yapıyor. Binlerce insanın aynı anda haykıracağı şarkılar değil bunlar. Bir arkadaşınızmış gibi sizinle sohbet eden, derdini anlatan, zehrini akıtan şarkılarla karşı karşıyasınız. Feet of Clay’ın en büyük silahı da bu samimiyet.

5 Pitohui – Gallo

İçerikteki bir şarkının adı Gallo. EP’yi yönetiyor, EP’ye alan açıyor ve EP’yi temsil ediyor. Çalışma kapsamında tarafımıza gelen basın bülteninde şu cümle dikkat çekiyor: “Ekibin yenilenen ses paleti ve üretim süreçlerinin ilk örneklerinden biri olan Gallo, kendi içinde farklı finaller ve başlangıçlar barındıran akışı ve çok katmanlı ses dünyasıyla EP’deki diğer parçalardan ayrılıyor.” İstanbul merkezli ekip yılın son günlerinde gelen bu kısaçaları var eden şarkıları adım adım paylaştı aslında. Paylaşım dört farklı aya bölünerek yapıldı. Son single Gallo ise EP’yi bir araya getirdi. Diğer üç şarkı Hid, Bufo ve Feldspat da Pitohui’nin detaylı ve titiz çalışma sürecini yansıtıyor. Burada topyekun bir sound yaratımı söz konusu. Sözlere yer yok. Sözlere ihtiyaç yok.

4 Burak Serter – Audience of the Machines

Dört şarkıdan oluşan Audience of the Machines isimli bu kısaçalar 13 Aralık ’19 tarihinde ses verdi ve son düzlükte bu listeye dahil oldu. BacktotheSound olarak yıl sonu listelerimizi yılın son gününe kadar bekleyip hazırlıyoruz. Eğer böyle yapmasaydık ve hem dünya, hem de ülkemizde muhtelif mecralar tarafından yapıldığı gibi aralık ayının ilk haftasında en iyiler listemizi yayımlasaydık bu sıra dışı EP listenin dışında kalacaktı. Serter electronic wave dünyasını çok iyi biliyor. Hangi sekansa hangi dalgayı yerleştireceğini ve yükseliş anından finale doğru şarkıyı nasıl taşıyacağını çok iyi biliyor. Audience of the Machines boyunca duyduğumuz dört şarkıda da bu ustalığa şahit oluyoruz. Ülke sınırlarında 2019 içerisinde electronic wave hattında yayımlanmış en iyi kayıtlardan biri bu. Mutlaka kulak verin.

3 Softa – 11

2013’te yayımladıkları stüdyo albümleri Hunili Ayin ile Türkçe sözlü punk adına yapılan en yenilikçi ve hakkaniyetli işlerden birine imza atan Softa altı yıllık arayı 11 EP ile nihayete erdiriyor. EP’nin açılışını yapan Pas, aynı zamanda albümün en güçlü şarkısı. “Adam sandı kendini / Görülmemiş bir kahraman / Pasif agresif serseri / Ona buna atıp tutan” sözlerini duymaya başladığım an yeraltından filizlenen sağlam bir başkaldırıyla karşı karşıya olduğumu anlıyorum. Kulak verdiğimiz sound Hunili Ayin ile karşılaştırıldığında daha çiğ, daha kirli, daha agresif. Altyapısıyla, vokaliyle, sözleriyle üst kalitede seyreden şarkılar koşulların yarattığı sıkışmışlık, bastırılmışlık, çaresizlik duygularının zifiri karanlığına kuruluyor. Pas’ta temeli atılan gerilimli gürültü Öfke Nöbeti’nde hız kesmeden devam ediyor. Kapanış şarkıları İngilizce ise albümün çözülme noktası. 11’i meraklısına şiddetle öneriyor ve punk müziğin sunduğu uçsuz bucaksız olanakların Softa’yı nereye götüreceğini merakla bekliyoruz.

2 Interpol – A Fine Mess

Enerjisiyle majör bir sahneye değil içi tıka basa dolu yetmiş kişilik merdiven altı bar konserine yakışır Ep bu. Kapanış Thrones dahil kısaçaları dinlediğinizde mekandaki havasızlığı, gizlice içilen sigaranın dumanını, sarhoş insanların müzikte kayboluşunu hissedebiliyorsunuz. The Weekend ise dört numarayı işgal ediyor ve çok haklı. Her şey şu an oluyor. Anlamak için de, inanmak için de, yaşamak için de tam şu an en doğru zaman.  Paul Banks, Daniel Kessler ve Sam Fogarino üçlüsü A Fine Mess ile tam şu anı yaşıyorlar. Mükemmelin değil salt yaratabilecekleri tınıların peşindeler. Spotify algoritmasında geriye düşmemek için her ay en az bir şarkı üretme zorunluluğu majör grupların üzerinde baskı oluşturdu ve ben kendi halinde bir müzik yazarı olarak bu baskı sonucunda üretilen hiçbir şeyin müşterisi olmayacağımıza dair kendi kendimize söz verdik. A Fine Mess ise bu çemberin dışında. Burada baskı da yok, bir şeyi yapmak zorunluluğu da. Interpol işte bu serbest bölgenin adıdır.

1 Death Cab for Cutie – The Blue 

Buradaki beş şarkının seni götürdüğü yer kendi gerçekliği. Hani Mor ve Ötesi diyor ya  “Zaman yok, mekan yok, hiçbir şey yok” diye. İşte The Blue’nun kapağına bu sözü yazmak istiyorum. Zaman yok çünkü bu EP bir yönüyle geride kalan yıl yayımlanan Thank You for Today uzunçalarına sıkı sıkaya bağlı olsa da bağımsız kalıyor. 1999 yılındaki bir trajediye de uğruyor, yakın dönemdeki yakıcı bir bireysel hikayeye de. Mekan yok çünkü Thank You for Today ile aynı stüdyo kayıt döneminde kaydedildi. Hatta buradaki şarkıların bazıları o albüme alınmayıp dışlandı. Yine de daha ilk birkaç dakikada takip ettiği albümden kopuk olduğunu ve daha güçlü olduğunu anlıyoruz. Hiçbir şey yok çünkü Death Cab for Cutie arena rock tavrında tutunmak için hit ritimler yazmakla itham edilse de bu kez masayı dağınık bırakıyor. Zirve Kids in ’99. İlk dinleyişte bile ritimleri, iki numaralı gitarın merkez tavrı kapsamasını ya da davulun vokale açtığı boşlukları değil, sadece sözleri ve o sözlerin temellerini oluşturan trajediye gömülüyorsunuz. Zira Kids in ’99 gerçek ve trajik bir olayı simgeliyordu. 10 Haziran ’99 tarihinde Bellingham’da petrol boru hattı patlamış ve bu patlama sonucu üç çocuk hayatını kaybetmişti. Death Cab for Cutie lideri Benjamin Gibbard şarkının üretim sürecini şöyle açıklamıştı: “Yirmi yıl önceki o patlama beni çok etkilemişti. Aradan bunca zaman geçtikten sonra trajedide ölen o çocukların bir folk şarkısına layık olduklarını hissettim.” Bu hissini o kadar güçlü bir biçimde şarkıya yerleştirmiş ki finale doğru meydana gelen patlama anında hüznü, sabrı, saygıyı ve matemi aynı anda görebiliyorsun. Uzun zamandır bir şarkı bizi böylesine etkilememişti. Dahası Kids in ’99 bizim için Death Cab for Cutie’un en iyi şarkılarından biri oldu. Belki de en iyisi. Hayatla ve ölümle aynı anda bağını kurmayı bilen birkaç dakika. Ne muazzam! EP’nin geri kalan dört şarkısı bir adım geriden bu görkemli anları takip ediyor. Ancak onlar da olabildiğince güçlüler ve klişe American rock çizgisinin dışında  bir kimlik bulabiliyorlar. To the Ground açılışta üst perdeden karşılama görevi yapıyor. Man in Blue country çizgisinde ve çok ince blues / indie rock bağlantısında aynadaki yansımasıyla sohbet ediyor. Before the Bombs ve görkemli final dakikalarıyla kapanış Blue Bloods kompleks sözlerine karşın içinde yaşamanın huzur verdiği iki parça. The Blue EP bir ara dönem çalışması olarak planlanıp paketlenmiş olabilir. Ancak çok daha fazlası. Bu beş şarkı gerçekten kendine biçilen kıyafetin çok daha fazlası.

Comments are closed.