Bu sene yirmi dördüncüsü gerçekleşen İstanbul Caz Festivali İstanbullulara bol müzikli ve keyifli bir Temmuz ayı yaşattı. İki yüzü aşkın yerli ve yabancı sanatçıyı ağırlayan festivalde bu sene de pek çok özel etkinlik gerçekleşti.
İlk olarak bahar aylarında sokaklarda görmeye başladığımız afişler, şarkıların birleştirici gücünden yola çıkarak tüm kentliler festivale çağırıldı. Zira bu rengârenk afişler, geçtiğimiz yirmi üç yılda yolu festivalden geçmiş yerli ve yabancı sanatçıların şarkı sözlerinden oluşuyordu. Festival bilekliklerinde de kendilerine yer bulan bu şarkı sözlerinin içinden ben kendimi festivalin romantik havasına iyice kaptırarak Jane Birkin’li olanı tercih ettim: “La vie ne vaut être vécue sans amour (Hayat aşksız yaşamaya değmez)”
Şarkıların birleştirici gücü demişken festivalin bu sene düzenlediği özel bir konseri anmadan geçmek olmaz. Doğuya özgü melodileri caz öğeleriyle saksafona uyarlayan Basel Rajoub’un Soriana ekibi, Sirojiddin Juraev ile İnsan Kaynağını Geliştirme Vakfı Suriyeli Mültecilere Destek Ofisi bünyesinde kurulan ve Türkiye’ye göç etmiş Suriyeli kadınların oluşturduğu Suriyeli Kadınlar Korosu ile Sakıp Sabancı Müzesi’nde sahneye çıktı. Sivil toplum kuruluşlarının iş birliği sayesinde izleyiciler arasında İstanbul’da yaşayan Suriyeli mülteciler de yer aldı.
Ayrıca festival kapsamında bu sene önemli bir projenin ilki gerçekleşti. Vitrin: Türkiye Güncel Müzik Buluşması kapsamında İstanbul’a davet edilen uluslararası müzik profesyonelleri ve gazeteciler, festival seyircisiyle birlikte yerli sahnenin başarılı müzisyenlerini izleme fırsatı buldu. Yani önümüzdeki günlerde İsrail’de bir festivalde ya da İngiliz bir gazetede karşınıza bizden gruplar çıkarsa şaşırmayın, gururlanın.
Gelelim konserlere… Fransız Sarayı’nın görkemli bahçesinden Boğaz kıyısındaki Beykoz Kundura Fabrikası’na kadar bir İstanbulluyu İstanbul’a tekrar tekrar âşık edebilecek seviyede büyüleyici mekânlarda bir o kadar büyüleyici konserler gerçekleşti. Seçim yapmak zor ve unutulmazlık derecesi fazlasıyla göreceli ama işte benim favorilerim.
Junun Feat. Shye Ben Tzur and the Rajasthan Express / Miles Mosley / Bilal Karaman Trio / MadenÖktemErsönmez
Fabrika deyince akla düz ve beton bir alan geliyor ama Beykoz Kundura geniş alanı ve yeşil çimleriyle tam bir festival alanı. Uzun gece, Bilal Karaman’ın içli gitar tınılarıyla başladı. Miles Mosley ve grubu Amerikan cazıyla enerji seviyesini yükselttikten sonra MadenÖktemErsönmez elektronik ve rock müziğini harmanlayan sound’uyla hepimizi transa geçirdi. Gecenin kapanışını ise İsrailli ruhani besteci-ozan Shye Ben Tzur, Hintli ekip the Rajasthan Express ile gerçekleştirdiği projesi Junun’la yaptı. Bu projenin gerçekleşmesine katkıda bulunan Radiohead’in gitaristi Jonny Greenwood gelemese de Shye Ben Tzur onun yerine saçlarını salladı ve herkesi dans ettirdi. Geceden aklımda kalan son kare ise dolunayın ışığıyla aydınlanan Boğaz’ın sakin suları oldu.
Gece Gezmesi
Aslında hile yapıyorum: Gece Gezmesi içinde birden fazla konser barındırıyor. Festival içinde festival bir nevi. Bu yıl üçüncüsü gerçekleşen Gece Gezmesi, benim gibi Kadıköylüler için çok daha özel. Zira 19.00’dan gece yarısına kadar süren konserlerin hepsi Kadıköy ve Moda’nın sekiz farklı mekânında gerçekleşiyor. Alternatif müziğin en heyecan verici gruplarından hangisini izleyeceğinize karar vermekse işin zor kısmı. Ben geceye Karga’da Bubituzak’ı ve sürpriz konuk Gaye Su Akyol’u izleyerek başladım. En az albümlerindeki kadar enerjik grubu aramızda sadece iki-üç metre varken izlemek harikaydı. Oradan Moda Sahnesi’ne geçip son zamanlarda en çok dinlediğim gruplardan Jakuzi’yi yakaladım. Jakuzi’yi her izlediğimde mekân büyümüş ve seyirci sayısı artmış oluyor. Başkaları keşfettiği için sevinsem de “nerede o grubu sadece birkaç kişinin bildiği eski günler” demiyor değilim.
Club Quartier’de Ceylan Ertem eşliğinde hamburger ve bira molası verdikten sonra Moda Sahnesi’ne dönüp Gevende’yi izledim. İlk kez canlı dinlediğim bu grup sadece benim değil yabancıların da gönlünü fethetti. Zira konserde önümde yüzlerinde onaylayan gülümsemelerle grubu izleyen Vitrin delegeleri bana Gevende’nin anlamını ve hangi dilde şarkı söylediklerini sordu. Tevekkeli değil, yine Vitrin projesi kapsamında delegelerin “SOCAR Türkiye İpek Yolu Turne Destek Ödülü” kazananı olarak seçtiği iki gruptan biri Korhan Futacı ve Kara Orkestra ile birlikte Gevende oldu. Böylece yurtdışı turnesinde kullanmak üzere 2,500 Euro değerinde turne desteği almaya hak kazanmış oldu. Benim için de Gece Gezmesi Gevende’yle son buldu. O kadar keyifli bir gece oldu ki, keşke senede sadece bir kere olmasa dedirtti.
Dee Dee Bridgewater “Memphis”
“Altmış yedi yaşındayım. İstediğimi çalarım” diyen Dee Dee Bridgewater hem güçlü sesi, hem de özgüveniyle Zorlu PSM’de herkesi kendine hayran bıraktı. Aralarda grubuyla şakalaşan Dee Dee o akşam Elvis’ten Tina Turner’a, Booker T. & The M.G.’s’den B.B. King’e pek çok önemli Amerikan blues sanatçısının şarkılarını söyledi. Şarkıların öncesinde anlattığı kişisel hikâyeler bu şarkıları daha da özel kıldı. Salon İKSV’deki Donny McCaslin konserine yetişmem gerekmeseydi ben de gecenin sonunda koltuklarından ayağa fırlayan seyircinin arasında olacaktım.
Donny McCaslin
Geçen yıl yayımlanan albümü Beyond Now‘ın turnesi kapsamında Türkiye’ye gelen Amerikalı caz saksafoncusu Donny McCaslin’i izlemeden geçmek olmazdı. Kendisiyle David Bowie’nin son albümü Blackstar sayesinde tanışanlardanım ben de. İyi ki tanışmışım. Özgün ve deneysel tarzıyla çok özel bir sanatçı olduğuna o gece bizzat tanık oldum. Saksafonuyla ön plânda o olsa da klavye, davul ve bastan oluşan grubu da en az onun kadar dikkat çekiciydi. Lazarus’un hüzünlü saksafon tınıları salonu doldururken Bowie’nin ruhu da oradaydı sanki. Ara ara seyirciyle birkaç kelime Türkçe de konuşan ve yüzünden gülümsemesi eksik olmayan McCaslin, Salon İKSV’nin samimi atmosferine çok yakıştı.
Antonia Sanchez & Migration
Birdman filminin müzikleriyle tanınan Meksika asıllı caz davulcusu Antonia Sanchez de festivalin Türkiye’ye ilk kez gelen isimlerindendi. Sanchez, grubu Migration ile birlikte Zorlu PSM sahnesinde yaklaşık iki saate yakın hiç ara vermeden yeni albümü The Meridian Suite’i çaldı. Rock ve cazın birleştiği müzik gece boyunca boyut değiştirdi ve deneyselleşti ama dinamizminden bir şey kaybetmedi. Sanchez’in davulları bir yana, özellikle Thana Alexa’nın güçlü vokalleri kendine hayran bıraktırdı.