Başka bir insanı öldüren benim babam olamaz

Göz|

2004 yapımı Duvara Karşı filmiyle Berlin Uluslararası Film Festivalinden Altın Ayı ödülü alarak hepimizin dikkatini bir anda üzerine çekmeyi başaran Fatih Akın üç sene sonra Yaşamın Kıyısında ile kumaşının kalitesini bizlere bir kez daha göstermişti.

Türk-Alman ortak yapımı olan Yaşamın Kıyısında farklı gerçeklikleri ve yaşanmışlıkları olan üç ailenin tabiri caizse kaderin cilvesi denebilecek kadar tesadüfi karşılaşmalarını, ölüm gibi, tutku gibi, mücadele gibi hayatın gerçekliklerine bezeyerek izleyiciye sunuyor. Hani bir roman sinemaya aktarıldığında o dilimize pelesenk olan “kitabın tadını vermedi” yorumunu yaparız ya, her ne kadar Yaşamın Kıyısında bir uyarlama filmi olmasa da akıcı anlatısı ve iç içe giren hayatları işleyiş şekliyle bizi adeta o tadı damağımızda kalan romanı okuyormuşuz hissiyatına sokmayı başarıyor.

Yönetmen Akın burada Tuncel Kurtiz, Nurgül Yeşilçay, Hanna Schygulla ve Erkan Can gibi hepimizin yakından tanıdığı ve marifetlerine şahitlik ettiğimiz oyuncuların yanında Baki Davrak, Nursel Köse ve Patrycia Ziolkowska gibi o dönemde henüz çok yakından tanımadığımız oyuncularla filmin kadrosunu zenginleştiriyor.

Fatih Akın’ın Cannes Film Festivalinde aldığı En İyi Özgün Senaryo ödülüne ek olarak Türkiye de dâhil dünyanın çeşitli yerlerindeki festivallerden topladığı otuz üç ödülle hak ettiği övgüyü alan Yaşamın Kıyısında hikâyenin ruhuna uygun olarak Kazım Koyuncu’nun unutulmaz Karadeniz türküleriyle süslüyor. Bana kalırsa filmin biricik yanı Koyuncu’nun aramızdan zamansız ayrılışı gibi yaşama dair birçok detayı usta bir incelikle hikâyeleştirmiş olmasıdır.

Yaşamın Kıyısında başlangıçta birbiriyle hiçbir münasebeti bulunmayan üç ailenin Shakespeare’in Yanlışlıklar Komedyası’ndan fırlamış gibi gözüken zamansal ve hayata dair tesadüflerin bir sonucu olarak iç içe girip birbirine karışan yaşamlarını konu almaktadır. Nejat Aksu (Baki Davrak) annesini altı aylıkken kaybetmiş ve babası Ali Aksu (Tuncel Kurtiz) tarafından büyütülmüş bir üniversite profesörüdür. Ali Aksu bir kenar mahallede hayat kadınlığı yapan Yeter Öztürk’e (Nursel Köse) işi bırakmasını ve kendisiyle yaşamaya başlamasını önerir. Yeter, kocasını 1978’de Maraş’ta kaybetmiş ve hayata tutunmaya çalışan gariban bir kadındır. Trabzonlulara has fevri hareketleri olan Ali bir gün oğluyla Yeter’i kıskanır ve sinir haliyle Yeter’e sert bir tokat atar. “Başka bir insanı öldüren, benim babam olamaz.” Filmimizin kopuş noktası ve hikâyenin asıl başlangıç yeri burasıdır esasında.

Bilgi ve eğitim insan hakkıdır.” Yeter’in cenazesini Türkiye’ye getiren ve ardından kızını aramak için İstanbul’a giden Nejat, komiserin Ayten’i neden aradığını sorması üzerine komisere (Nejat İşler) bu cevabı verir. Dedim ya, film tesadüfler üzerine kuruludur. Nejat’ın annesinin tabutunu Türkiye’ye getirdiği sırada radikal örgüt üyesi Ayten de annesini bulmak ve peşindeki polislerden kurtulmak için Almanya’ya gitmiştir. Mücadele yoldaşlarının karşılıksız yardımda bulunmayacaklarını anladığı noktada onları terk eder ve ucuz yemek için gittiği üniversitede Alman bir kadınla tanışır. Hikâyemizdeki üçüncü aile de işte bu ana-kız yaşayan Staub ailesidir. Lotte ile tutkulu bir aşk yaşamaya başlayan Ayten annesinin izini bulabilmek için ondan yardım ister ancak henüz yola koyulacakları sırada polis tarafından yakalanır, sınır dışı edilir ve Türkiye’ye gönderilir.

Her şeyin karşılıklı menfaatlere dayandığı dünyada sevgi gibi karşılıksız şeyler de vardır elbet. Lotte dilini ve kültürünü hiç bilmediği Türkiye’ye gelir. Daha birçokları olmasına rağmen filme dair bahsedeceğim son tesadüf de birbirlerinin varlıklarından dahi haberdar olmayan iki insanın, Ali ile Lotte’nin annesi Susanne’ın aynı uçakla Türkiye’ye gelmeleri ve Susanne’ın tıpkı kızı Lotte gibi Ali’nin oğlu Nejat’ın evinde kalmasıdır.

Fatih Akın’ın Shakespeare tarzı zamansal denk gelişlerle süslediği Yaşamın Kıyısında hayata dair nefis bir yelpaze sunuyor. Özellikle Susanne’ın otel odası sahnesi çekim kalitesiyle, verilmek istenen duyguyu yansıtmasıyla ve elbette Hanna Schygulla’nın müthiş performansıyla izlenesidir.

Comments are closed.