Park Chan-Wook bir ressamın kompozisyon duygusunu, kara mizahı ve rahatsızlık verici şiddet unsurlarını tek bir potada eritiyor. Ancak yarattığı bu şiddetin altında derin insani duygular ve tuhaf bir aşk yatıyor. Yarattığı filmler sayesinde Kore sinemasını izleyiciler arasında iyice pekiştiren Park Chan Wook’un hikayesi ile karşınızdayız.
Park Chan-Wook 23 Ağustos ’63 tarihinde Seoul’de doğdu ve orada büyüdü. Dindar ve Katolik bir ailede büyümesine rağmen kendisini ateist olarak tanımlıyordu. Sinemaya olan ilgisinde, küçük yaşlarda ailesinin siyah-beyaz televizyonunda izlediği eski Amerikan filmlerinin etkisi oldukça büyüktü. O zamanlar American Forces Korea Network isimli kanal yabancı altyazısız yabancı filmler yayımlıyordu. Bazı filmler ise İngilizce altyazılıydı.
Henüz çocuk yaşta sinemada izlediği bir James Bond filmi de onu çok heyecanlandırmıştı. Yalnızca filmi izlemekle kalmayıp o anları kendi zihninde kendi bakış açısıyla tekrar tekrar canlandırmıştı.
Liseyi bitirdikten sonra Sogang Üniversitesi’nde felsefe eğitimi almaya başladı. Bölümün yetersizliğinden yakınıp, yaşadığı hayal kırıklığının da etkisiyle, Sogang Film Topluluğu adını verdiği bir topluluk kurdu. Bu topluluk, bünyesinde çağdaş sinema üzerine bir dizi makale yayımladı. Sadece makale yazmakla da kalmayan Park, bir çok yabancı filmi VHS kasetler aracılığıyla kulüp üyeleriyle buluşturuyordu.
Park sinema konusunda kendi kendini yetiştirip üst noktalara tırmanabilen nadir yönetmenlerden biridir. Verdiği bir röportajda yaşadığı dönemin koşullarıyla ilgili olan yetersizliği şöyle anlatıyor:
”
Amerika’da veya Fransa’da bir film okuluna gittiğinizi söylediğinizde muhtemelen sizi Alman Ekspresyonist filmlerinin ne olduğunu gösterdikleri bir konferansa katılmanız için teşvik ederler. Ama Kore’de alabileceğim hiçbir sistematik eğitim yoktu. Her şey gelişigüzeldi. Belki de bu yüzden filmlerim her şeyin bir karması gibi hissettirdi ve insanların garip olarak tanımladığı biçimde sonuçlandı.
Üniversitedeki eğitimini kurduğu toplulukla harmanlarken ilk etapta sanat eleştirmeni olmaya karar verdi. Üniversiteden mezun olduktan sonra dergiler için sinema üzerine makaleler yazan Chan-Wook, Alfred Hitchcock’un yönettiği kült film Vertigo’yu izledikten sonra sinemanın içerisine yapımcı ve yönetmen olarak girmeye karar verdi.
Bu kararı ona yeni kapılar araladı ve Ye Yeong-Jin’in yönettiği Kkamdong ve Kwak Jae-jong’un yönettiği Watercolor painting in a Rainy Day filmlerinde yardımcı yönetmenlik yaptı. Park’ın ilk uzun metrajlı filmi ise 1992 yılında yönettiği The Moon Is… Sun’s Dream filmiydi. Bundan beş yıl sonra ikinci filmi olan Trio’yu çekti. Her iki film de gişede Park’ın beklediği başarıyı yakalayamadı. Park geçimini sağlamak için film eleştirmenliği yapmaya devam etti.
Daha sonra, 2000 yılında yönettiği Joint Securty Area filmi ile Park hep istediği patlamayı yaptı. Joint Security Area vizyona girene kadar Kang Je-gyu’nun Shiri isimli filmi Güney Kore’de en fazla izlenen filmdi. Joint Securty Area’nın gişede getirmiş olduğu bu başarı ile Park Chan Wook ‘un özgüveni bir hayli yükseldi ve yaratıcılığını daha özgür kıldı. Bu özgürlüğünün meyvesini 2002 yılında yönettiği Sympathy for Mr Vengeance filmiyle aldı. Bu filmi 2003 yılında Oldboy, 2005 yılında ise Sympathy For Lady Vengeance izledi.
Bu üç film izleyiciler arasında “İntikam Üçlemesi” olarak adlandırıldı. İntikam Üçlemesi başka bir yazının konusu olmakla beraber, bu filmler intikam unsurunu ve duygusunu başka bir seviyeye taşıyan görsel bir şölen oluşturuyor. Üçlemeyi henüz izlemeyenler için de ufak bir not: Üç film birbirinden bağımsız ve farklı hikayeler anlatıyor.
Park Chan-Wook 2004 yılında Cannes Film Festivalinde Oldboy filmi ile Grand Prix’i kazandı. Bu ödülü ilginç kılan, koyu bir Park Chan-Wook hayranı olan Quentin Tarantino’nun o yıl Cannes ödül jürisinde başkan olması. Park Chan-Wook’un Joint Security Area isimli filmini 1992’den bu yana yapılan en iyi yirmi filmden biri olarak tanımlayan Tarantino, bütün imkanlarını seferber etse de Oldboy’a büyük ödül olan Palme d’Or’u kazandıramadı.
Chan-Wook 2013 senesinde Hollywood için Stoker filmini çekerek Nicole Kidman, Mia Wasikowska ve Matthew Goode gibi isimlerle çalıştı. Film izleyicileri ikiye böldü. Bir kısım izleyici filmi çok beğenirken diğer kısım filmin Hollywood sansüründen fazlasıyla nasibini aldığını ve Park Chan-Wook’un gerçek kimliğini tam olarak yansıtmadığını iddia etti.
Chan-Wook 2016 yılında tekrar özüne dönerek yönettiği The Handmaiden’de bu sefer cinselliği kullandı. Şiddeti kullandığı kadar güçlü bir şekilde kullandığı cinsellik teması üzerinden Japon sempatizanlarının Kore kültürü ve kimliğine olumsuz etkileri üzerinde durdu. Filmde erotizmi oldukça yoğun bir şekilde kullandı.
Şimdilerde eşi Eun-hee Kim ve çocuğuyla beraber kameralardan ve magazinden uzak bir hayat süren Park Chan-Wook yeni projelerine odaklanmış durumda. Biz izleyicilere de ilerideki bir süreçte onun yaratacağı görsel şölenlerin tadını çıkarmak kalıyor.