Amerika’da bir çölde üstü açık kırmızı bir arabayla düz ve geniş otoyoldan geçtiğinizi düşünün. Güneş batmış, hava hafif serin ve alacakaranlık. Birkaç yıldız gözüküyor. Etrafta sadece çorak tepeler ve kaktüsler var. Birkaç yüz metre ötede bir benzin istasyonu var. Radyoda çalan grubu ise tahmin etmek güç değil. Sadece müziğiyle dinleyicinin zihninde bu atmosferi yaratan Teksaslı grup Khruangbin.
Tay dilinde “uçak” anlamına gelen Khruangbin’in yaptığı müziği tanımlamak kolay değil. Sık sık enstrümantal surf-rock yaptıkları dile getirilse de müzikleri Tayland funk ile Texas rock tavrının gayrimeşru çocuğu gibi. Etkilendikleri isimlerin başında ’60’lı yılların meşhur enstrümantal rock grubu The Shadows geliyor. Bir yandan tınılarında Orta Doğu ve Karayipler esintileri bulmak da mümkün. Bu yüzden Laura Lee (bass), Mark Speer (gitar) ve Donald Johnson (bateri) üçlüsünden oluşan Khruangbin, müziklerini tek bir türe indirgemek istemiyor. Adı ne olursa olsun ortaya çıkardıkları eserlerin çok özgün olduğu ve tüm dünyadan dinleyicileri aynı evrene götürdüğü konusunda hemfikir olabiliriz.
Bunun en canlı kanıtı 8-9-10 Şubat’ta Salon İKSV’de gerçekleştirdikleri konserlerdi. Daha önce de iki kez yine aynı mekânda ülkemizi ziyaret eden grubun üç konserinin de biletleri anında tükenmişti. Büyük buluşma gerçekleşmeden önce Los Angeles’ın Orange County’sinden gelen ve kendi tabirleriyle rock ve soul etkili “asansör müziği” yapan Ginger Root isimli enerjik bir üçlüyü dinledik. Klavyenin ağırlıkta olduğu ve yer yer Khruangbin’inkiyle benzer öğeler taşıyan tınılarıyla resmen sahneyi ısıttılar. Grubun kurucusu Cameron Lew’un seyirciyle şakalaşması (“Şimdi size yeni bir şarkı çalacağız, ama tabii size hepsi yeni gibi geldiği için bunu demem bir şey fark ettirmeyecek”) ve klavye başında kendinden geçercesine çalması hepimizi eğlendirdi ve şarkılar bizim için yeni olsa da zevkle eşlik ettirip dans ettirdi.
Ginger Root’tan on beş dakika sonra Khruangbin sahnedeydi. Bir film setinden çıkmış gibi gözüken üçlüyü biraz tarif etmeye çalışayım: Siyah küt kâküllü saçlarıyla, pırıltılı kıyafetiyle ve tabii ki yüksek topluklu ayakkabılarıyla Laura Lee’nin yeterince çekici olduğu yetmiyormuş gibi basgitarıyla yarattığı ritimlerle uyumlu bir şekilde sallanırken ruhunu size geçiriyor ve hareketlerini taklit edesiniz geliyor. Hem ciddi hem şakacı bir tavrı var. Uzun kahverengi ve kâküllü saçlarıyla Lee’nin erkek kardeşi gibi gözüken Mark Speer ise öyle çabasız gözüken ve su gibi akıp giden gitar riffleri çalıyor ki onun bölümleri geldiğinde gözünüzü ondan ayıramıyorsunuz.
— — —
Konserde bu üçlünün canlı performansını izlerken aklınızdan geçirdiğiniz tek şey “Ne kadar da coollar!” oluyor.
— — —
Zaman zaman Laura Lee ile tatlı atışmalar yapıyorlar ve uyumlu hareketleriyle sahnede mükemmel bir ikili oluyorlar. Bu iki renkli gitarın yarattığı melodilerin temelini ise bateride Donald Johnson kuruyor. Şarkıların çoğunda tutturması gerektiği sabit ritme odaklandığından mıdır bilinmez ama genellikle yüzünde donuk bir ifade var. Ne zaman ki şarkılarda küçük geçişler ve doğaçlamalar oluyor veya seyircinin de eşlik ettiğini görüyor, o zaman kocaman bir gülümseme beliriyor yüzünde.
Khruangbin sahnede kaldığı bir buçuk saat boyunca 2015 çıkışlı ilk albümleri The Universe Smiles Upon You ve geçtiğimiz yılın en iyi uzunçalarları arasında gösterilen Con Todo El Mundo’dan seyircinin sesiyle melodisine eşlik ettiği hareketli Maria También’den masalsı White Gloves’a kadar pek çok şarkı çaldı. Evan Finds the Third Room çalarken ise birkaç dakika boyunca dikkatler, sahneye getirdikleri tatlı yeşil telefonun üzerin çektiler. Şarkılar arasındaki yumuşak geçişler grubun canlı performansına özellikle hayran bıraktırdı. Kendi şarkılarına ek olarak yaptıkları potpuride Chris Isaak’in Wicked Game şarkısının introsunu çaldıklarında herkesi bir heyecan sardı ama ne olduğunu anlamadan başka şarkılara geçmişlerdi bile.
Arkadaşımla şarkıların enstrümantal olmalarına rağmen ne kadar eğlendirdiğini konuştuk. Günümüzde elektronik dans dışında böyle zengin ve etkileyici sözsüz müzik yapan bir grup bulmuşken hepimiz onlara Salon’da sımsıkı sarıldık. Onlar da bize teşekkürlerini bis olarak geçen seneki konserlerinde yaptıkları gibi Sezen Aksu’nun Geri Dön şarkısını çalarak sundular. Khruangbin gibi farklı kültürlerden beslenip güç alan bir gruptan böyle bir jest gelmesi şaşırtmadı tabii ki. Konserin tadı damağımızda kaldı. Şimdi şarkılarını tekrar ve tekrar dinleme zamanı.
_
Fotoğraflar: Onur Doğman