Bir enayinin yaşamı

Göz|

Brezilya sinemasının en önemli filmi; vurucu, son derece gerçekçi, şiddetli ve acımasız. Fernando Meirelles ve Katia Lund’un 2002 yapımı filmi Cidade de Deus’u (Tanrı Kent) inceliyoruz. (Yazar: Hüseyin Koçibey Koç)

Filmden önce Cidade de Deus denilen bölgeyi ve Rio’ya yirmi dört kilometre uzaklıktaki favelaların ne olduğundan bahsedeceğim. Şehir içindeki çirkin ve suç odağı gecekonduları sistematik bir şekilde, göç eden kişileri filmin başlarında görüyoruz, kent dışına taşıma projesinin 1960’larda kente uzak bölgelerde Brezilya hükümeti eliyle kurulmuş gecekondu önleme yerleşkeleridir.

Film henüz fikir aşamasında iken Meirelles favelaları gezmek istemiş ve bir yerde durup taksiden indikten sonra altı yaşındaki bir çocuk tarafından çocuğun boyu kadar olan bir tüfek tehdidi ile soyulmuş.

 

Cidade de Deus bu yerleşkelerin en önemlilerinden birirdir. Kenti önemli kılan şüphesiz yüksek suç oranı ve dönen uyuşturucu ticareti. İşte filmi, her şeyin ortasında büyümüş olan Rocket karakterinin gözünden izliyoruz. Fernando Meirelles Brezilyalı bir yönetmen ve filmlerinde Latin Amerika kültürünü yansıtmayı seviyor sadece iki filmini izlemiş olmama rağmen bunu rahatlıkla söyleyebilirim.

 

Diğer izlediğim filmi The Two Popes’tu ve Vatitanda geçen hikayeyi çok bile başarılı bir şekilde Arjantin’e taşıyabilmişti. Ayrıca Portekizli yazar Jose Saramago’un Blindness (Körlük) adlı romanını 2009 yılında sinemaya uyarladı. Blindness hakkındaki kapsamlı yazımızı okuyun.

 

Cidade de Deus şiddeti bize hiç sakınmadan gösteriyor. Bunu yapan tek film değil hatta daha şiddetli filmler de var ama Cidade de Deus’u diğerlerinden ayıran nokta bunu normal bir şeymiş gibi yansıtması, diğer filmler bunu seyirciyi rahatsız etmek için yaparken Cidade de Deus favelaların gerçekleri bu olduğu için yapıyor.

“Seni sinirlendiren birini hiç düşünmeden öldürmek, erkek olduğunu kanıtlamak için öldürmek, asıldığın kadının erkek arkadaşını rezil etmek sonra kadını öldürmek, daha sonra neden adamı öldürmedim” diyerek adamın evine gidip ailesine kurşun yağdırmak, bir çocuğa silah vermek, ve diğer bir çocuğu öldürtmek… İşte bunlar Cidade de Deus’un gerçekleri ve bu sahneler izleyiciyi gerçekten rahatsız etmiyor. Yaşananların çok olağan ve normal olduğu algısı filmin ilk dakikasından son dakikasına kadar var.

Tabii bu sahnelerin rahatız etmemesinde yönetmenlerin rolü de çok büyük Meirelles ve Lund kamerayı sabit tutmak yerine sürekli hareketli kullanması, görüntüyü yakalamak yerine olayın içindeki aksiyonu ve tansiyonu yakalamak istemesi biraz da olsa sahnelerin şiddetinden arındırıyor bizi. Filmin yorumlanmaya açık kısmı da yönetmenlik ve ışık kullanımı, bu tarz çekimlere alışık olmayan seyirciler için baş ağrıtıcı ve göz yorucu olabilir. Bu tercihleri ben beğendim ve bazı sahneleri daha özel ve epik bir hale getirdiğini söyleyebilirim. Özellikle, rakip çetenin lideri Carrot’ın söylemiyle Tanrı kentin en iyi adamı, Benny’nin ölüm sahnesi.

Film, yasanmış olaylardan uyarlanmış bir hikayeye sahip. Kişiler üzerinden bir anlatıma tercih ediyor ama bu kişileri sadece Rocket’in cephesinden Tanrı Kent’teki büyük isimlerin geçmişini ve şu anki konumlarına gelişlerini izliyoruz. Her şey birbiri ile bağlantılı birbirinden farklı hikayeler değil. Filmin yaptığı en iyi şey de bu: senaryo anlatımı. İnanılmaz bir akıcılığa sahip film. Filmin süresi iki saat dokuz dakika ama on bölümlük bir dizi yoğunluğunda. Olaylar çok hızlı gelişiyor, tempo hiç düşmüyor. Film bizi adeta ekrana kilitliyor, koca bir hikayeyi potansiyelinden daha kısa bir sürede anlatmayı başarıyor. Ne fazla ne de eksik bir sahne.. film sadece yapması gerekeni yapıyor.

Karakterlerden ve onların hikayelerinden tek tek bahsetmeyeceğim ama Nakavt Ned ve Bene’nin hikayeleri en çok ilgimi çekenlerdi. Aslında film herkesi tek tek anlatmıyor. Daha iyi açıklamak gerekirse; bir yerde o kişiden, artık kimse, bahsetmesi gerekiyor ve o karaktere bir parantez açıp olaya geri dönüyor. Bizler de o karakterin geçmişini, iç-dış motivasyonunu öğrenmiş oluyoruz ve böylece genel hikayeyi izlemek daha zevkli bir hale geliyor.

Filmdeki bazı sahnelerin arka planlarını çok merak ediyorum. Li’l Ze’nin bir çocuğa diğer bir çocuğu öldürttüğü sahne. Sahne herhangi bir kamera oyunu ve etik bir sansür olmadığı için bu on sekiz yaş üstü sahnede çocuklara verilen direktifler nasıl oldu? Genelde bu tarz sahnelerde pedagoglarla çalışılır veya çeşitli gözetmenler bulunur sette ama sanırım bu sahnede ne pedagog vardı ne de gözetmen çünkü filmde gördüğümüz görüntülerin çekimine izin verileceğini sanmıyorum. Hatta daha ilginç durumlar var filmde. Hadi bu ölüm sahnesini çocuklara olayı çok yumuşatarak ve kandırmacalarla anlatarak çektiler diyelim. Erkek olduk diye küçük çocukların ot içtiği sahneler var bunu Yılmaz Güney de yaptı ama nasıl? Sektörün acımasızlığı mı? Oyuncuların nerdeyse tamamı o bölgede yaşayan insanlardan seçildi çocuklar da buna dahil, ama neyi değiştirir?

Hollywood’u ne kadar eleştirsek de en iyi gangster filmlerini şu ana kadar Martin Scorsese’nin önderliğinde hep onlar çektiler. Cidade de Deus, Brezilya sinemasının dünyaya armağan ettiği bir film ve çoğu Hollywood suç filminden daha iyi. Çoğu kişi için bir kıstas olan IMDB top 250 listesinde yirmi üçüncü sırada. Eğer Hollywood filmi olsaydı ne olurdu, bir düşünün. Eminim koca Hollywood’un kıskandığı bir filmdir Cidade de Deus.

”Bizler o yer yüzü cenneti Rio de Janeiro’nun kartpostallardaki görüntüsünden çok uzaktaydık.” Cidade de Deus suçun ve suçluların cenneti yaşadığı bir cehennem. Acımasız ve merhametsiz, kirli paslı ve iğrenç yaşamlar. Meirelles ve Lund, ölümlerin suç için bir son olmadığı ve hiçbir zaman o suç döngüsünün bitmeyeceği Cidade de Deus‘u tüm gerçekçiliği ile gözler önüne seriyorlar.

Comments are closed.