“Filmin öyle bir mühendisliğini yapmalısınız ki, sonda sizin söylediğiniz sözden ziyade o yolculuk kalsın.”
Bu sözleri söyleyen genç yönetmen Tolga Karaçelik’in son sinema filmi Kelebekler’de yarattığı yolculuğa çıkmak büyük bir zevkti. Günlerdir vizyonda olmasına rağmen İKSV’nin bu sene otuz yedincisini düzenlediği İstanbul Film Festivali’nde gösterilen Kelebekler’in seansı tıka basa doluydu. Filmi nostaljik Atlas Sineması’nda izleme isteğinden midir yoksa Tolga Karaçelik ve oyuncuların da gösterime katılmalarının etkisi midir bilmiyorum.
Başka bir büyük etken de Karaçelik’in bu filmiyle Sundance Film Festivali’nde Dünya Sineması Büyük Jüri Özel Ödülü’ne layık görülmesidir şüphesiz. Neredeyse her gazetede çıkan röportajların ve filme gidenlerin övgülerinin de merakımızı tetiklemesi sonucunda Atlas’ın görkemli salonunda hep birlikte gülüp ağlarken bulduk kendimizi. Zira bu filmin en öne çıkan özelliği fazlasıyla dengeli olması.
Yıllardır birbiriyle görüşmeyen üç kardeş Cemal (Tolga Tekin), Kenan (Bartu Küçükçağlayan) ve Suzan’ın (Tuğçe Altuğ) babalarının isteği üzerine memleketleri Hasanlar Köyü’ne yaptıkları yolculuğu anlatan filmde birçok duyguyu bir arada yaşıyorsunuz. Bir an üç kardeşle sakin bir araba yolculuğu yaparken birdenbire köyde patlayan tavuklara şok oluyorsunuz. Ayrıca bir yandan Kenan’ın tepkilerine kahkahalarla gülerken bir yandan babalarının öldüğünü öğrenen kardeşlerin birbirleriyle yüzleşmelerine şahit olup oradaymış gibi siz de gerilip üzülüyorsunuz. Karaçelik’in filmindeki her bir karakter nevi şahsına münhasır. Hakan Karsak’ın hayat verdiği kafayı kara deliklerle bozmuş ve Tanrı’nın varlığını sorgulayan imamdan tutun Serhan Keskin’in canlandırdığı köyün tuhaf muhtarına kadar her bir karakter ayrı bir tipleme. Davranışlarındaki abartının dozu o kadar iyi ayarlanmış ki seyirciyi uzaklaştırmaktan ziyade kendileriyle rahatlıkla özdeşleştirmelerini sağlıyor.
Elbette filmin ustaca yazılmış karakterleri ve senaryosunun yanı sıra bütün etkiyi birkaç kat artıran müziğine de değinmek lazım. Kelebekler’in müziklerinde Gevende’den tanıdığımız Ahmet Kenan Bilgiç’in imzası var. Kendisinin Karaçelik’le ilk çalışması değil bu. 2000’lerin başında tanıştığı yönetmenin kısa filmlerinin ve bir önceki uzun metrajlı filmi Sarmaşık’ın müziklerini de Bilgiç yapmış. Sarmaşık’a kıyasla bambaşka bir havada olan Kelebekler’in soundunu yaratmak için çok çalışan Bilgiç, akustik gitarın yanı sıra kalimba, dulcimer ve cimbalom gibi farklı enstrümanlar kullanmış. Bu müziğin de seyirciye bir yandan çok tanıdık bir yandan çok farklı ve ilgi çekici gelmesi, filmdeki zıt kutupların yarattığı dengelerden sadece biri.
Bilgiç’in eserleri dışında filmde kullanılan ve atmosferi çok daha etkileyici hale getiren birkaç şarkı var esas değinilmesi gereken. Bunlardan biri Türk rock şarkıcılarının ilk temsilcilerinden Erkut Taçkın’ın Baba’sı. “Bir baba evlatlarını aramış son gün” diye başlayan sözleriyle adeta bu film için yazılmış. Bilgiç’in Karaçelik’e dinlettiği ve kullanıp kullanmama konusunda çok tartıştıkları şarkı sonunda filmde yerini almış. Üç kardeşin şehirden köye yaptıkları araba yolculuğu sırasında tam bir uzun yol seyahati şarkısı olan Grup Gündoğarken’in Bir Yaz Daha Bitiyor’u ise seyirciyi tatlı hayallere daldırırken melankolik bir ruh haline sokmadan edemiyor.
Kenan’ın Cemal’le böyle eski bir şarkı dinlediği için dalga geçtiği parça filmin en huzurlu sahnelerinden birini tamamlarken film bittikten sonra da seyircinin zihninde dönmeye devam ediyor. Bu sahne her türlü gerginliği, sonunda varılan huzuru ve tabii ki müziğiyle bana Her Şey Güzel Olacak’ın araba sahnelerini hatırlatıyor. Filmin ilerleyen sahnelerinden birindeyse üç kardeş evlerinin bahçesinde rakı sofrasında otururken çakırkeyif bir Suzan, Nazan Öncel’in 1995 tarihli Gidelim Buralardan şarkısını söyleyip dans ediyor. Sahne o kadar izleyiciyi içine çekiyor ki sizin de yerinizden kalkıp o bahçede kardeşlere katılıp dans edesiniz geliyor.
Karaçelik filmi hiç de beklenmeyen bir sonla bitirip ters köşe yapıyor. Duygusala bağlayıp bir nokta koymak yerine, kuşağının en hayati cümlelerinden biri olarak tanımladığı üzere “Çok da şey etmemek lazım” diyerek bitiriyor. Filme başından sonuna etrafında dolaştığı ölüm teması, uçlarda gezinen ruh halleri ve gerginliklerden sonra böyle hafif bir tavırla son vermek, Karaçelik’in Kelebekler boyunca tutturduğu dengelerden en cesuru belki de.