Corona Virüsü 2. Bölüm // Müzik dünyasına etkileri

Zaman Makinası|

Geride kalan üç ay tüm dünyanın tek gündemle yaşadığı ender tarih sekanslarından biriydi. Üstelik süreç henüz noktalanmış değil. COVID-19 salgını ve salgının etkileri devam ediyor. Corona Virüsü dosyamızın ikinci bölümünde müzik dünyasının bu süreçte yaşadığı sıkıntılara, gelecekte nasıl ilerleyeceğine dair bir fotoğraf çekiyoruz.

Biliyorum. “Müzik dünyası” dendiğinde bahsedilen o dünya çok ama çok geniş bir alanı kapsıyor. Modern müzik endüstrisinin kalbi konumundaki Britanya ve Birleşik Devletler’in bile tek başına onlarca farklı müzik dünyasına ve bu dünyaların içinde başkalaşan müzik kültürlerine sahip oldukları bir gerçek. Londra’nın Manchester’ın, Nottingham, Bristol’ın ya da okyanusun öte tarafındaki New York’un, Baltimore’un, Seattle’ın, Texas’ın bambaşka müzik dinamikleri ve sektörel gerçeklikleri var.

Şimdi haritamızı biraz daha genişletelim. Tüm Kıta Avrupası’na ek olarak Latin Amerika ülkeleri ve Uzakdoğu ülkelerini de görmeye başlıyoruz. Buradaki her ülkenin -tıpkı Türkiye’nin sahip olduğu gibi- bambaşka müzikal dinamikleri ve sektörel gerçekliklerinin olduğunu söylemek zor değil. Ancak COVID-19 salgını sınırları gerçekten kaldırdığı ve sınırları anlamsızlaştırdığı için yukarıda saydığım tüm şehirler ve ülkeler kültür-sanat alanında aynı tarihi dönemin içinden geçiyorlar. Geride kalan üç aylık periyotta olduğu gibi bu yılın sonbaharına kadar da aynı tarihi dönemin içinden geçecekler. Konserler durdu. Konser mekanlarının kepenkleri kapandı.

İşte tam da bu nedene her ne kadar çok geniş olsa da, her ne kadar “normal zamanda” tek bir açıdan ele almak imkansız olsa da şu günlerde tüm dünyanın müzik hareketliliğini tek çatı altında toplamak mümkün. Şu an “müzik dünyası” terimini kullanmak mümkün. Zira New York’ta, İstanbul’da ya da Londra’da aynı gerçeklik yaşanıyor: Konserler ve festivaller süresiz ertelendi. Müzisyenler benzer sıkıntıları, aynı anda yaşıyorlar. Ben burada bağımsız sahne merkezinde duracağım ve bağımsız müzisyenlerin salgın sürecinde yaşadıklarına odaklanacağım. “Müzik Dünyası” benim için salt ışıltılı ve görkemli hayatları temsil etmiyor.

Yarım milyar dolarlık servete sahip Paul McCartney ile Ankaralı, Atinalı ya da Parisli genç bir müzisyen sırf ikisi de konserleri iptal edildi diye aynı psikolojide yaşamıyorlar. Ben burada o ismi bilinmeyen genç müzisyenin gözünden bakmaya çalışıyorum.

Ülkemize yaklaşalım. 16 Mart ’20 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere İçişleri Bakanlığı bir ek genelde yayımladı ve tüm ülkede tiyatro, sinema, gösteri merkezi, konser salonu başta olmak üzere birçok sosyal yaşam alanının faaliyetlerinin geçici süreliğine durdurulduğunu açıkladı. 16 Mart itibarıyla hayata geçen bu genelgede AVM’lerin de kapalı kalacağı belirtiliyordu. 11 Mayıs ’20 tarihinde AVM’ler açıldı ancak konser mekanları için henüz yeni bir karar alınmış değil.

En iyi senaryoda konser mekanlarının sosyal mesafe kurallarına uyulacak şekilde hazır hale getirilmesi ve Temmuz ayı ortalarında faaliyete geçirilmesi konuşulurken en kötü senaryoda 2021 yılına kadar konserlerin gerçekleşemeyeceği fikri ağır basıyor.

Bu durumda aylar öncesinden açıklanan ve biletleri satılan majör isimlere ait konserlere ek olarak barlarda haftalık performans sergileyen lokal müzisyenlerin konserleri de aynı kaderi paylaşıyor. Tabii burada Lady Gaga’nın da son röportajlarından birinde belirttiği gibi Corona Virüsü nedeniyle yaşanan kriz herkesi eşit şekilde vurmuyor. Arada çok büyük farklar bulunuyor.

Herkes eşit şekilde etkilenmiyor bu süreçten. Konseri iptal olan majör bir müzisyen iptal edilen konserleri nedeniyle elbette maddi olarak yara alıyor almasına, fakat bu yara lokal müzisyenlerin aldığı darbe kadar acıtmıyor. Size bir örnek vereyim. Dün ismini belirtmemi istemeyen bir müzisyen arkadaşımla konuştum. Kendisi İstanbul, Ankara ve İzmir gibi şehirlerde her ay ekibiyle birlikte küçük mekanlarda ve barlarda sahne alarak hayatını kazanan bir müzik emekçisi. Mart ayının ilk haftasından başlayarak konserlerin bıçak gibi kesildiğinden söz etti. Başka hiçbir geliri olmadığını ve bir an önce sürecin normale dönmesini beklemekten başka bir şey yapamadığını belirtti. 

Bu örnekteki arkadaşım gibi ülke müzik alanında çalışan birçok insan günlük, haftalık veya konser başına kazandığı ücretle hayatını idame ettiriyorlar. Corona Virüsü salgınının müzikteki etkisi en çok işte bu kapsamdaki emekçileri vurmuş durumda. İzmir’den bir konser mekanı sahibi arkadaşımla konuştuğumda o da bana benzer maddi sorunlarla boğuştuğunu belirtti. “Her şey zaten ucu ucuna gidiyordu. Mart ayından itibaren çalışanlarımıza izin verdik. Dükkan kapalı duruyor. Dönüş tarihini bekliyoruz. Ama ‘hadi açın’ dense bile insanlar bir süre daha kalabalık ortamlara girmekten kaçınacaklar. Bence 2021’den önce normale dönemeyiz.” Harfi harfine bana söylediği bu. Bağımsız, lokal müzisyenlerin açılmasını bekledikleri mekanların sahipleri de geleceği göremiyorlar şu an.

Dünya genelinde ise salgının etkisi öngörülemez biçimde sert oldu. Başta Glastonbury, Primavera ve Sziget olmak üzere birçok büyük festival iptal edildi. Fransa, İtalya, İspanya, Birleşik Devletler ve İngiltere’de ilk önce bahar aylarının konser takvimi yaz aylarına ertelendi. Salgın hız kesmeyince sonbahara kadar tüm konser takvimi iptal edildi. Devasa bir sektör için koma halinin başlaması demekti bu. Elbette sağlık açısından ve salgının yaygınlaşmasının engelenmesi adına bu iptaller gerekliydi.

Binlerce müzik emekçisi için maddi zorlukların kapıyı çalması da tam bu günlerde başladı. Özellikle dünya genelindeki bağımsız müzisyenler, köklü plak şirketleriyle, ünlü müzisyenlerle çalışmayan, yolunu kendi başına çizen sanatçılar için konserlerin iptal edilmesi belki de tek geçim kaynağının kesilmesi demekti. 

Pandeminin ilk haftasından itibaren başta Kanada olmak üzere, Fransa, İspanya ve Birleşik Devletler milyarlarca dolarlık ek destek paketi açıkladılar. Sürü bağışıklığı sisteminden son anda dönüş yapan İngiltere’de benzer bir paket açıkladı ve bu destek paketinden müzisyenler ile mekan sahiplerinin yararlanması sağlandı.

Ülkemizde de yüz milyar liralık genel bir paket açıklandı. Müzik sektörüne dair ise belediyelerin benzer çalışmaları oldu. Kimi belediyeler müzisyenlere gıda yardımı yapılacağını açıklarken, ilgili bakanlık kredi sistemini devreye sokup mekan sahiplerinin geri ödemeyle bu kredi sisteminden yararlanabileceğini belirtti. Müzik Sanatçıları Platformu (MÜSAP) Başkanı Recep Ergül  “İki yüz MESAM üyesi ile yüz seksen müzisyen arkadaşımıza beş yüz ile bin lira arasında ekonomik destek sunduk” dedi.

Bu yardımların yeterli olduğunu, açıkçası kapsayıcı olarak herkese yeteri kadar ulaştığını söylemek zor. Çemberin dışında kalan müzik çalışanları var. Üstelik şu ana kadar sadece müzisyenlerden bahsediyoruz. Fotoğrafçılar, video üreticileri, müzik yazarları, bar çalışanları, servis elemanları, lojistik bölümü çalışanları, plak dükkanları… Listeyi siz daha da genişletebilirsiniz. Yukarıda bahsettiğim gibi tüm bu insanlar bir şekilde COVID-19 nedeniyle meydana gelen salgın sürecinin bitmesini bekliyorlar ve normale dönüşü ümit ediyorlar.

Esasen herkesin kendi başının çaresine baktığı, çekirdek aileden gelen maddi desteklerle faturalarını ve kirasını ödeyebildiği bir süreçten bahsediyoruz. Bu konuda daha yoğun bir işleyiş gerekli. Hem bağımsız lokal mekanların, hem de bağımsız müzisyenlerin ayakta kalabilmek için, gelecek planları yapabilmek için, üretebilmek için iyi niyetli birkaç bireysel çabanın ötesinde planlı ve kapsamlı bir yardım paketlerine ihtiyaç duyduklarını düşünüyorum. 

Dünya hiç hazır olmadığı bir salgını geride bırakmaya çalışmakla meşgul. Henüz tamamlanmayan bir süreç olduğu için de hasar raporu henüz kestirilemiyor. Bana kalırsa henüz bilançoyla kimsenin ilgilendiği yok. Normale dönüş için can atılıyor, ekonomi öncelikli politika her ülkede öne çıkıyor. Mevcut dönemin yarattığı sıkıntılara çözüm bulmaktan daha çok geleceği kurtarmak için uğraşılıyor.

Dünya genelinde ölü sayısı yarım milyona yaklaştı. Ülkemizde binlerce insanın hayatına mal olan ve yüzlerce insanı da yoğun bakımda tutan bir virüsten söz ediyoruz. Bu meselenin acı tarafı ama etkisi her sektörde olduğu gibi “eğlence” olarak değerlendirilen müzik sektöründe de hissediliyor, hissedilecek.

Konserlerin ne zaman başlayacağı henüz belli değil. Dünya genelinde sonbahar itibarıyla harekete geçip konserlere başlayarak 2020’yi kıyısından köşesinden kurtarmak hedefleniyor. Temmuz, sonbahar ya da Ocak 2021… Fark etmiyor. Konserler başladığında hiçbir şeyin “eski normal” gibi olmayacağını artık biliyoruz.

Kepenkler açılmasını ve müziğin yeniden başlamasını salt bir müziksever olarak sabırsızlıkla bekliyorum. Instagram’dan yayımlanan bireysel konser performansları ve eski dönemde gerçekleşmiş konserlerin YouTube’da izlenmeye açılması bu sürecin – eğer olumlu tarafı varsa- olumlu birkaç yönünden biridir. Corona Virüsü dosyamızın üçüncü bölümünde sosyal medya adreslerinden gerçekleşen konserlere, performanslara ve bu online etkinliklerin geleceğe dair yarattığı etkilere odaklanacağız.    

Comments are closed.