“Daha dokunabilmiş hissettiriyor insana”

Röportaj|

Onun şarkılarını ilk duyduğum tarih neydi? 2015. Olabilir. İlk albümüyle keşfetmiştim sesini ve sonrasında da çok yakından takip ettim. Yazdığı şarkıları albüm kaydından dinlediğinizde veya konserine gidip birkaç metre mesafeden canlı performansına tanık olduğunuzda dünyasını size açtığını fark ediyorsunuz.

Nilipek’in kendine ait bir dünyası var. Her zaman mutlu değil. Her zaman aynı eksende değil. Zaten neden öyle olsun ki? Yeni albümünü tam da içinden geçtiğimiz bu tuhaf, trajik ve asla unutulmayacak günlerde yayımlıyor o. İki ayrı bölüme sahip Mektupların ilk halkası kısa süre önce dinlemeye açıldı. Ben de Nilipek’e ulaştım ve bir röportaj için doğru zamanın bu olduğunu söyledim. Kabul etti ve sorularıma çok samimi yanıtlar verdi. Hadi başlayalım.

Merhaba Nil. Öncelikle nasılsın?

İyiyim. Evde olmayı, daha önce fırsat bulamadığım şeyleri yapmayı seviyorum. Bizim için yoğun ve yorucu bir yıldı, planlamadığım ama iyi gelen zorunlu bir tatil gibi oldu. Sen nasılsın?

Ben de iyi olmaya çalışıyorum. Bilirsin. Karantinada günlerin nasıl geçiyor? Günler, hatta haftalar bile birbirine karıştı sanki. Ne dersin?

Dediğin gibi, gün kavramım, tarih algım biraz kaydı kesinlikle; dün ne yapmıştım, ya da nasıl yaptığımı hatırlamaya çalıştığım bir şey ne zamandı, hepsi birbirine karıştı. Ama bir yandan tam da evde oturup  gereken bir zamana denk geldi benim için, müthiş planlı programlı olmasa da çoğunlukla çalışarak geçiyor karantina günleri. Çalışmadığım zamanlarda da kendimi oyalayacak, öğrenecek bir şeyler bulmaya çalışıyorum.

Nilipek içinden geçtiğimiz izolasyon dönemini kendi gözünden aktarıyor: “Şarkılardan çok bizi ve bizim psikolojimizi etkiledi.”

Peki bu süreç bir müzisyen olarak seni nasıl etkiledi? Üretimine, şarkılarına etkileri olmuştur muhakkak…

Şansım ve şanssızlığım: Zaten müzikal bir şey üretemeyeceğim, kafamın o yönde pek çalışmadığı bir döneme denk geldi. Bununla ilgili başta kötü hissediyordum ama sonra işler sıkışmaya başlayınca o da bir lüks haline geldi. Çoğunu bitirmiş olsak da kayıtları sonlandıramadan karantinaya girmiş olduk. Haliyle bazı kayıtları sonradan evden tamamlamamız gerekti. 

 


Sounda çok özendiğimiz, ilmek ilmek işlemeye çalıştığımız bir sürecin sonunda kendimi evde, demolar için kullandığım ses kartı ve mikrofonla buldum. İlk defa bütün kayıt ve albüm sürecini planlamış ve o plana sadık kalmaya çalışmıştım ki hayat o işin öyle olmayacağını bir kez daha hatırlattı sağ olsun. 

 

Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de konserler durmuş vaziyette. En iyi senaryoda etkinlik takviminin sonbaharda normale dönebileceği konuşuluyor. Bu bir sektör aynı zamanda ve sahne önündeki müzisyeninden enstrümanistine, bar çalışanından menajerine kadar herkesi olumsuz etkiledi. Müzisyenlerin ve müzik sektörüne bağlı olarak hayatını kazanan emekçilerin şu an yaşadığı maddi zorluklar karşısında neler yapılabilir? Senin bu konuda önerilerin var mı?

Evet, sahne sanatlarına bağlı çalışanlar maddi manevi net bir zorlukla karşı karşıya kaldılar; hem para kazanabilecekleri, hem de şu ana kadar kendilerini geliştirdikleri, uzmanı oldukları alanlar askıya alındı. İlk aşamada hep birincisinden bahsediliyor, daha acil çözüm bulunması gerektiği için belki. Ama ben bu koşullarda hızlıca birlikte nasıl çalışabileceğimize, bu teknik bilgiden ücreti karşılığında nasıl faydalanabileceğimize dair çözümler üretmemiz gerektiğini düşünüyorum. Online konserleri, klipleri bir adım ileri taşımak, belki uzaktan teknik destek alabilmek mümkün olabilir. Karantina koşulları hafiflediğinde dahi konserlerin hemen başlayamaması durumunda belli setleri eve kurmak bir çözüm olabilir. Kendi aramızda mekanlardan yapılabilecek online konserleri de konuşuyoruz ama tabii o durum bile tam olarak herkesi kapsamıyor. Bizim müzisyen ve teknik ekibi düşününce nispeten küçük bir ekibimiz var, mümkün mertebe birlikte hareket etmeye çalışıyoruz. Destek tabii ki önemli, ama zor zamanların altyapısının kolay zamanlarda kurulmasının, insanların haklarını her zaman alabilmesinin önemli olduğunu düşünüyorum. Böyle günler bunu daha net ortaya koyuyor.

Toplamda 10 parçadan oluşan Mektuplar’ın 5 şarkılık ilk bölümü 24 Nisan’da yayımlandı. Albümün 5 şarkılık ikinci bölümü ise 8 Mayıs’ta servis edilecek.

İyi haberlere geçelim: Tam da bu günlerde yeni albümünü yayımladın. Öncelikle tebrikler. Bu üçüncü uzunçaların oldu. Neler hissediyorsun?

Çok heyecanlıyım! Şarkılarla, düzenlemelerle, kayıtlarla çok uğraştık, bu kadar çok uğraşılınca hem bir heyecan hem de tuhaf bir hissizlik doğuyor insanın içine. Heyecanımı geceleri uyuyamamamdan anlıyorum, ama bir yandan yetiştirilmesi gereken çok şey olunca da paniksiz kalabilmek gerekiyor. Sanırım bu heyecanı doya doya yaşamam birkaç haftayı bulacak.

Bu albümü iki ayrı bölüm halinde farklı tarihlere bölerek yayımlıyorsun. Bu tercihinin sebebi nedir?

Aslında çok anlamsal bir sebebi var; iki bölüm iki farklı kişiyle ilgili iki farklı hikaye, ve ilk aşamada bir arada yayınlamak istemedim. Sonunda bir araya gelip bir uzunçalar olsalar da bir albümün A ve B yüzü gibi ayırabilme özgürlüğü hoşuma gitti. Bir yandan avantajları da var 10 şarkı yerine 5 şarkı yayınlamanın, ama o sadece bir artı, bunu düşünerek hareket etmedim. 10 şarkıyı yan yana koymak isteseydim hepsini bir arada yayınlardım, az şarkı yayınlamanın avantajı aklıma bile gelmezdi.

32 yaşındaki söz yazarı ve müzisyen kariyer çizgisini kendine ait dünyanın özgün etkileşimlerinde var ediyor.

Albümde kimlerle çalıştın?

Albümde sahnede de birlikte çaldığımız çekirdek ekiple çalıştık; Berkay Küçükbaşlar (davul), Can Aydınoğlu (gitar), Işık Üstündağ (trombon), Umut Çetin (bas.) Normalde ben bir demo yapıyorum. Sonra grupça çalarak bakıyoruz nereye doğru gidebileceğine. Yine dahil olsak da bu sefer düzenlemelerle ilgili detaylar ve son söz söyleme yetkisini Can’a teslim ettik. Kayıt ve final sound kararları ise Umut’a aitti. Bu çekirdek ekip dışında tuşlularda Alican İpek’in büyük katkısı oldu. Yaylılarda Çağlar Haznedaroğlu (keman), Hakan Güven (keman), Öykü Koçoğlu (viyola), Gözde Öcal (çello) ve Taylan Aygar (kontrbas.) Mikslerin çoğu Umut Çetin’e ait ama ikinci bölümdeki bazı şarkıları Baran Göksu’ya teslim ettik. Masteringi ise Christopher Leary (Melograf Mastering) üstlendi.

Albümü herhangi bir plak şirketinden değil de bağımsız olarak çıkarıyor olmanın özel bir nedeni var mı?

Yola bağımsız başlayınca hem çok fazla detay öğrenmek zorunda kaldım hem de kendi ekonomik sistemimi kurma şansım oldu. Bu durum tabii ki uygun koşullarda esneyebilir, ama henüz buna değecek bir anlaşma da önümüze çıkmadı. Plak şirketlerinin ticari kurumlar olduklarının farkındayım ve bunda yanlış bir şey yok ama bunun dürüstçe ve karşısındakine saygı duyarak yapılabileceğine inanıyorum. Böyle olmadığını gördüğüm yerden en kısa zamanda uzaklaşmaya çalışıyorum.

Mektuplar hakkında Nilipek: “Denemeler yapmadık da bir yöne doğru kendinden emin adımlar attık gibi hissediyorum ekipçe.”

Senin müziğinde sakin bir dünyanın varlığına tanık oluyorum ben. İlk iki albümden sonra Mektuplar I’de de benzer bir yolculuğa çıktım. Senin gözünden nasıl görünüyor bu. Önceki albümlerine kıyasla nerede duruyor?

Biraz kontrollü ve sakin bir insanım çoğunlukla. Bunun dışına çıktığımı sandığımda bile dışarıdan pek görünür olmadığını artık kabullenmiş durumdayım. Haliyle benim gözümde tabii ki çok sinirli, çok bağıran, kendini bırakmış bir insanım ama galiba bunu bile sakin yaşıyorum biraz. Kendi gözümden anlatmam gerekirse bu kendi yapmak istediğim müziği daha net bulduğum bir albüm oldu. Bir yandan bana eksiklerimi, çalışmam gereken alanları gösterdi, bir yandan da alışık olmadığım sesler çıkardığımda nereye varacağımı görmüş oldum. 

Birçok önemli festivalde sahne aldın. Sesin TV dizilerinde ve reklamlarında yankılandı. Az evvel Spotify’dan baktım ki aylık dinleyici sayın bir milyona doğru gidiyor. Biliyorum, salt rakamların bir önemi yoktur ama kalabalık bir kitle senin müziğinle yaşıyor, mutlu oluyor, hüznünü paylaşıyor, sırlarını not ediyor. Bir müzisyen için eşsiz bir his olmalı.

Sanatçı tüm dünyayı etkisi altına alan COVID-19 salgını sonrasında yeni albümünün lansman konseri planını gerçekleştirmek istediğini vurguluyor.

Rakamların çok farkında olmuyorum çünkü gündelik hayatımda çok az şey değişiyor. Yine de bu söylediğini zaman zaman gelen mesajlar ve yorumlarla okuyorum. Tanımadığım birilerinin bu şarkılarla ortak bir duyguda buluşması, kendi hikayesini yazdığım/söylediğim bir şarkıyla anlamayı seçmesi çok değerli ve karşılaştığımda çok duygulanıyorum. Bireysel yüklenen anlamları bilmek, sayıları görmekten daha işe yarar, daha dokunabilmiş hissettiriyor insana.

Son sorum: Salgın tehdidi geçtikten sonrasına dair ilk planın ne olacak? Benim önerim şudur: Yoğurtçu Parkı’na daha önce hiç duyuru falan yapmadan girelim ve son albümünü baştan sona çalalım. (Gülüşmeler)

Valla neden olmasın! Ama önce ekip arkadaşlarımla oturup müzikten bağımsız bir şeyler yapmak istiyorum, bir yerde oturmak, hayata dair muhabbet etmek, belki sinemaya gitmek, bir şeyler izlemek… Sonraki ilk planım aslında mayıs sonunda gerçekleştirmeyi planladığımız lansman konserine hazırlanmak; albümdeki soundu duyurabilmek ve görsel bir atmosfer yaratabilmek için çokça planımız vardı, şimdilik biraz askıya almış olduk.

Fotoğraflar: Berkay Küçükbaşlar

Comments are closed.