Death Cab for Cutie – The Blue EP

Albüm Kritik|

Buradaki beş şarkının seni götürdüğü yer kendi gerçekliği. Hani Mor ve Ötesi diyor ya  “Zaman yok, mekan yok, hiçbir şey yok” diye. İşte The Blue’nun kapağına bu sözü yazmak istiyorum.

Zaman yok çünkü bu EP bir yönüyle geride kalan yıl yayımlanan Thank You for Today uzunçalarına sıkı sıkaya bağlı olsa da bağımsız kalıyor. 1999 yılındaki bir trajediye de uğruyor, yakın dönemdeki yakıcı bir bireysel hikayeye de. Mekan yok çünkü Thank You for Today ile aynı stüdyo kayıt döneminde kaydedildi. Hatta buradaki şarkıların bazıları o albüme alınmayıp dışlandı. Yine de daha ilk birkaç dakikada takip ettiği albümden kopuk olduğunu ve daha güçlü olduğunu anlıyorum. Hiçbir şey yok çünkü Death Cab for Cutie arena rock tavrında tutunmak için hit ritimler yazmakla itham edilse de bu kez masayı dağınık bırakıyor. Zirve Kids in ’99. İlk dinlediğimde ritimleri, iki numaralı gitarın merkez tavrı kapsamasını ya da davulun vokale açtığı boşlukları değil, sadece sözleri ve o sözlerin temellerini oluşturan trajediyi takip ettim kulaklarımla. Zira Kids in ’99 gerçek ve trajik bir olayı simgeliyordu. 10 Haziran ’99 tarihinde Bellingham’da petrol boru hattı patlamış ve bu patlama sonucu üç çocuk hayatını kaybetmişti. Death Cab for Cutie lideri Benjamin Gibbard şarkının üretim sürecini şöyle açıklamıştı: “Yirmi yıl önceki o patlama beni çok etkilemişti. Aradan bunca zaman geçtikten sonra trajedide ölen o çocukların bir folk şarkısına layık olduklarını hissettim.” Bu hissini o kadar güçlü bir biçimde şarkıya yerleştirmiş ki finale doğru meydana gelen patlama anında hüznü, sabrı, saygıyı ve matemi aynı anda görebiliyorsun. Uzun zamandır bir şarkı beni böylesine etkilememişti. Dahası Kids in ’99 benim için Death Cab for Cutie’un en iyi şarkılarından biri oldu. Belki de en iyisi. Hayatla ve ölümle aynı anda bağını kurmayı bilen birkaç dakika. Ne muazzam! EP’nin geri kalan dört şarkısı bir adım geriden bu görkemli anları takip ediyor. Ancak onlar da olabildiğince güçlüler ve klişe American rock çizgisinin dışında  bir kimlik bulabiliyorlar. To the Ground açılışta üst perdeden karşılama görevi yapıyor. Man in Blue country çizgisinde ve çok ince blues / indie rock bağlantısında aynadaki yansımasıyla sohbet ediyor. Before the Bombs ve görkemli final dakikalarıyla kapanış Blue Bloods kompleks sözlerine karşın içinde yaşamanın huzur verdiği iki parça. The Blue EP bir ara dönem çalışması olarak planlanıp paketlenmiş olabilir. Ancak çok daha fazlası. Bu beş şarkı gerçekten kendine biçilen kıyafetin çok daha fazlası.

 

Comments are closed.