Dönüşte artık The Beatles yok

Göz|

The Beatles’ın olmadığı bir dünya neye benzerdi? Soruyu biraz değiştirelim: The Beatles’ın olmadığı ama The Beatles şarkılarının keşfedildiği dünya neye benzerdi? Danny Boyle yeni filmi Yesterday’de işte bu sorunun yanıtlarını arıyor.

Kült yönetmenin Liverpoollu zamansız grubun merkezde yer aldığı bir film için çalışmalara başladığını duyduğum ilk an çok heyecanlanmıştım. Bu heyecan The Beatles’ın bir filme konu olmasından çok bu filmin arkasında Boyle’ın yer alıyor olmasından kaynaklanıyordu. Zira The Beatles aradan yarım asır geçmesine rağmen hala güncel ve hala hikayesi “para eden” bir marka. Hal böyle olunca da birçok filme ve belgesele konu olabiliyor. Bunların ne derece güçlü ve titiz detaylarla hazırlanıp hazırlanmadığını ise projenin arkasındaki kadro ve elbette yönetmeni belirliyor.

Yesterday bu konuda daha ilk sahnesinden itibaren izleyicisine güven veriyor. Evet soyut bir gerçeklik yaratmak, hele ki konu dünyaca ünlü bir grup merkezinde olduğunda klişelere bulaşmadan bunu yapmak kolay değil. Filmin birçok yerinde tahmin edilen biçimde ilerleyen diyaloglar, olay örgüleri karşımıza çıkıyor. Akışın hızlandığı ya da bir balad dinliyormuşcasına yumuşak geçişlerle örülü tempo düşüklüğü çoğu sahnede şaşırtma hedefinden uzak gerçekleşiyor. 

Hikayenin temeline inelim. Himesh Patel’in canladırdığı Jack Malik yarı zamanlı olarak markette çalışan ve uzun süredir profesyonel müzisyenliği kovalayan bir genç. Genç ama artık yavaş yavaş kendisini yaşlanmış hissediyor. Besteleri var. Yazdığı şarkılar var. Bunları yakın arkadaşları ve sevgili-arkadaş-menajer üçgeninde nerede konumlayacağını bilemediği Ellie Appleton dışında hiç kimse bilmiyor.

Aslında doğru kelime “bilmiyor” değil “ilgilenmiyor” olmalı. Çünkü Malik’in anne ve babası da dahil olmak üzere artık otuzlu yaşlarına gelmekte olan bu gencin müzisyenlik hayalini bir kenara bırakması gerektiği görüşünde. Burada bir tek Lily James’in canlandırdığı Ellie’yi ayıralım. O, Malik’i koşulsuz destekliyor ve Malik “Bu rüyadan uyanmalıyız. Olmayacak. Şimdiye kadar olmadıysa, müzisyenlik kariyeri bana gelmeyecek” dese de ona devam etmesi için cesaret veren tek kişi Ellie oluyor. 

Tam da bu noktada dünyada açıklanamayan bir gelişme oluyor ve on iki saniye boyunca yeryüzünün her metrekaresinde enerji kesiliyor. Dönüşte artık The Beatles yok. O görkemli şarkılar yok. O başyapıt konumundaki albümler yok. O majör dörtlü John-Paul-George-Ringo yok. Tabii The Beatles olmayınca Oasis de tarihteki varlığını kaybediyor. Google aramalarında Oasis de çıkmıyor. Danny Boyle’ın filmde ayrı bir parantez açıp bu detayı akışa eklemiş olması beni hem mutlu etti, hem de izlerken kahkaha atmama yol açtı. Filmi izlerken eminim Noel Gallagher çok sinirlenecektir. Ama buna hiç gerek yok. Çünkü evet! The Beatles’ın olmadığı dünyada Oasis de olamazdı. Wonderwall’ı boyu henüz akustik gitar kadarken seslendiren Jack Malik içinse her ikisi de var. Yalnızca Jack Malik’te var. Sadece Jack Malik o görkemli besteleri biliyor. Sadece Jack Malik o efsanevi ekibin ezgilerini hatırlıyor. 

Bu noktadan sonrasında gelişen olaylar Danny Boyle’ın ne kadar güçlü bir yönetmen olduğunu ve gerçek hikayeyi filmdeki karakteriyle birlikte ne kadar sıra dışı bir şekilde soyut gerçekliğe aktarabildiğini kanıtlıyor. Hollywood’a sipariş işi Slumdog Millionaire’e girmeyeceğim ama sadece Trainspotting ile dahi kendini kanıtlayabilmiş birinden söz ediyoruz. Boyle burada ağırlığı başrolün omzuna yüklüyor. The Beatles’ın şu ana kadar olmaması Jack Malik’e çoktan kaydedilmiş, yazılmış, söylenmiş şarkılarla ışıl ışıl parlayan bir kariyer bahşediyor. Dünya o şarkılarla tanışırken Malik de küçüklüğünden beri hayranı olduğu o şarkılarla bu kez daha içten ve daha sıkı bir bağ kurma şansını yakalıyor. 

Yesterday iyi kurgulanmış ve iyi oyunculukların sergilendiği bir hayali dünya filmi. Her şey gerçek. Her şey günümüzdeki her şeyle doğru orantılı. Sadece The Beatles’ı yeni öğreniyoruz. Bence Yesterday’in en önemli mesajı şudur: Bundan elli beş yıl önce yazılan şarkılara yeni ve çok büyük saygı duruşu. Danny Boyle “The Beatles eskimiyor. Asla da eskimeyecek” derken salt kendi görüşünü dile getiriyor elbette. Dünyanın bile günün birinde tanınmaz hale geleceği bir kosmos tünelindeyiz ve burada herkes, her şey paslanmak, unutulmak zorunda. The Beatles ise en son paslanacak, en son unutulacaklar arasındadır. Bence son kümededir. 

4 Mayıs’ta Tribeca Film Festival’da prömiyerini gerçekleştiren Yesterday bu cuma ülkemizde vizyona girecek. The Beatles hayranları zaten kaçırmayacaklardır, ancak bu kendi hikayesiyle, kendi diliyle de dikkat çeken bir yapım. Yazının sonuna doğru Ed Sheeran’ın kendini yansıttığı performansını vurgulamak isterim. Tıpkı filmdeki hali gibi onun büyük bir The Beatles hayranı olduğunu biliyorum. O bestelere kariyerinde ilk kez bir beyaz perde yapımında yer almayı kabul edecek kadar saygı duyduğunu biliyorum.

Himesh Patel’in oyunculuğu ise filme yön veriyor desek abartmış olmayız. Jack Malik başarısızlık hissinde, hayatının gerçekleşmeyecek bir hayal uğruna kaybolmak üzere olduğu duygusunda dolaşırken yardımına The Beatles koşuyor. Otel çatısındaki Help performansı ve tıpkı Lennon’ın yaptığı gibi gerçekten yardım çığlığı attığı o anlar uzun süre hafızamdan silinmeyecek. Sonlara doğru bir sahnedeki karşılaşma ise beni derinden etkiledi. Kendimi bir anda hıçkıra hıçkıra ağlarken buldum. İzleyince neresi olduğunu anlarsınız.

Comments are closed.