Radiohead’in kültleşmiş atmosferik soundunun mimarlarından Ed O’Brien, yıllardır zihninin eşiğinde dolaşan fikirleri ilk solo albümü Earth ile eşsiz bir deneyime dönüştürüyor.
2012 yılında ailesiyle birlikte Brezilya’ya taşınması ilham yüklüyor müzisyene. Sonrasında yaklaşık sekiz yıl boyunca ilmek ilmek işliyor solo projesini. Radiohead gerçekliğinin kalbinde yer aldığı için duraksamalar da kaçınılmaz oluyor. Nihayetinde cesur bir adım atarak Radiohead’in gitaristi kimliğinden ayrışıyor. Bir söyleşişinde “Gerçeklik yaratıcılığın kilit unsuru ve ben müziğimle kendi gerçekliğimi bulduğumu hissediyorum. Bir grubun parçasıyken bu çoğu kez mümkün olmuyor” diyor Ed O’Brien. Ekibin müzikal kimliğinin bir uzantısı olmak yerine kendine yeteneğini sınırsızca sergileme fırsatını yaratıyor. Hayata dışarıdan bakabilme çabasına dokunuşlarıyla değer katıyor. Yaşam ve ölüm gibi ikileme sürükleyen temaların belirgin bir şekilde kendini gösterdiği uzunçalarda rave, britpop, electronica ve folk kanallarının karışımını duyuyoruz. Shangri-La canlı temposuyla enerjik bir açılış yapsa da uzunçalar ilk vuruşunu Brasil ile gerçekleştiriyor. İlk yarısı hafif akustik tonlarda ilerlerken, ikinci yarısında kuvvetli bas ritimleriyle güçlü bir titreşim yayılıyor. Kulağa çarpan kuvvetli bas yürüyüşleri albümün kalbinde atıyor. Funk ve folk ezgilerini harmanlayan Deep Days ise diğer kayıtlara göre daha zayıf hissettiriyor. Zaman zaman klişeleşme tuzağına düşen şarkı sözleri yavan bir tat bıraksa da, üst düzey melodik altyapı uzunçaları ayakta tutup yükseltiyor. Mass, Brasil’e benzer şekilde sakin bir başlangıç yaptıktan sonra distorsiyonlu gitarlarla bütünleştirilmiş sağlam yapısıyla ilerlerken ambient sularına çağırıyor bizi. Ardından gelen Banksters albümün Radiohead‘e göz kırpan belki de tek şarkısı. Karanlık sounduyla dinleyiciyi cezbetme gücünü elinde tutuyor. Ed O’Brien’ın müzikal zekasının incelikle yapılandırılmış armonilerle körüklendiği sekiz dakika uzunluğundaki Olympik ustalık kokuyor. Albümdeki diğer tüm şarkılar gibi dikkat istediğini de not düşmek gerek. Laura Marling’in harikulade vokaliyle yoğurulmuş Cloak of the Night ise içinizde kıpırtılar yaratıyor. Tadı çıkarılarak dinlenilmesi gereken bir kayıtla kapanış vakti geliyor. Ed O’Brien mükemmelin peşinde değil. Özünde heyecan ve yaratma güdüsü yatan dokuz şarkı sunarak elde ettiği kişisel başarıyı diskografisine büyük harflerle yazıyor. Hakkı teslim edilmesi gereken dengeli bir çalışma Earth.