Foals – Everything Not Saved Will Be Lost Part 2

Albüm Kritik|

Foals için her şey olabildiğince yolunda. Konserler hala kapalı gişe. Yeni şarkılar hala merakla bekleniyor. O merakın sonucunda hiç kimse hayal kırıklığına uğramıyor. Aynı yıl iki farklı albüm bile yayımlanıyor ve her ikisi de çok güçlü sekanslara ulaşıyor. Yetmez mi?

Everything Not Saved Will Be Lost iki aşamadan oluşuyor, ama benim gözümde tamamen ayrı iki kayıt. Aynı dönemde kaydedildiği doğru ama benim gözümde başka dinamiklere sahip iki ayrı kayıt. Mart ayında yayımlanan ilk albüm hakkında şöyle demiştim: “On parçanın toplamına baktığımda ise Foals’ın başarısına tanık oluyorum. Grubun kendine güveni Oxford sınırlarından tüm Britanya’ya yayıldığı o ilk günden bu yana hiç kaybolmadı. Everything Not Saved Will Be Lost Part 1 süreci devam ettiriyor. Sizi kaldırıp duvara çarpacak şarkı arıyorsanız yanlış yerdesiniz. Fakat Foals burada formda ve kendi yolunda ilerliyor.” Aradan yedi ay geçtikten sonra gelen ikinci albümde bu fikrimi muhafaza ediyor ve artırıyorum: Foals dinlemek bir yolculuğa çıkmak gibi. Nereye gideceğinden daha önemli olan şey şu an nerede olduğun. Gözünü kapattığında seni bulunduğun yerden çekip kendi dünyasına sürükleyebilen her şarkıyla yakın dost olabilirim. Everything Not Saved Will Be Lost Part 2 içerisinde bulunan on şarkının tamamıyla bende bu etkiyi yaratıyor. Her şeyi bir kenara bırakarak söylüyorum: Son perdedeki Neptune. On dakikayı aşan süresiyle ve her anındaki tutkusuyla sıra dışı bir şarkı. Vokaldeki Yannis Philippakis kapanışta tüm kartlarını masaya atıyor. Tüm varlığıyla orada olduğunu hissediyorsunuz. Cümle girişlerindeki nefes çekişleri bile bunu yansıtıyor. İki numaradaki The Runner öncü single olarak servis edildi ve final koşusuyla bunu hak ediyor. Black Bull anbean yükselen gitar yoğunluğuyla grubu simgeliyor. Into the Surf, Like Lightning ve 10,000 Feet özgün bakış açısına kapı aralayan kayıtlar. Peki Everything Not Saved Will Be Lost Part 2 bir başyapıt mı? Bunu söylemek Foals’un 2015 çıkışlı What Went Down adlı şaheserine haksızlık olur. O çok yukarılarda bir yerde. Yaklaşmaları belki zaman alacak, belki de bir daha o atmosfere hiç giremeyecekler. Sorun değil. Yılda iki albüm çıkarıp her ikisiyle de etki gücü yüksek sesleri, hikayeleri var edebilmek yeterince zor ve önemli. Üstelik ikincisi birkaç adım daha önde.

Comments are closed.