Alternatif müzik değişime açıktır. Geçmişe bakar, ondan ilham alır ama günü yakalamayı da unutmaz. The Strokes devrimi tam olarak böyle geldi. Oxford çıkışlı Foals da bu mesajı doğru okuyanlardan. Son yenileri What Went Down onların gelişimine güzel bir örnek.
Gerçi grubun her döneminde ileriye dönük atılan adımlar var. Yedi yıl önce başlayan kariyerlerinde birçok kırılma bulunuyor. Yirmili yaşların heyecanıyla içine düştükleri math rock rüzgarından çıkıp zamanla müziklerini yenilediler. Bu değişimi de zorunlu oldukları için değil, tam olarak hissettikleri için gerçekleştirdiler. 2010 yılında gelen ikinci uzunçalar Total Life Forever’ın aldığı olumlu geri dönüşler de bu samimiyetin yansımasıydı zaten. Stadyum grubu olmak gibi bir hayalleri var mıydı bilmiyorum, ama bir sonraki uzunçalar Holy Fire’ın Warner Bros aracılığıyla çıkması bu konuda eşik atladıklarının göstergesiydi. Glastonbury ve Coachella gibi klas festivallerin önemli konuklarındandı artık Foals. İşte What Went Down böyle bir sürecin hemen arkasından geliyor. Dahası var. Hala dinamikler ve hala fazlasını istiyorlar. Kimileri Foals’un bu tavrıyla kapalı gişe konserlerden başka bir amacı olmayan ruhunu kaybetmiş arena gruplarına yaklaştığını söyleyebilir. Bence durum hiç de öyle değil. Tamam, Fransa’nın sakin bir kasabasında kaydedilen şarkılarda soft ritimlerin ön planda olduğu doğru. Yine de İngiliz gençler keskin sözlerle iyiden iyiye yeraltı tonlara karışmak istiyorlar. Bunu da indie rock kabullerini elektronik altyapıya boca ederek yapıyorlar. Sonuçta da açılışından son perdeye kadar etki dozu yüksek bir albüm çıkıyor ortaya. Foals’a dair en büyük söz değişmekten korkmamaları olabilir. Frontman Yannis Philippakis’in de dediği gibi sınırları kabul etmemek onları ayakta tutuyor.