Foo Fighters – Medicine at Midnight

Albüm Kritik|

Müzikal referanslarını soundlarına maharetle uyarlayarak müzikal hareketlilik yaratan Foo Fighters, şüphesiz 2000’li yılların en büyük gruplarından. Ekibin onuncu stüdyo albümü Medicine at Midnight ise farklı dinamikleriyle gruba olan hayranlığımızı tazelemeye niyetli.

Devinim halindeki soundlarını yeni hislerle eklemleyen Foo Fighters, son çalışmasında doğru hamlelerle çok yönlü bir yaklaşım izliyor. İlk şarkı Making a Fire’ı dinlemeye koyulduğumuzda Taylor Hawkins’in elektrik yüklü davul vuruşlarının ve Dave Grohl’un vokal performansının etkisiyle pop ve rock soslu bir paletle karşılaşıyoruz. Albümün canlı ve renkli tonuna dair fikir edinmeye başlarken ruh halimiz de iyileşiyor. Uzunçalar boyunca alışıldık altyapılardan ses veren şarkıların yanında beklenmedik hamlelere de tanık oluyoruz. Shame Shame, başladığı andan itibaren ekibin Wasting Light ile inşa ettiği sert evrenden uzaklaşıp yeni arayışlara yöneldiğini gösteriyor. Diskografilerinde farklı bir yerde konumlanan şarkı, derinliğiyle içine çekmeyi başarıyor. Cloudspotter ise ilk saniyelerinden itibaren parlayan, akıcılığıyla etkisini kuvvetlendiren bir şarkı. Yıllar sonra da dinlenebilecek kadar tesirli. Grohl’un kızı Harper için yazdığı Waiting on a War’da diskografilerinin ilk çalışmalarında sıkça gördüğümüz akustik yapıtaşlarına tutunuyorlar. David Bowie’nin ahenkli evreninden ses veren Medicine at Midnight, ekibin ilham kaynaklarını görünür hale getiriyor. Albüm boyunca serpiştirilen saygı duruşu niteliğindeki dokunuşlar, tatmin edici bir dinleme deneyimi sunuyor. Şarkılarında ilham kaynaklarının geride bıraktığı mirasın taşıyıcısı olduklarını anlatıyorlar bizlere. Kendini gösteren rifflerle enerji saçan No Son of Mine, Saint Cecilia EP’sinde yakaladığımız tınıya seviye atlatıyor. Psychedelic pop kategorisine dahil edilebilecek Chasing Birds, herkesin kendi hikayesinden bir fragmanla karşılaşabileceği, hayatı bizim için anlamlı kılan ne varsa izini sürebileceği anlam yüklü bir şarkı. Ardından gelen Love Dies Young, vitesi düşürerek nispeten zayıf bir kapanış gerçekleştiriyor. Medicine at Midnight, sürükleyici ve hafifletici etkisiyle sadık dinleyicilere hitap eden şarkılarla örülü. Foo Fighters, arayışlarıyla yön verdikleri bu hatta bir kalıba sığdırılamayacaklarını yeniden hatırlatıyor. Medicine at Midnight en parlak albümleri değil elbette. Ancak ekibin uzun soluklu yolculuğunda durmadan üreterek yeni oluşumlara öncülük etmeye devam edeceği aşikâr.

Comments are closed.