MIX Festival yaklaşıyor. 7 ve 8 Ekim ’22 tarihlerinde Zorlu PSM’de gerçekleşecek festival zengin programıyla izleyicilerin karşısında olacak. Fransa menşeli müzik projesi Futuro Pelo da MIX Festival kapsamında şehre geliyor. Projeyi var eden Benjamin Sportès ile kapsamlı bir röportaj gerçekleştirdik.
İstanbul’dan merhaba. Şu anda neredesiniz? Umarız her şey yolundadır.
Merhaba. Aslında Paris’ten, hayatın çok daha havalı olduğu Belçika şehri Brüksel’e taşındım.
Sıradan bir gününüzü özetler misiniz? Nasıl bir rutininiz var?
Tipik bir hafta içi günü, genellikle sabah altı civarında sessiz bir şekilde uyanırım ve iki günde bir on kilometre koşarak yaklaşık bir saatimi harcarım. Koşmadığım zamanlar yarım saat kadar yoga yapıyorum. Sonra kahve ve tost. Ardından stüdyoma gidip çalışıyorum. Günümü akşam altı / yedi civarında bitirip eve dönüyorum. Çok geleneksel.
Pandemi dönemi artık yavaş yavaş bitiyor. O günlerde bazı insanlar kendini karanlığa çekerken, bazı insanlar daha çok çalışmaya, yazmaya ve üretmeye yöneldi. Sen bunlardan hangisiydin?
Futuro Pelo’nun ilk albümü Şubat 2020’de çıktı ve bir ay sonra her şey alt üst oldu. Benim için çok zor bir andı. Hiç yaratıcılık yoktu. Müzik üretmeyi ya da yazmayı düşünemiyordum. Bu bir nevi eşsiz bir anı dolu dolu yaşamak ve içimden geçmesine izin vermek gibiydi. Bu anı çok yoğun hissetmeye ihtiyacım vardı ve hiçbir şey beni bundan alı koyamazdı. Bol bol felsefe ve sosyoloji okudum. Açıkçası o dönem her şey alt üst oldu. Birkaç ay sonra, yavaş yavaş geride bıraktıklarımıza geri döndüğümüzde ve başımıza gelenler hakkında biraz daha bilgi sahibi olduğumuzda stüdyoma geri döndüm ve kendimi yeniden yaratıcı hissettim. İşte o zaman, Şubat 2022’de çıkan son EP Tango üzerinde çalışmaya başladım.
’90’lı yıllarda Londra’da bir sanat okulunda okudunuz. Bu süreç bugünkü müziğinizi etkiliyor mu?
Evet, doğrudur. On sekiz yaşında sessiz bir genç olarak İngiltere’ye taşınmış olmam müzikal vizyonumu değiştirdi. Çok daha farklı müzik tarzları dinlemeye başladım ve acid house, hip hop ve elektronik müziğin yükselişinden kurtulamadım. Sahne tasarımı öğrendiğiniz bir sanat okulunu entegre etmek, canlı şovu başka bir noktadan anlamanızı sağlar. Her şey önemlidir: Işıklar, giydiğiniz kıyafetler, işgal ettiğiniz alan veya sahnedeki hareket tarzınız.
Şarkılarınızın belirli bir ses sekansı var mı, yoksa her yeni şarkı için farklı bakış açıları arıyor musunuz?
Telefonumda tonlarca nota, şarkı sözü ve oradan oraya topladığım ses parçaları (radyo, sokak sesleri, plaklar, Videolar, İnternet, filmler den sekanslar gibi) var. Sonra stüdyoya geri dönüyorum, onları örnekliyorum ve dosyalara koyuyorum. Stüdyomda oturduğumda ne yapacağımı asla bilmiyorum. Genelde bir döngü başlatarak başlıyorum ve ne olduğunu görüyorum. Tüm bu sesler Beni beklemediğim yerlere götürür. Kendimi bir Alman opera şarkıcısını taklit ederken duyduğum bir parça ile bitiririm. Arjantinli bir tango havası. Neden olmasın!
Sporto Kantes grubuyla 1990’lara uzanan bir müzik yolculuğunuz var. Geriye dönüp baktığınızda Fransız elektronik müziğinin gelişimi hakkında ne söylersiniz?
Sporto Kantes ile başladığımızda, dünya ilk kez Fransız müziğine bir referans, zamanın bir işareti olarak bakıyordu ve buna French Touch adını verdiler. Daha yeraltı bir şekilde kesinlikle bunun bir parçasıydık. Daft Punk’tan çok etkilenen David Guetta gibi Fransız sanatçılar Black Eyed Peas, Kelis veya Rihanna gibi yabancı sanatçılarla çalışmaya başladığından beri Fransız elektronik müziğinin çok daha küreselleştiğini düşünüyorum. Tekilliğini yitirdi.
Haftaya İstanbul’da MIX Festival’de görüşmek üzere. Bu konser ya da şehir hakkında söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Büyük bir Güney Afrikalı müzik grubu olan BCUC’un dediği gibi: “Hiçbir şey beklemeyin!” Hadi sadece tanışalım.