Yirmi üç yıl insan hayatında kısa gibi gözükse de Ian Curtis bu ömre oldukça fazla olay ve üretkenlik sığdırdı. Öyle ki grubu ile yapmış olduğu Unknown Pleasures albümü gibisi hala gelmedi. Değişen müzik endüstrisinde yanına yaklaşabilecek bir albümün gelmesi de çok zor görünüyor. (Yazar: Mert Uzbay)
Ian Curtis’in kısa ama bir o kadar da çarpıcı hikayesi 1956 yılında Manchester’da dünyaya gözlerini açmasıyla başlıyor. İşçi sınıfı bir ailede büyüyen Curtis, Maccesfield Independent Kings College’dan aldığı bursla eğitim gördü. Ian burada felsefeyle ve şiirle haşır neşir oldu. Ancak oldukça aykırı bir kişiliğe de sahipti. Okul programının bir parçası olarak, okul sonrası saatlerde yaşlıları ziyaret etmesi hoş bir faaliyet gibi görünse de Ian ziyaret ettiği kişilerin ilaçlarını çalıyor ve kendi üstünde deniyordu. Psikotik atakları önlemek için kullanılan Largactil isimli ilacı yüksek dozda içtikten sonra babası tarafından odasında baygın bulundu ve hastanede midesi yıkandı. Bu durum hali hazırda buhranlı bir gençlik dönemi geçiren birinin maddede kendini bulma çabası mıydı, yoksa ilerideki intiharının ayak sesleri miydi? Bunu asla bilemeyeceğiz.
On iki yaşından beri müziğe ilgisi olan Curtis’in en sevdiği sanatçılar arasında Jim Morrison ve David Bowie vardı. Bu sevgi onun şiirlerini ve sanatını doğrudan etkiledi. Kendi akranları arasında güçlü iradesi ve modaya olan düşkünlüğüyle tanınan Curtis nadiren plak satın alabiliyordu. İlerleyen zamanlarda ise satın almak yerine sıklıkla çalmayı tercih etti.
St. John’s College’de tarih ve ilahiyat ile ilgili giriş seviyesi dersleri okumuş olsa da akademik hayatı bırakarak iş aramaya başladı. Kamu hizmetinde çalışmadan önce Manchester’da bir plak dükkanında iş buldu. Onu takip eden dönemde ise Savunma Bakanlığı ve istihdam ofislerinde memurluk yaptı. Akademik yaşantıdan uzaklaşmış olmasına rağmen sanat, edebiyat ve müzik arayışına devam etti ve daha içsel kavramlardan ilham almaya başladı.
Arkadaşı Tony Nuttall aracılığı ile 1972 yılında tanıştığı Debroah Woodruff ile 1975 yılında St. Thomas Kilisesi’nde evlendi. Evlendiklerinde her ikisi de on dokuz yaşındaydı. Dört yıl sonra ismini Natalie verdikleri bir kızları oldu.
Curtis 1976 yılında Sex Pistols’un Manchester Lesser Free Trade Hall’deki konseri sırasında çocukluk arkadaşlarıyla karşılaştı. Peter Hook, Bernard Sumner ve Terry Mason, Curtis’e bir grup kurma projeleri olduğundan bahsetti. Böylelikle Joy Division’ın ilk tohumları ekilmiş oldu. İlk başta Mason grubun davulcusu oldu fakat prova seansları oldukça verimsiz geçiyordu.
Ağustos 1977’de Stephen Morris’i davulcu olarak seçmeden önce başka davulcularla da görüştüler lakin Morris’te karar kıldılar. Grubun Rafters gibi yerel mekanlarda canlı performanslar sergilediğini keşfeden Rob Gretton 1978 yılında grubun menajeri olmayı teklif etti ve akabinde de grubu yönetti. Grubun adı ilk etapta Warsaw’dı fakat daha sonra bu ismin Londra merkezli başka bir grup olan Warsaw Pakt ile benzerliğini fark ettiler ve grubun adını Joy Division olarak değiştirdiler.
Joy Division ilk albümü Unknown Pleasures ile çağ açmışken Curtis’in çalkantılı özel yaşantısı gittikçe kontrolden çıkıyordu. Debroah 1979’da Brüksel’deki bir konser esnasında Curtis’in tanıştığı Belçikalı müzik organizatörü ve gazeteci Annik Honoré ile ilişkisi olduğunu iddia etti. Ian, Debroah ile olan ilişkisinde oldukça kontrolcüydü. Eşinin başka erkeklerle olan iletişimini minimum düzeye indirecek kadar da kıskançtı.
Evli ve çocuk babası bir insan olmasından dolayı Honoré ile olan ilişkisinden her ne kadar pişman olsa da onunla beraber olmaya devam etmek istiyordu. Hatta bu konuyla ilgili olarak Bernard Sumner’ın karar vermesini istedi. Bernard Sumner ise bu talebe cevap vermeyi reddetti. Honoré kanadında ise işler daha ilginçti. Honoré 2010 yılında vermiş olduğu bir mülakatta Curtis ile beraber çok vakit geçirmelerine rağmen ilişkilerinin yalnızca platonik olduğunu iddia etti.
Curtis o sırada arasının çok kötü olduğu eşine onu çok sevdiğine dair bir not bırakarak 18 Mayıs 1980 tarihinde kendini asarak yaşamına son verdi. Tony Wilson’ın iddiasına göre de Curtis, intihardan birkaç saat önce Werner Herzog’un 1977 tarihli Stroszek filmini izledi ve Iggy Pop’un 1977 yayımlanmış The Idiot albümünü dinledi. Geride bıraktığı müzikal miras, özellikle de Unknown Pleasures ve Closer bugün bile birçok grubun soundunu oturtmasına önayak oluyor.