On senelik bir aranın ardından After You ile geri dönen Jack Peñate fazlasıyla değişen müzik sahnesinde kendi sesini bulmaya çalışıyor. Farklı tarzlar arası geçişleri ve öne çıkan ilham kaynakları ile bu albümü ilk dinleyişte bile defalarca kez duyduğunuz hissine kapılmanız çok olası.
Geçtiğimiz ay on senelik bir aradan sonra üçüncü albümü After You ile Jack Penate’in dönüşüne tanıklık ettik. Bu kadar uzunca bir süre her şeyden uzak kalmak günümüzün müzik sahnesinde gerçekten çok tehlikeli. Pop müziğin “indie” olduğu, rap’in rock müziği solladığı bu on senede Jack Peñate’in de olgunlaştığını, önceki albümlerin britpop tınılarının yeni albümde genel akım pop müziğine yaklaştığını görüyoruz. Prayer ile albüm açılışında “Kayboldum” duyduğunuz anda albümün geçtiğimiz on senenin Jack Peñate’in hayatında bıraktığı izlere konukluk edeceğini hemen anlayabiliyorsunuz. Albüm ilerledikçe bu yolculuğun nefes kesici bir maceradan ziyade sıkıcı bir akşamüstü tadı vermesi ise üzücü yanı. Farklı tarzlar arası geçişlerine ve albümün doruk noktalarından Cipralex şarkısına rağmen After You dinleyiciyi etkilemekten uzak bir geri dönüş olmanın ötesine geçemiyor. Single kayıtlarından Murder ’70’lerin twist ruhu ’80’lerin pop müziği ile buluşup günümüze doğru ışınlanıyor. Hemen ardından gelen Gemini ise enfes bir piyano melodisinin tam ortasında Penate’in amcası Fabian Peake’in The Rhyme of the Flying Bomb şiirini okuması ile devam ediyor. Kırk dakikalık albüm boyunca öne çıkan yegâne sorunlardan biri de Jack Peñate’in mümkün olduğunca herkes olmaya çalışması. Bu kadar uzun bir aradan sonra çok farklı bir müzik sahnesine dönerken sesini bulmaya çalışmak gerçekten çok zor olsa gerek. Örneğin albümün sonlarına doğru gelen GMT, The Weeknd’i hatırlatırken hemen ardından Ancient Skin ile Tom Odell’e göz kırpıyoruz. Yer yer James Blunt esintili ana akım pop melodileri öne çıkarken kendinizi bir anda R&B rüzgarlarına da kapılmış olarak bulabilirsiniz. Açıkçası Jack Peñate’in farklı tarzlar ile hangi yöne gitmek istediğini kestirmek zor. Herhangi bir çizgisinin bulunmaması da melodilerin samimiyetini sorgulatacak nitelikte. Kapanış Swept to the Sky şarkısına geldiğinizde çoktan bu albümü defalarca dinlediğiniz hissine kapılabilirsiniz. Bu hissi yaşamaktan daha da kötü olan tek şey bu albümü öncesinde gerçekten defalarca dinlediğiniz. Albümü tekrar tekrar dinlemek ve içselleştirmek için hiçbir amacınızın kalmaması ise bir sanatçının isteyebileceği son şey. Jack Peñate’ın on senelik aradan sonra dinleyicisini hayal kırıklığına uğrattığını düşünsem de önceki albümlerini göz önünde bulundurunca arayı kapatacağına inancım tam.