Marr’ın son albümü Playland’den bu yana dört yıl geçti. Şöyle bir düşünelim nasıl bir süreçti bu? Neler yaşadık? 2018’de hiç kimse başka bir dünya hayalinin dışında değil. Call the Comet işte bu hayalin peşinden gidiyor.
Manchester’daki Crazy Face Studios’ta kaydedilen albümde bambaşka Johnny Marr var. Bir röportajında “Nasıl dışarıda kalabilirdim ki” deyip sözlerini şöyle sürdürüyor: “Daha iyi bir dünya olabilirdi.” Thatcher döneminde The Smiths efsanesini yaratan isimlerden birinin 2018 yılına dair bu cümleleri kuruyor olması neresinden bakarsanız önemli. Onun salt Brexit penceresinden baktığını düşünmüyorum. Britanya’nın dışında hemen her ülke için zor bir dört yıl geride kaldı. Marr’ın sözleriyle 2016 yılında Nice’de gerçekleşen terör saldırısı albümün oluşum alanını belirledi. Böyle olunca da onun yeni albümünde duyduklarımız ikinci uzunçaları Playland’in tavrından daha farklı. Aslında tüm solo kariyerinden daha farklı demeliyim. The Messenger Şubat 2013’te yayımlandığında Marr 50 yaşındaydı ve bu albüm onun çeyrek asrı deviren kariyerindeki ilk solo çalışmaydı. The Messenger da tıpkı Playland gibi bireysel kanallardan çıkış alıyordu. Call the Comet ise sadece aynadaki yansımasına değil, kendinin dışında olup bitenlere de meraklı. Anlamaya çalışıyor, yorumluyor ve başka yön öneriyor. Marr elli beş yaşında. Tavsiyede bulunmak için doğru bir yaş, değil mi? Tek derdi bu da değil üstelik. Call the Comet ütopyaları, bakış açısındaki optimist yaklaşımlar ve vokallerdeki enerjisiyle her viteste emin adımlarla hız artıran klasik bir yarış arabası gibi. İçeriğin sound merkezine ayrıca değinelim. Çünkü Johnny Marr denince aklımıza gelen spesifik bir gitar tavrı mutlaka var. Davul her boşluk anında kutsuyor. Bass gitar klas ataklarıyla ritmin ana hatlarını çiziyor. İki numaraları elektrik gitar çizgi arayışıyla daha büyük alanı majör gitar tonuna bırakıyor. İşte o gitarın başında Marr var. Call the Comet’in başrolünde ise o gitar sonundu var şüphesiz. Day in Day Out ve Hi Hello çok büyük iki şarkı. Keza kapanıştaki A Different Gun, Spiral Cities, Walk into the Sea ve The Tracers ayağı yere sağlam basan kayıtlar. Manchesterlı müzisyen bu üçüncü stüdyo albümünde detaylı bir çalışmaya imza atıyor. Benim açımdan Call the Comet onun solo kariyerinde şu ana kadar ürettiği en iyi albümüdür.