2015 yılında rastalı ve tepeden topladığı saçlarıyla, Michael Jackson’ı andıran vokal tarzıyla Grinin Elli Tonu filminin esas şarkısı Earned It’i söylerken keşfedenlerdenim The Weeknd’i.
Aynı yıl Akademi Ödülleri’ne En İyi Şarkı dalında aday olup ödül töreninde şarkıyı seslendirince popülaritesi iyice artan The Weeknd aslında birkaç yıldır müzik piyasasında emin adımlarla yükseliyordu. Fakat içinde Earned It’i de barındıran üçüncü uzunçaları Beauty Behind the Madness kariyerinde bir dönüm noktası oldu diyebiliriz.
Filmi başa saralım, tam olarak 2011 yılına. Abel Makkonen Tesfaye veya tanınan sahne adıyla The Weeknd, Toronto’da yaşayan Etiyopya kökenli yirmi bir yaşında bir müzisyen. Kendine Prince, Michael Jackson ve R. Kelly gibi sanatçıları örnek alıyor. İlk mixtape albümü House of Balloons’u çıkaran sanatçı hatırı sayılır bir hayran kitlesi elde edinmiş ve işin ilginci kimse onun neye benzediğini bilmiyor. Çünkü The Weeknd sadece web sitesinden ve Twitter hesabından iletişim kuruyor. O gizemli ve içe dönük tavrı kariyerinin ilk günlerine dayanıyor yani.
Bu sırada çok daha ünlü bir başka Torontolu şarkıcı Drake’in dikkatini çekiyor. Drake ile çalışmaya başlıyor ama onun imparatorluğu altında ezilmeden kendi yolunu çizmeye devam ederek Thursday ve Echoes of Silence isimli iki mixtape daha yayımlıyor. 2012’de bu mixtape’lerdeki şarkıların yeniden çalışılmış hâllerini Trilogy albümü altında yeniden sunuyor. Coachella ve Primavera gibi çeşitli festivallerde sahne almaya, dev prodüksiyonlu turnelere çıkmaya başlıyor. 2013’te çıkardığı ikinci uzunçaları Kiss Land’in ardından Justin Timberlake’in 20/20 Experience World Tour isimli turnesinde açılış performansları sergiliyor, Beyoncé’nin Drunk in Love şarkısına remix yapıyor ve Ariana Grande’yle Love Me Harder şarkısında düet yapıyor.
Ve geliyoruz 2015’e. Sam Taylor-Johnson’ın sansasyonel filmi Grinin Elli Tonu’nun soundtrack’i için pek çok şarkı denemesi yapıyor ve sonunda baştan çıkarıcı sözleri ve ritimleriyle Earned It çıkıyor ortaya. The Weeknd, müziğiyle filmin mükemmel bir uyum içinde olduğunu belirtiyor ki çok haklı. Karanlık ve alternatif bir R&B yapan şarkıcının sesinin yanı sıra sözleri de oldukça baştan çıkarıcı ve erotik. Kadınlar, seks, uyuşturucu ve partiler etrafında dönen bu sözler çok içten yazıldığı ve dile getirildiği için kulağa sığ gelmiyor. The Weeknd kaç kadınla yattığıyla övünmüyor, ne kadar zengin olduğu konusunda böbürlenmiyor ve süper eğlenceli hayatını parlatmıyor. Tam tersine o dünyanın içinde en yalnız ve kırılgan olduğu anları paylaşıyor dinleyicilerle. Gerçek benliğini en berbat hissettiği zamanlarla bütünleştiren, sadakatsizliklerini itiraf eden ve ayrılıklarının arkasından hüzünlenen tarafını ortaya çıkarıyor.
Bu karanlık yüzünü en etkileyici şekilde gösterdiği şarkılardan biri olan The Hills, 2015’te The Weeknd’in en çok satan şarkısı oluyor. Ağır baslar, trap drumlar ve karanlık synthlerle dolu bu şarkı, enerjik Can’t Feel My Face ve Nükhet Duru’nun Ben Sana Vurgunum şarkısını örnekleyerek Türkiye’deki hayranlarını şaşırtan Often ile birlikte Beauty Behind the Madness albümünün öne çıkan şarkılarından biri oluyor. Verdiği nadir röportajlardan birinde “Pop müziği tekrar cool yapmak istiyorum. Bunu yapabilmemin tek yolu hırslı ve büyük olmak.” diyerek çizgisini belli ediyor ve yeni şarkılar ve iş birlikleri için kolları sıvıyor.
Müziğe başlama nedenlerinden biri olarak gösterdiği ünlü elektronik müzik ikilisi Daft Punk ile Paris’te stüdyoda birkaç gün geçiriyor ve sadece birkaç saat içinde Starboy hitini yazıyor. Aynı adlı albümün başarısı onu Forbes’un “En Çok Kazanan 30 Yaş Altı 30 Ünlü” listesinin ilk sırasına taşıyor. The Weeknd, Lana Del Rey ve Gucci Mane gibi isimlerle iş birlikleri yaptıktan sonra 2018’de çıkardığı EP’si My Dear Melancholy için Fransız prodüktör Gesaffelstein ile çalışıyor. Call Out My Name teklisinin öne çıktığı ve The Weeknd’in daha karanlık sularda yüzen ilk çalışmalarına göz kırpan My Dear Melancholy’nin ardından 2019’da SZA ve Travis Scott’la Game of Thrones dizisinden ilham alarak Power Is Power isimli bir şarkı yapıyor. Aynı yıl Safdie kardeşlerin çektiği ve Adam Sandler’ın başrolde oynadığı Uncut Gems’de yer alarak kendinden bir kez daha bahsettiriyor.
Fakat belki de The Weeknd’in en başarılı yılı küresel pandeminin vurduğu 2020 oluyor. Blinding Lights ve Heartless teklilerinin ardından Mart ayında yayımladığı After Hours albümünün dünyanın dört bir yanından birçok insana pandemiyi daha katlanılabilir hissettirdiğine şüphe yok. Modernize edilmiş 80’ler etkili synth tınılarıyla The Weeknd’in en pop albümü diyebiliriz. Albümün listeleri altüst edip dinleme rekorları kırması, müzisyenin pop müziği tekrar cool yapma sözünü tutmuş olduğunun göstergesi. Kanlar içinde ve bandajlara sarılı bir karaktere büründüğü bir dizi klip yayımlayarak hayranları şaşırtan The Weeknd, bu yaratımı hakkında şu sözleri söylüyor: “Benim için çekicilik değil vurucu bir hikâye önemli.”
After Hours Grammy Ödülleri’nin seçici kurulu tarafından bir tane bile ödüle aday gösterilmeyince başta The Weeknd olmak üzere Elton John’dan Drake’e pek çok sanatçı ve dinleyici ödül törenini protesto ediyor. The Weeknd “Grammy yozlaşmaya devam ediyor. Bana, hayranlarıma ve sektöre karşı şeffaf olmak borcunuz” diyerek Twitter’dan açıklama yapsa da tatmin edici bir cevap gelmiyor. O da bir daha müziğini Grammy’e sunmayacağını belirterek yoluna devam ediyor. Ancak The Weeknd’i aday gösterildiği veya sahibi olduğu müzik ödülleriyle değerlendirmek büyük bir haksızlık olur. Onun ne kadar başarılı olduğunu jüriler değil bizzat dinleyiciler tarafından belirlenen dinleme ve satış listelerinin ilk sıralarına yerleşmesiyle ölçmek daha doğru.
The Weeknd bütün bunların üstüne bir de Şubat 2021’de Amerikan futbol ligi National Football League’in şampiyonluk maçı Super Bowl’un devre arası şovunda sahne alarak adını Michael Jackson, Madonna ve Diana Ross gibi yıldızların arasına yazdırıyor. Günah Şehri filmini anımsatan yanıp sönen neon tabelalarla çevrili bir sahne önünde performans sergileyen The Weeknd, şovu istediği gibi gerçekleştirebilmesi için cebinden 7 milyon dolar harcıyor.
İzleyicilerin bir kısmının yere göğe sığdıramadığı bir kısmının ise o kadar da etkileyici bulmadığı bu şovun eğlendirici ve görkemli olduğu kesin. Diana Ross gibi helikopterden inmese de kırmızı ceketli ve bandajlı karakterinin hikâyesinde önemli bir durak oluyor Super Bowl.
The Weeknd için sırada ne var? Geçtiğimiz günlerde ilk mixtape’i House of Balloons’un orijinal kayıtlarını dijital platformlarda sundu, müziğe demokrasi getirdiğini savunduğu NFT formatında daha önce hiç duyulmamış üç şarkısının olduğu klipleri açık artırmaya çıkardı ve Etiyopya’daki kıtlıkla mücadele için Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı’na 1 milyon dolar bağışladı. Sadece müzik değil sinema ve televizyon dünyasındaki çalışmalarıyla birlikte eğlence sektörünün önemli aktörlerinden biri olmaya başladı.
Kariyerinde yaratıcı, istikrarlı, yenilikçi ve kendinden emin adımlarla ilerlemeye devam ederse idolleri Michael Jackson ve Prince’in mertebesine erişebileceğine şüphe yok.