Karanlıklar prensi

Portre|

Yaratıcı, öfkeli, isyankar ve üretken. Ozzy Osbourne denince aklıma bu dört kelime geliyor. Heavy metal türüne hem grup bazında hem de solo olarak damgasını vuran Osbourne’un yaşamına odaklanıyoruz.

John Michael Osbourne 3 Aralık ’48 tarihinde İngiltere’nin Birmingham şehrinde işçi sınıfı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Ozzy lakabını ise henüz ilkokuldayken aldı. Bir yandan eğitim hayatını sürdürmeye çalışırken bir yandan da disleksi ile mücadele etti. Arkadaşlarının zorbalığı ve yaşadığı başka problemler yüzünden henüz on altı yaşındayken eğitim hayatına son verdi ve aralarında bir mezbahanın da olduğu bir takım küçük işlerde çalıştı.

Ufak tefek işlerde çalışırken bir dizi suça karıştı ve hırsızlık yaparken yakalandı. Hırsızlık yüzünden kısa bir süre hapis yatan Ozzy hayatının bu kaotik dönemi boyunca müziğe karşı derin bir sevgi besledi ve müziğe olan yeteneğini vokalist olarak değerlendirmeye karar verdi.

Takvimler 1968 yılını gösterdiğinde bass gitarist Terence Butler, davulcu Billy Ward ve gitarist Tony Lommi ile beraber Polka Tulk Blues adlı grubu kurdular. Earth adıyla heavy metal türünü karakterize edecek kadar sert ve güçlendirilmiş bir sound denemeye başladıklarında ise nihayet plak şirketlerinin dikkatini çekmeyi başardılar. Earth ismi başka bir grup tarafından halihazırda kullanıldığından, Boris Karlofff filmine atıfta bulunan Black Sabbath ismini kullanmaya başladılar.

1970 yılında Black Sabbath kendi adını taşıyan debut albümünü çıkardı. Bu albüm eleştirmenler tarafından pek beğenilmedi. Beklenen ilgiyi eleştirmenler tarafından görmese de albümün satış rakamları İngiltere’de ve yurtdışında oldukça iyiydi. Grubun dini sembolleri ve mitolojik temaları kullanması dinleyicilerin gözünde onlara karanlık bir profil kazandırdı. Bu şekilde bir profil çizmenin olumsuz sonuçları da oldu. Grup özellikle sağcı ve muhafazakar kitleden oldukça sert eleştiriler aldı. Azınlıkta kalan bu eleştiriler Black Sabbath’ı yıldırıp korkutmadı. Aksine Ozzy önderliğinde üretmeye devam ettiler ve 1971 – 1973 yılları arasında yayımladıkları bütün albümlerde liste başı olma başarısını gösterdiler.

Takvimler 1975 senesini gösterdiğinde ise işler hem Ozzy hem de grup için kötü gitmeye başladı. Sabotage albümünde Am I Going Insane ve Symptom of the Universe gibi güçlü parçalar olmasına rağmen grup istediği başarıyı elde edemedi. Bu başarısızlığın üzerine Ozzy talihsiz bir motosiklet kazası geçirdi. Albüm bazında gidişat her ne kadar kötü olsa da sahne performansları bazında kendisini toparlamayı bekleyen grup için bu kaza oldukça yıkıcı oldu.

Müzikal başarısızlığı takip eden alkol ve uyuşturucu kullanımı da grubu olumsuz etkiledi. 1976 yılına geldiğimizde ise Ozzy Osbourne ve grup arkadaşları yollarını ayırmaya karar verdi. Black Sabbath önümüzdeki yıllarda Dave Donato, Tony Martin, Ronnie James Dio ve Ian Gilliam gibi dev isimlerle çalışsa da Osbourne zamanındaki başarıyı yakalayamadı. O heavy metal’in en unutulmaz şarkılarının mimarlarından biriydi ve kariyerine bundan sonra tek başına devam edecekti.

Osbourne, Black Sabbath ile yaşadığı ayrılıktan sonra solo projesi olan Blizzard of Ozz ile inanılmaz bir başarıya imza attı. Kendisini var eden gruplardan ayrıldıktan sonra yavaşça müzik sahnesinden silinen sanatçıların aksine Ozzy mükemmel bir çıkış grafiği yakaladı. ’80’ler boyunca öfkeli, isyankar ve sorunlu imajının üzerine yeni başarılar koyarak kariyerine devam etti.

Osbourne bugüne kadar sahnede bir çok tuhaflığa imza attı. 20 Ocak ’82 tarihinde Iowa’da verdiği bir konser sırasında canlı bir yarasanın kafasını ısırdı. Isırdığı yarasanın kauçuktan bir maket olduğunu düşünse de durum öyle değildi ve konser biter bitmez kuduz aşısı yaptırmak için apar topar hastaneye gitti. Tabii ki hali hazırda rock müzikten nefret eden ve her fırsatta toplum üzerinde olumsuz etkileri olduğunu savunan muhafazakarlar bu fırsatı kaçırmadı ve Ozzy’nin üzerine gitti.

Ozzy başarısız olan ilk evliliğinin ardından Sharon Arden ile 4 Temmuz ’82 tarihinde evlendi. Birleşik Devletler’in bağımsızlık gününe denk gelen bu tarihi ise özellikle seçtiğini söyledi. Kendi deyimiyle böylelikle evlilik yıl dönümünü asla unutmayacaktı. Eşi Sharon’a olan sadakatsizliği ise bir sır değildi. Uzunca bir süre eşini başka kadınlarla aldattı ve aldatmalar ’80’lerde patlak veren AIDS salgınına kadar devam etti. AIDS hastalığına yakalanmaktan korkan Ousbourne eşini aldatmayı salgınla beraber bıraktı.

2005 yılında Parkinson hastalığına benzer belirtiler gösteren Parkin Sendromu hastalığına yakalanan Osbourne ömür boyu ilaç kullanmaya mahkum oldu. Buna rağmen üretmeyi asla bırakmayan Osbourne 2020 yılında Ordinary Man albümü ile rock müzik piyasasına tekrar damgasını vurdu. Bu albümü ilginç kılan en büyük özelliklerinden biri de karanlıklar prensinin Travis Scott ve Post Malone gibi yeni nesil müzisyenlerle ortak işlere imza atması oldu.

Osbourne üç yüz milyon dolara yaklaşan serveti ile İngiltere’de yaşamını sürdürmeye devam ediyor.

Comments are closed.