Yeni albümleri Beterin Beteri Var ile coşkuyu yükselten Eskiz’i karşımıza aldık. Deniz Ağan, Can Tunaboylu ve Uygar Çetiner’den oluşan rock’n’roll triosu sorularımızı yanıtladı. (Röportaj: Özgür Yılgür)
Yeni albümünüz Beterin Beteri Var için tebrikler. Albüm nasıl bir sürecin sonucunda ortaya çıktı? Üretim ve kayıt sürecinden biraz bahseder misiniz?
Deniz: Uzun bir süreç diyebiliriz aslında. On yılı geride bırakıyoruz artık. İlk beş yılımız her konuda öğrenme süreciydi bizim için. İlk bestelerimizi de yaptığımız süreç bu tabii. Sonucunda kendi içimizde artık başka bir evreye geçtiğimizi hissediyorduk. Şimdiye dek yaptığımız ya da yapabildiğimiz şeylerin üstüne koyabileceğimizi düşünüyorduk. Ancak elinizde onca yıldır biriktirdiğiniz materyal varken ve sahnede sürekli onları çalıyor durumdayken yeni şeyler üretmeye başlamak kolay olmuyor. Biz de Kimsenin Ruhu Duymaz ile birlikte ilk bestelerimizi kaydedip yayımlamış olduk. O kaydı 2013’te yapmıştık ve aslında o yıldan itibaren kafamızda olan şey bu albümü yapmaktı. Ama sonra kendimizi durduramayıp dört şarkıdan oluşan Türkçe Sözlü Ağır Müzik‘i hayata geçirdik. Böylece ancak 2015’te bu albüme odaklanmaya başladık. Fakat o sırada da davulda değişiklik yaşadık. Sedat tabureyi Uygar’a devretti. İster istemez sound konusunda değişiklikler oldu. Böylece albüm sürecine girmeden önce yeni halimizi de paylaşmak istedik ve araya bir kayıt süreci daha soktuk. Durdurma Kendini o dönem kaydedildi. Onunla birlikte kaydedilen diğer iki şarkı da bütün bu erken dönemi derlediğimiz Sallan Yuvarlan‘da yer alıyor. Sonuçta onca süredir kafamızdayken ancak geçen sene tamamen Beterin Beteri Var‘a odaklı çalışmaya başlayabildik. Neredeyse tamamını canlı kaydettik. Bir şarkıyı da albümden çıkarttık. Çok geriden başlayıp uzun anlattım ama bana kalırsa bahsettiklerimin tümü albümün oluşmasındaki sürece dahil. Hepsi de albümü doğrudan etkiledi.
Can: Pek çok beste fikri vardı. aAalarından kaydetmek isteyebileceklerimizi seçip kaydetmeye karar verdik aslında. Son düzenlemeleri yapıp stüdyoya girdik. Albüm Vibes stüdyosunda Memet İncili tarafından kaydedildi. Bazı şarkıları üçümüz canlı çalarak, bazılarını da ayrı ayrı kaydettik. Memet zaten sevdiğimiz bir arkadaşımız. Kayıt sürecinde de şarkıların finale ulaşması sırasında bilgi ve tecrübesiyle güzel katkıları oldu. Hepimiz oldukça keyif alarak kaydettik diyebilirim.
Beterin Beteri Var ile diğer kayıtlarınızın ne gibi farklılıkları var? Neleri daha iyi yapmaya çalıştınız?
Deniz: Her şeyi daha iyi yapmaya çalıştık ama bu çaba her kayıt sürecinde oluyor zaten. Yine de özellikle vokal melodileri ve icralarının üzerinde her zamankinden fazla durduğumuzu söyleyebilirim. Bir de “farklı ve orijinal sound” çıkarmaya çalışma tuzağına düşmeden şarkının özüyle ve gerçekten ne istediğiyle daha çok ilgilendik.
Can: Eski albümlere nazaran konuya daha cesur yaklaştık. Hem vokaller hem de enstrüman kullanımı olarak kendimizi biraz zorladık. Bize çok büyük yararı oldu. Bir de bizim müziğimizde canlı çalım hissi önemli. Hatalarıyla olduğu gibi müziği kaydetmek, o anın enerjisini ve ruhunu direkt olarak aktarmak için önemli olduğunu düşünüyorum. Tabi bu sefer albümde eskiye nazaran daha fazla çok seslilik söz konusu. Bir de çello, saksafon gibi daha önce denemediğimiz enstrümanları konuk aldık. Sonuç olarak öncekinden daha iyi, daha dinlenebilir bir albüm kaydetmekti amacımız. Bunu da başardık sanırım.
Şarkı sözlerini yazarken nelerden besleniyorsunuz?
Can: Onu Deniz’e sormak lazım. Çoğu zaman hayatın ve insanların kendisinden, bazen sadece başımızdan geçen çok kişisel bir olaydan, daha geniş toplumsal güncel olaylardan, ya da bazen ütopik bir dünyadan… Oldukça değişken.
Deniz: Bizim için gerçekten zor bir soru. Kendini müzikle daha iyi ifade edebilen klasik bir rock triosuyuz aslında. Müzik üretirken çok az sıkıntı yaşıyoruz ama iş söze gelince üretme hızımız baya bir yavaşlıyor. Yani hiç girmeyelim, o konuda benim kafam karışık… Ama şöyle diyeyim: Bu albümde beslendiğim yerleri çoğalttım ve kendimi daha rahat bıraktım.
Albümün en klas parçalarından biri de İlhan Erşahin’in eşlik ettiği Bıçak Kemikte olmuş. İlhan Erşahin’le birlikte bir şeyler yapma fikri nasıl ortaya çıktı?
Deniz: Şarkının sözlerden sonra gelen bölümünde moog ile çok basit melodiler ve ses oyunları yapıyorduk, ancak bir süre sonra bizi tatmin etmemeye başladı. O bölüm sıkı bir solo enstrüman istiyordu. O kadar uzun bir gitar solosu atmak istemedim, ki zaten orası başka bir ses istiyordu. Bıçak Kemikte albümdeki en eski şarkılardan biri. Haliyle bolca değişim geçirdi. İlk zamanlarda jazzy bir intro hazırladığımı hatırlıyorum. Belki oradan da bir çağrışım yapmıştır. Ama İlhan Erşahin ile asıl olarak 2013’te Kimsenin Ruhu Duymaz kayıtlarında stüdyo da karşılaşmış, tanışmıştık. Ben kim olduğunu biliyordum, canlı izlemiştim çok da sevmiştim ama o beni tanımıyordu. Ne çaldığımı, nasıl çaldığımı bilmiyordu ama “bir de beraber çalalım” deyiverdi. Çok hoşuma gitmişti o tavır. Böylece o bölüm için aklımıza İlhan Erşahin geldi. O da sağ olsun kırmadı ve açıkçası hayal ettiğimizden de iyi bir sonuç çıktı.
Can: İlhan samimiyeti ve müzisyenliğiyle çok sevdiğimiz bir insan zaten. Biz de albümde misafir etmeye karar verdik. İstanbul’a konser için geldiği bir fırsatı yakalayıp stüdyoya davet ettik. O da şarkının üzerine sanki dört kişi çalıyormuşuz gibi takıldı. Biz de hayran hayran dinledik.
Son dönemde Türkiye’nin alternatif müzik grupları hatırı sayılır bir ilgi görüyor. Siz bunu neye bağlıyorsunuz?
Uygar: Ben bu ilgiyi grupların kaliteli müzikler yapmalarına bağlıyorum. Tabii ülkenin içinde bulunduğu durum yüzünden yabancı grupların konserlerini iptal etmesi de organizasyonların yerli gruplara yönelmesine sebep oluyor. Bu sayede gruplar da kendilerini daha fazla duyurma imkanı buluyor.
Can: Ülkedeki sıkışmışlık hissinin gençleri müziğe daha ciddi bir şekilde bağladığını ve kendilerini bu konuda geliştirme isteklerinin de dolaylı yoldan müziğin kalitesini arttırdığını, böylece daha çok sahne imkanı bulup, tecrübelerine tecrübe kattıklarını düşünüyorum. Bir de artık insanlar günümüzde ana akım değil de alternatif bir şeylere daha meraklılar gibi sanki.
Deniz: Bilmiyorum. Hatırı sayılır olup olmadığından da emin değilim açıkçası. Çok sevdiğim, çok iyi işler çıkaran gruplar var ve gördükleri ilgi daha fazla olmalı diye düşünüyorum.
2007 yılından bu yana sizleri tanıyoruz. Bu süre zarfında pek çok farklı mekanda sahne aldınız. On senelik dönemde Türkiye’deki underground müzik piyasasının durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Deniz: Evet, 2007 yılında sahneye çıkmaya başladık. Sallan Yuvarlan isminde sadece bir tane bestemiz vardı. ‘50’ler, ‘60’lar ve ‘70’lerden sevdiğimiz parçaları, The Who’ya özenerek oldukça gürültülü bir şekilde çalıyorduk. Buna rağmen her hafta düzenli çıkmaya başlamıştık. Hatta The Ringo Jets’ten Lale ile de o yıl bu vesile ile tanıştık. Grubu Eva’dan önce biz sahne alıyorduk, sonra onlar çıkıyordu. Yaklaşık elli şarkılık bir listemiz vardı. Her hafta bir şeyler eklemeye çalışıyorduk. 2009’da daha çok beste üzerine gitmeye başladık. Tabii çıktığımız yerlerde bunları çalmamız mümkün değildi. Tavsiye üzerine demo yapıp Peyote’ye götürdük. Beste ağırlıklı ilk konserimizi orada verdik. Hala çok toyduk. Hiç unutmuyoruz, Hakan Orman “Burada her ay çıkacaksınız ve gelişeceksiniz” demişti kendi tarzında. Gerçekten kendi sesimizi orada bulmaya başladık. Açık söylemek gerekirse umudumuz sahnelerin, müzik dergilerinin, müzik kanallarının ve festivallerin çoğalacağı idi ama öyle olmadı. Ya da şöyle diyeyim: On sene öncesinde beste çalan bir grup olmak bile çoğu mekan için sorundu ama en azından geleceğe dair daha umutlu bakmamızı sağlayacak bir şeyler hep vardı. Şu anda öyle değil diye düşünüyorum. O yüzden “iyiye gitti” demek zor.
Can: Bizim ülkemizde müzik yapmak ne yazık ki biraz lüks. Peyote ve Karga gibi mekanlar sayesinde yeraltı, hatta ana akım sahneleri bile oldukça kaliteli gruplar ve müzisyenler kazandı, kazanmaya da devam ediyor. Gönül ister ki gençlerin kendi şarkılarını diğer insanlarla paylaşabileceği, sahnede etkileşebileceği böyle mekanlar daha çok olsa, tecrübe kazansalar ve burada bu kültür daha da hızlı gelişse. Buna rağmen underground piyasa dediğiniz daha önce hiç bu kadar hareketli olmamıştır herhalde. Gün geçtikçe imkanlar kolaylaşıyor ve artıyor. Ama bu gençlere her zaman daha çok sahne, daha çok destek lazım Parasal anlamda da lazım bu. Böylece çok daha kaliteli gruplar göreceğiz.
Türkiye’nin içinde bulunduğu gündemde müzisyenlere nasıl yansıyor?
Can: Aslında müzik ve genel anlamda sanat bu sıkışmışlık, mutsuzluk, sıkıntı gibi sorunlardan daha çok beslendiği için yansıması müzisyene olumlu yönde oluyor diyebilirim. Daha üretken olunuyor. Ancak ekonomik olarak da sıkıştırıldığımız için biraz zor.
Deniz: Bir önceki soru ve cevapla direkt ilişkili. Umutsuzluk ortamı herkes gibi bizi de kötü etkiliyor. Daha kötüsünün olabileceğini de görüyoruz. Beterin Beteri Var‘ı “halimize şükredelim” manasında değil de ilk anlamında kullandık. Sırada hep daha beteri var maalesef ama asıl sözümüz: “Ne yaparsan yap, durdurma kendini.“
Yakın zamanda Sallan Yuvarlan isimli bir seçki albümünü plak formatında dinleyicinize sundunuz. Benzer bir durum Beterin Beteri Var için de söz konusu mu?
Deniz: Evet Beterin Beteri Var‘ı plak formatında sunmayı kesinlikle istiyoruz.
İleriye dönük planlarınız neler? Yakın zamanda Eskiz’den ne gibi haberler beklemeliyiz?
Deniz: Tabii ki ilk olarak Beterin Beteri Var‘ı duyurabildiğimiz kadar çok kişiye duyurup tanıtmak istiyoruz. Bu işi özellikle sahnede yapmak istiyoruz. Ardından neler olacağına bakacağız. Şöyle de bir durum var: Bir albüm çıktığı zaman oradaki şarkılar grubun kendisi için eskimiş olabiliyor. Albümün özellikle üretim sürecinden bahsederken işi ne kadar geriye götürdüğümü başta zaten anlatmıştım. Şimdi son bir yıldır yeni şeyler, hiç denemediğimiz şeyler deniyoruz. Umuyoruz ki bir gün bunları da kaydetme şansımız olur.
Can: Sürprizlere açık olun.