“Laneth bu müziğin tek yaşam tarzı dergisiydi”

Röportaj|

Salon İKSV’de bu akşam Türkiye müzik yazınının en mühim yayını için bir araya geleceğiz. 1991’de yayın hayatına başlayan ve ülkenin ilk fanzinlerinden biri olan Laneth için bir kutlama gerçekleştirilecek. Gecede ‘90’lardaki ruhuyla karşımıza çıkacak Pentagram, Radical Noise, Kronik ve Dr. Skull şarkılarını yorumlayacak olan Dr. Razor sahne alacak. Etkinliğin sunuculuğunu efsane çizer Aptülika yapacak, DJ setinin başındaysa Nikki Wild olacak. (Röportaj: Özgür Yılgür)

Bu etkinlik vesilesiyle uzunca bir aradan sonra tekrar konser verecek olan Radical Noise’a merak ettiklerimi sorma fırsatı yakaladım. Hardcore sahnemizin en güçlü grubunun vokali Kerem Onan beni kırmadı ve sorularımı yanıtladı.

Uzun süre sonra tekrar bir aradasınız. Radical Noise’u tekrar diriltmek nasıl bir his?

Aslında uzun aralarla konser veriyoruz desek daha doğru olur zira Salla Merkezi‘nin de içinde olduğu Radical Noise/Get It Done spliti yayınlandığından beri aktifiz. Indigo’da gerçekleşen reunion konseri sonrası Eskişehir ve İstanbul’da iki konser daha verip diğer projelere yoğunlaştık. Ersin Son Fersah, Emre Sülfür Ensemble projelerine, diğerleri de aile hayatına döndü. Dolayısıyla Radical Noise bizim için özlediğimizde geri dönüp hoşça vakit geçirdiğimiz eski bir dost gibi. Diğer yandan bu, grubu sevenlerin de bizi özlemesini sağlıyor. Ufak aralıklarla, doğru zamanlarda yapılmış bir Radical Noise konseri kadar eğlenceli bir şey yok benim için.

Aradan geçen süre içerisinde Radical Noise’a dair en çok özlediğin şey ne oldu?

Konser vermek! Kesinlikle Radical Noise ile ilgili en güzel şeyin bu olduğu konusunda herkes hemfikirdir sanırım. Bizim için de durum bu. Çalarken sadece grubun değil, orada olan herkesin birlikte oluşturduğu bir yaratığa dönüşmeyi çok özledik.

2012 yılında çıkarttığınız EP çok büyük ilgi görmüştü. Bu ilginin kaynağı neydi sizce?

Aslında EP’nin tamamı beklediğimiz anlamda ilgi görmedi çünkü neredeyse hiç dağıtılmadı ve hiç tanıtılmadı. Reunion dahil üç konserden sonra da biz de konser vermeyi bıraktık. O kadar ki EP’nin yurt dışı satışı Türkiye satışından çok çok daha fazla, garip değil mi? Salla Merkezi Gezi’den önce, onun için yazılmamış olmasına rağmen, Gezi sayesinde herkesin bildiği şarkı oldu. Hatta sadece tek şarkı yaptığımız sanılıyordu ilk başlarda. Fakat bizim için Zaman Geçer, Başka Bir Hayat ve A Better Day to Come‘ın önemi çok büyük. Bu şarkıları kaydederken geçirdiğimiz vakitle yeniden bir arada olmanın ne kadar güzel olduğunu fark ettik. Sanırım bu kayıt başından sonuna dek bizim bir dönemi atlatmak için kullandığımız bir araçtı. Bence tıpkı Plan B‘de yer alan ve başlarda hiç fark edilmeyen Çığlık, Color of Hate gibi şarkıların yıllar sonra hayranların en sevdiği şarkılar haline gelmesi gibi bu şarkılar da fark edilecek ve hak ettiği değeri görecek.

EP’den sonra yeniden bir sessizliğe bürünmenizin nedenleri neydi?

Sanırım artık yirmili yaşlarımızda olmadığımızın farkındayız ve zamanımız dolmadan önce daha fazla şeye imza atmak, farklı şeylerden tat almak istiyoruz. Artık yetişkin, sorumlulukları olan insanlarız ve her şeye yetişmek için elimizdeki zamanı iyi kullanmamız lazım. 2000 yılından beri Ersin Joke For A While, Shiva, Eskisi Gibi ve Son Fersah gruplarında yer aldı. Ben Edison Effect, Possible Mood Disorder, Eskisi Gibi gibi projelerde bulundum. Emre, Sülfür Ensemble’da çalıyor ve oldukça yoğun bir tempoda devam ediyorlar. Serdar, Your Kingdom Is Doomed ile çok güzel DIY işlere imza attı. Radical Noise’u da bunların arasında bir yere koymamız lazımdı. O artık tek çocuğumuz değil ama her zaman ilk göz ağrımız olarak burada olacak.

Salla Merkezi ilk çıktığı an çok büyük ses getirmişti. Hemen ardından Gezi Parkı Direnişi gerçekleşti ve şarkı direnişin marşlarından biri oldu. O dönem hissettiğiniz şeyler neydi? Sizce Gezi Parkı Direnişi merkezi sallayabildi mi?

Şarkının sözlerini eski bir Bursa konserinde, konsere katılan tüm gruplarla beraber yaşadığımız harika günün anısına yazmıştım aslında. Orada egosu biraz yüksek bir arkadaş vardı ve konsere katılan herkes sadece egosu ile zararsızca dalga geçerek tepkisini koymuştu. Sözleri sahiplenerek Gezi’de yaşadıklarına uyarlayan, o dönem yaratıcılığı ve kolektif dayanışması üst seviyelere çıkmış, harika bir bilinç sıçraması yaşamış olan insanlar oldu. Gezi benim için bugüne kadar söylenen her şeyin dışında tek bir şeyi anlamama sebep oldu; bu ülkede “iyilerin” yaşamlarını ele alabilmesinin tek yolu, var olan bütün çürümüş siyasetlerin, bütün küçük hesapçı liderlerin terk edilmesiyle olacak. Orada her görüşten insan bir aradaydı, sorunlarının ne olduğunu ve çözümü biliyorlardı. Gerçeğin sadece kendi istediği taraflarından tutan siyasetler bizi yıllarca böldü. Birleşmenin tek yolu gerçeğin tamamını sahiplenen yeni bir yol. Fakat bu engellendi, eski mekanizmalar yerine döndü maalesef. Kapitalizmin, ister din ile ister para ile yönetmeyi tercih etsin, öğrenerek kendini güncelleyen bir sistem olduğunu anlamamız gerekiyor. Bu tarihte ilk defa oluyor; Feodalizmin, köleliğin böyle bir yeteneği yoktu. İnsanların öncelikle bu durumu kabullenmesi ve karşısında durdukları sistemle mücadele ederken yöntemlerini buna göre “güncellemesi” şart. Zamanla olacak.

Sizin en çarpıcı şarkılarınızdan biri de Madımak Katliamı için yazdığınız Çığlık oldu. Her yıl 2 Temmuz tarihinde bu şarkı hatırlanıyor. 2012 yılında katliamın davası zaman aşımına uğradığında neler düşündünüz?

Bunu bekliyorduk. Sivas katliamının sorumlusu olarak hep başka birileri gösterildi bugüne kadar. Her siyaset durduğu yere göre kendi tarihini kabul ettirmeye çalışacaktır, tarih tamamen yeniden yazılabilen bir araçtır. Burada şunun anlaşılması gerekiyor, bu işi organize eden kim olursa olsun, bu katliamdan çıkarı olanlar kim olursa olsun, orada insanları yakanlar ve “yakın yakın” diye bağıranlar “insan“lardı. Bir ülkede bu olabiliyorsa, o ülkedeki her ideolojiden aklın oturup bunu değiştirmek için savaşması gerekir. Bu yapılamıyorsa, etrafından dolanılıyorsa, herkesin çocuğunun geleceğini emanet ettiği her mekanizmayı sorgulaması gerekir. Sivas katliamı, barışıp karışamamış bir halkın en büyük acılarından biridir.

Radical Noise dağıldıktan sonra ayrı ayrı birçok grupta yer aldınız. Ancak bu grupların hiçbiri maalesef Radical Noise kadar uzun soluklu olamadı. Bunu neye bağlıyorsunuz?

Kendi açımdan konuşayım, Radical Noise çok ama çok uzun yıllara yayılan bir özverinin ürünü. Emre ile Sinan’ın grubu kurdukları ilk günden beri yaşadıklarını, bizler katıldıktan sonra olanları düşünüyorum ve bu ülkede bu müziği icra etmek için –hele ki o yıllarda- deli olmak gerekiyor gerçekten. Dolayısıyla yaptığımız hiçbir şeyin Radical Noise kadar uzun soluklu olması teknik olarak mümkün değil bence. Yukarıda da dediğim gibi, projelerimizin hepsi bizim çocuklarımız ve hepsini Radical Noise ile beraber düşündüğüm zaman çok çok mutlu oluyorum. Ne olursa olsun hayata devam edebildiğimizi anlıyorum. O projelerde çalıştığımız müzisyen dostlarımız bizim için bir ailenin parçası ve hepsinin kalbimizdeki yeri çok ayrı.

Türkiye’deki underground kültürünün en canlı olduğu yıllarda aktiftiniz. Geçmişten bugüne şöyle bir bakınca ülkedeki underground sahnesini ve ortamlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

‘90’lı yıllar benim için harikaydı. Çünkü o dönemin grupları hep beraber olmayan bir piyasada yoktan bir tayfa oluşturdu. Tırnaklarıyla kazıya kazıya, herkes kariyer peşinde koşarken onlar konser, demo, fanzin peşinde koşuyordu. Güzel zamanlardı. Milenyuma girdikten sonra tempo düştü. Fakat 2000’lerin ikinci yarısından itibaren on yıllık bir süreçte Türkiye’de yer altında harika işler yapıldı. Bence insanlar bu dönemin gruplarına belki de bilgi çağının kirliliği sebebiyle gereken önemi vermediler. Bilmiyorum ama bizden sonraki nesilden en az on tane harika grup sayabilirim şu an. Bizim dönemimizde bu çocukların çoğu müziği yeni yeni dinlemeye başlıyordu ve zamanla büyüdüler, kendi yollarını çizdiler. En çok gurur duyduğum şeylerden biri de bizi aşarak harika işler üretmiş olan gruplar. O kadar çoklar ki… Lifelock, Chopstick Suicide, Never Reach Home, Standback… Durmadan sayabilirim. Bugün için yer altında bayrağı özellikle Kadıköy ve Ankara başta olmak üzere death metal grupları taşıyor ama hardcore/punk sahnesinin de yeniden canlanacağından eminim.

Memleketin son yıllarda yaşadığı trajedilere ve haksızlıklara sesini çıkartan grup ya da müzisyen sayısı maalesef çok az. Müzisyenlerin yaşanan olaylara sessiz kalmalarını neye bağlıyorsunuz?

Çünkü artık “aydın” halkı dönüştüremiyor. Kaçış yolları arayarak farklı yollara başvurmalarını, saklanmalarını çok iyi anlıyorum. Bunu hayatın farklı alanlarında hepimiz yapıyoruz. Artık “dönüştürme“nin, sosyal yapıda “iyileştirme“nin hiçbir işe yaramadığı bir çağa girdik. “Daha iyi” yok, yeni olanı kuracak cesarete sahip nesillerin gelmesine ihtiyaç var. Kapitalizm bizi “kaybedecek şeylerimiz” olduğuna inandırıyor ve bu şekilde kaçmaya devam ediyoruz. Sonrakilerin böyle bir şansı olmayacak, çünkü artık paylaşılacak kaynaklar ve yeryüzünde sağlıklı yaşanabilir hayatın sonuna geliyoruz. Kapitalizmin bu işe bir çözümü yok. Çözüm, insan evlatları başka bir çare gelmeyince belirecek ve eğer akılları varsa geç olmadan müdahale etmenin yolunu bugün geleceği anlatanlara bakarak kavrayacaklar. Muhalif olmak, bu aşamada sadece bu uyarı mekanizmasını çalıştırmaya yarıyor. Bunu yapmayı tercih etmeyen müzisyenleri anlıyorum ve onlara kızmıyorum. Karşılarındaki deliliğin boyutu daha önce görülmüş bir şey değil.

Ülkemizdeki müzik yazınının en önemli yayınlarından biri olan Laneth’in özel gecesinde sahne alacaksınız. Laneth sizin için ne ifade ediyor? O dönemki müzik kültürüne nasıl katkıları oldu dersiniz?

Laneth konseri az önce bahsettiğim ‘90’lar ruhunun bir kutlaması bizim için. Bu yüzden orada olmak çok güzel olacak. Pentagram, Kronik, Metalium ve Radical Noise’u bir arada düşününce kendi adıma çok zevkli bir zaman yolculuğuna çıkıyorum, hayatımı baştan izliyormuş gibi hissediyorum. O gece orada olabileceklerin çok özel bir dönemin ruhunu, o döneme özgü şarkılar eşliğinde paylaşacak olması çok önemli. Laneth dergisi için ise ne denebilir bilmiyorum. Röportajlarından duvar yazılarına, okur mektuplarından köşe yazılarına kadar bir dönemin her şeyiyle görgü tanığı, bu müziğin tek yaşam tarzı dergisiydi. Kendi çapımda biraz müzik yazarlığı yapıyorsam bu tamamen Çağlan Tekil ve Kerim Tunçay’ı kendime örnek aldığım içindir. Hala her sayısını saklıyorum.

Son olarak Radical Noise’un yeni planları var mı? Ufukta daha fazla konser ya da yeni bir kayıt projesi görünüyor mu?

Bu yıl ve seneye bir kaç konserimiz daha olacak. Şimdilik sadece konser vermeyi düşünüyoruz, ama nerede ve nasıl olur bunu bilemiyorum. Çok çok fazla konser teklifi geliyor ve pek çoğunu özel hayatlarımız sebebiyle reddetmek zorunda kalabiliyoruz, fakat denk gelenleri değerlendireceğiz. Bir iki tane de sürpriz konsept konser planımız var, ama net bir karar olmadığı için detay veremiyorum. Yeni şarkı için ise henüz erken, göreceğiz.

Comments are closed.