Yirmi dokuz yaşındaki İngiliz şarkıcı Lucy Rose’un geçtiğimiz günlerde yayımladığı folk rock albümü No Words Left otuz beş dakikalık ömrünü sabır, sükûnet ve melankoliyle tamamlıyor.
Lucy Rose için zor bir yıl olmuş. Büyük bir plak şirketinden ayrılıp bağımsızlığını ilan etmek, otuz yaşına yaklaşmak ve hep mükemmel konseri vermek için çalıştığı zorlu bir turne onu tüketip depresyonun eşiğine getirmiş. Öyle ki Rose’un dördüncü uzunçalarının ismi neredeyse Everyone Needs Therapy oluyormuş. Müziği mutluluğunun üzerinde tuttuğu o günleri geride bırakıp içini döktüğü No Words Left’i yarattığında ilk işi daha az konser verip bir terapiste gitmek olmuş. Rose’un peşini bırakmayan yalnızlık, şüphe ve güvensizlik duyguları albümün her bir köşesinde hissediliyor. “Her bir enstrümanın sözlerimle ve melodilerimle ifade edebileceğimin ötesinde bir şey ifade etmesini istedim.” diyor Rose. Bunun en somut örneğini albümün altıncı şarkısı Just A Moment’ta görebiliriz. Kesik gitar tınılarının başrolde olduğu bu enstrümental şarkıda sözlerden ve melodiden ziyade boşlukların bir anlamı var. Sanki Rose zihninde bir şeyleri değerlendiriyor ve dinleyici de onun düşünce şekline tanık oluyor. No Words Left – Pt. 1 da sözlerin yerine Rose’un ruhunu döktüğü tüyler ürpertici haykırışlarından oluşan bir terapi gibi adeta. Solo(w)’da ise gündüzden de geceden de korktuğunu itiraf edip bir şeylerin eksik olduğunu vurgularken yalnızlığına saksafon eşlik ediyor. Günümüzde en çok tartışılan konuların başında gelen cinsel ayrımcılık da müzik endüstrisinin içinde bir kadın olarak var olmaya çalışan Rose’un hayatında ve albümünde yerini alıyor. “Hayatımın sonuna kadar hep böyle mi olacak?” diye sorgulayarak bu konudaki endişelerini Treat Me Like A Woman’da dile getiriyor. Albümün finali Song After Song The Beatles’ın White Album’ündeki akustik şarkılardan biri gibi başlıyor ve acıları hakkında şarkı üstüne şarkı söylediğini anlatan Rose bir nevi tüm albümü özetliyor. Üzgün olduğunu söylese de şarkıda insanı mutlu eden bir tını var. Bu da albüm bitince dinleyiciyi Rose’un doğru yolda olduğuna inandırıp sevindiriyor ve kendisi hakkında da umut olabileceğini işaret ediyor. Lucy Rose bu albümde öncekilerde yaptığı gibi hit odaklı birkaç şarkı yazıp diğerlerini bunların etrafında şekillendirmek yerine birbirini tamamlayarak bir bütünü oluşturan parçalar ürettiğini söylüyor. Belki de bu yüzden tam da bu albümde kendisini bulduğunu hissettiriyor.