The National’ın vokalisti bu kez kendi yolunda tek başına ilerliyor. Berninger burada dönemin enerjisini, dramatik kırılmalarını ve gündemini yansıtmanın yanında gözünü kapatıp başka dünyalara da ulaşıyor. Serpentine Prison yılın dikkat çeken albümlerinden biri olmaya aday.
Kayıt süreci Philadelphia, New York ve California’daki stüdyolarda gerçekleşen albüm toplamda kırk iki dakikalık süreye sahip. Bu zaman zarfında duyduğunuz şarkıların birbirine olan mesafesi oldukça dar, aralıksız ve boşluksuz. Matt Berninger’ı dinlediğinizde, çalan şarkı her ne olursa olsun aklınızın The National’a gitmemesi imkansız. Dile kolay tam yirmi yıldır kariyerini sürdüyor The National ve Matt de grubun vokalistliğini üstleniyor. Piyano dokunuşları, akustik gitarın üst perdedeki yeri, yaylıların varlığı The National’ın da müziğini var eden etmenlerdir. Burada da söz konusu sound sekanslarını duyuyoruz. Üstelik bassları da The National üyesi Scott Devendorf çalıyor. Peki bu durumlar yapımcılığını Grammy ödüllü prodüktör Booker T. Jones’un üstlendiği Serpentine Prison’ı olumsuza ya da değersize mi çekiyor? Bence hayır. Daha açılış şarkısı My Eyes Are T-Shirts’ü yaşarken bunun değerli, özenle hazırlanmış ve güçlü bir kayıt olduğunu anlıyoruz. Ardından gelen Distant Axis, One More Second, Loved So Little, adım adım, anbean hikayeyi derinleştiriyor. Serpentine Prison elbette üç şarkıdan çok daha fazlası ama benim için listede öne çıkan üç şarkı var: Collar of Your Shirt, All For Nothing ve perdeyi kapatan, son sırayı işgal eden albümle aynı adlı parça. Matt Berninger şu an kırk dokuz yaşında. The National’ın dışında birçok farklı projede yer aldı, öncülük ettiği sanatçı buluşmaları oldu. Ancak ilk kez şimdi bir solo stüdyo albüm yayımladı. “Kiminle, ne için olursa olsun hep aynı şeyi yazıyorum ya da öyle hissediyorum” diyor Matt ve ekliyor: “Belki de zihnimde aynı döngüler vardır.” Serpentine Prison’da Matt kayıplarını arıyor, korkularıyla yüzleşiyor, zamanın kontrol edilemezliğine söyleniyor, tarihin içinden geçip gelerek kendi dünyasında bir konum arıyor. Bir ara dönem çalışmasından çok öte kendi ayakları üzerinde durabilen bir kayıt var karşımızda. Piyanonun, gitarın, dipteki o gizemli uğultunun ve elbette Matt’in kendine özgü vokalinin eşsiz birleşimi dinleyiciyi sıra dışı ama bir o kadar da sade bir dünyanın içinde kaybolmaya çağırıyor.