Nice yazlardan sonra kuğu da ölür

Göz|

Christopher Isherwood’un 1964 yılında aynı isimle yayımlanan romanının bir uyarlaması olan A Single Man, Tom Ford’un ilk uzun metraj yönetmenlik denemesi. Filmi izlerken Tom Ford’un ilk kez yönetmen koltuğuna oturduğuna inanmak oldukça güç.

Dünyanın en masum öpücüklerinden birisiyle başlayan film eşcinsel bir üniversite profesörünün, on altı yıldır beraber yaşadığı erkek arkadaşını talihsiz bir trafik kazasında kaybetmesi sonrası yaşadığı bunalımları konu alıyor. 1963 yılında, ana karakterin bir gününün anlatıldığı A Single Man sahne geçişleri ve detay çekimleriyle izleyiciyi kendisine hayran bırakan bir yapım. Özellikle sahne geçişlerinde kullanılan renk değişiklikleri, gözden kaçırılmaması gereken önemli bir detay. Çeşitli festivallerden topladığı otuz üç ödül ve bir Oscar adaylığı göz önüne alındığında, çiçeği burnunda yönetmen Tom Ford’u ve muazzam performanslarıyla göz dolduran Colin Firth ve Julianne Moore’u ayakta alkışlamalıyız.

Esas olarak ana karakter üzerinden yürüyen A Single Man’in oyuncu kadrosunda Colin Firth, Julianne Moore, Nicholas Hoult ve Matthew Goode gibi isimler yer alıyor. Filmin başarısında; çekim teknikleriyle izleyiciye bir görsel şölen yaşatan Tom Ford’un yanı sıra, BAFTA ve Venedik film festivali gibi daha birçok festivalden En İyi Erkek Oyuncu Ödülü ile dönen Colin Firth’ün muazzam oyunculuğunun etkisi su götürmez bir gerçek.

Elbette üçüncü ve en az ilk ikisi kadar önemli olan müzikleri de unutmayalım. Abel Korzeniowski ve Shigeru Umebayashi’nin işlenen dramatik hikâyenin ruhuna uygun olarak izleyiciyi kâh ağlatan, kâh tebessüm ettiren, her sahne için özenle seçilmiş ve hazırlanmış besteleri bu sanat harikası filmin en önemli tamamlayıcısı aslında.

Uyanmak ‘şu an neredeyim’ sorusuyla başlar.” George (Colin Firth) son sekiz aydır her sabah bu sözlerle uyanıyordur, tıpkı son sekiz aydır her gece aynı rüyayı gördüğü gibi. 1962’nin yağmurlu bir kasım akşamında evinde oturmuş son on altı yılını bilfiil beraber geçirdiği Jim’i (Matthew Goode) beklerken onun ölüm haberini veren bir telefon alan George o günden beri içinde yaşadığı ortamdan dibine kadar nefret eden ve dünyadaki sahteliğin sonuna kadar farkında olan bir üniversite profesörüdür. 

Her sabah oynaması gereken profesör rolünü oynamak için takım elbisesini giyinir, tostunu yer, kahvesini içer ve Jim öldükten sonra belki de bu dünyadaki tek arkadaşı haline gelen Charley’nin (Julianne Moore) her sabah aynı saatte uzun uzun çaldırdığı telefonun susmasını bekler. Artık eski güzel anılarından başka bir şey umurunda değildir George’un. Kafasını çevirdiği her yerde, komşunun oğlunu çalıların arasında saklanırken gördüğünde, ders verdiği öğrencilerden biri bilmeden kalbinin ta derinine dokunan bir laf ettiğinde, sahildeki barın önünden geçtiğinde, kısacası neredeyse her anında, eski anılarını düşlerken bulur kendisini.

 Geçmişe saplanıp kaldığı bu sekiz ayın ardından George artık bir değişiklik yapması gerektiğine kanaat getirir. Charley’in telefonunu açar ve akşam yemeği davetine geleceğini söyler. Unutmadan söyleyelim yıl 1963’tür ve ABD ile Sovyetler arasındaki soğuk savaş en üst noktasındadır. Radyolar sürekli Sovyetler’in ABD’ye atacağı atom bombalarının propagandasını yapmaktadır. Herkes yaratılan bu korku imparatorluğunun pençesine düşmüş, kendisini bombalardan koruyacak sığınaklar yapmanın telaşındadır. Ancak bu yaratılmak istenen algının tamamen farkında olan George için bütün bunlar korkudan başka bir şey değildir. “Bir azınlık ancak çoğunluğa tehlike arz ederse dikkat çeker. Gerçek ya da muhayyel bir tehdit. Korku da o zaman başlar işte.

Filmin simgesel anlatımı muazzamdır. George’un filmin ilk yarısı boyunca yanında taşıdığı Huxley’in Nice Yazlardan Sonra Kuğu da Ölür adlı romanı George’un içinde bulunduğu ruh halinin tam tersini yansıtan bir karakterin hikâyesidir. Aynı zamanda dönemin soğuk savaş bunalımlarının bir neticesi olan yeni bir dünya düşüncesi de arka planda işlemeye devam eden senaryonun Huxley’in bir başka kitabına, Cesur Yeni Dünya’ya ince bir göndermedir. Ayrıca George ve Charley’nin dans ettikleri sahnede Tarantino’nun Pulp Fiction filmine yapılan gönderme yönetmen Tom Ford’un iyi bir sinema izleyicisi olduğunu kanıtlar. Komşunun yaramaz oğlunu kapısının önündeki çalıların içinde gördüğü an George’un kafasında canlanan sahne de Tarantino vuruculuğunun adeta bir replikasıdır.

A Single Man çarpıcı detay çekimleri ve sahne geçişleriyle, verilmek istenen duyguyu en üst perdeden verebilen sahneleriyle, müzikleri, Colin Firth’ün muazzam oyunculuğu ve beklenmedik finaliyle izleyiciye tam anlamıyla bir sanatsal şölen sunuyor. George’un oynaması gereken rolden vazgeçtiği an söylediği sözlerle bitirelim: “Duygusallığa yer olmayacak bir dünya olacaksa, zaten öyle bir dünyada yaşamak istemem.

Comments are closed.