Oasis – (What’s the Story) Morning Glory

Albüm Kritik|

Onların kalıcı olduğunu kanıtlayan bir albümdür bu. Hello ile açılır, Champagne Supernova ile kapanır. Bu yolculuk olabildiğince sade, coşkulu, net, kesintisiz ve dibine kadar rock & roll estetiğine dairdir. 1990’ların en büyük sembollerinden biri olan (What’s the Story) Morning Glory aradan geçen yirmi beş yıla rağmen hala yeni, hala burada.

2 Ekim ’95. İşte Oasis’i Oasis yapan sürecin, o büyük kırılmanın tarihi budur. Bu tarihte (What’s the Story) Morning Glory yayımlandı ve Oasis için bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Evet, ben Ağustos 1994 çıkan ilk Oasis albümü Definitely Maybe’nin daha iyi, daha sıra dışı, daha şok edici ve daha vurucu olduğunu düşünüyorum. Bence Definitely Maybe, Oasis külliyatındaki en iyi albümdür. Ancak onların hikayesinde en iyi albüm bir yol açtı, arkadan gelen ikinci en iyi albüm o yolu süsledi. Hem de nasıl süslemek… Hello ile açılıyor (What’s the Story) Morning Glory. Wonderwall’a sağlam bir selam çakan bu şarkı hem başlangıca imza atıyor hem de Noel Gallagher’ın imzasının olmadığı tek parça olarak tarihe geçiyor. Gary Glitter & Mike Leander ikilisinin yazdığı bu parça dışındaki her nota, her söz Noel Gallagher’a ait. Liam’ın “Evet o şarkıları patates çocuk yazdı ama hepsini eşsiz vokal yorumumla ben meşhur ettim” dediğini de unutmadan eklemeliyim. Wonderwall’daki muazzam sevda vuruları, Roll with It’teki sade rock & roll tavrı, Champagne Supernova’da saçmasapan ama bir o kadar da etki gücü yüksek sözlerin uzay boşluğunda çektiği muazzam fotoğrafı, Don’t Look Back in Anger’ın naif öğüdü, She’s Electric’in bira dökülmüş parke kokusu, Some Might Say’in beklentisiz cool duruşu… Hangisini saymasam onda aklım kalır. (What’s the Story) Morning Glory spesifik bir dönemin marşı, ülkesi, bayrağıdır. Bir albümün ötesinde bir tavrı, yaşam damarını ve hayat algılayışını temsil eder. Bunun için de illa yirmi beşinci yıl döngüsüne, yirmi beşinci yıl övgüsüne gerek duymaz. Yayımlandığı ilk gün bu gücünü belli etmişti. Oasis bu albüm sayesinde zengin oldu, Brit Awards’ı kazandı, tek mekanda tek gecede yüz bin kişiye çaldı. Hep söylediğimi yine tekrar edeyim: Onlar seks vurgusuna, dirseğe yaptırılan dövme görünsün diye sıvanan kollara, boyalı ayakkabılara, jilet gibi kıyafetlere, bakımlı kaşlara ihtiyaç duymadı. Oasis sadece müziktir. (What’s the Story) Morning Glory de işte bu özentisiz ve özgün kişilikli müziğin en büyük sekanslarından birini temsil eder. Sarsılmaz, yanılmaz ve asla hayal kırıklığına uğratmaz. 

 

Comments are closed.