Okyanusun kıyısında bir dünya

Göz|

HBO’nun sevilen dizilerinden Big Little Lies geçtiğimiz aylarda üçüncü sezon iddialarıyla gündeme gelmişti. Üçüncü sezonun çekilip çekilemeyeceği merak konusuyken hâlâ tazeliğini koruyan ikinci sezonu ve dizinin hikâyesini beraber inceleyelim. (Yazar: Zeynep Sıla Karataş)

İlk sezonu 2017 yılında ekranlara gelen Big Little Lies, büyük isimlerden oluşan oyuncu kadrosu ve Hollywood’da gelişen kadın hareketinin ardından bir kadın hikâyesi ortaya koymasıyla büyük ses getirmişti. 2019 yılında kadrosuna efsanevî oyuncu Meryl Streep’i de dahil ederek ikinci sezonuyla ekranlara geri dönen Big Little Lies için üçüncü sezonun çekilip çekilmeyeceğine dair tartışmalar sürüyor. Dizinin yapımcısı David E. Kelley, yazarı Liane Moriarty ve oyuncularından Nicole Kidman yeni bir sezon için fikirler olduğu bilgisini paylaştı fakat Kelley yakın zamanda üçüncü bir sezonun çekilmesinin lojistik olarak mümkün olmadığını da ekledi. İkinci sezon finaliyle seyirciyi afallattıktan sonra üçüncü sezon beklentilerinin oluşması çok da tuhaf olmasa gerek. Bu beklentinin karşılanıp karşılanmayacağı ise şu an için belirsiz.

Liane Moriarty’nin aynı adlı romanından uyarlanan Big Little Lies, ekonomik olarak üst sınıf insanların yaşadığı bir sahil kasabasında geçen sırlarla ve yalanlarla dolu bir hikâyeyi konu alıyor. Çocukları okula başlayan beş kadın Madeline (Reese Witherspoon), Celeste (Nicole Kidman), Renata (Laura Dern), Bonnie (Zoe Kravitz) ve Jane (Shailene Woodley) çocuklarını okula gönderdikleri ilk günle birlikte bu sır ve yalan sarmalının merkezine yerleşiyor.

 

Dizinin jeneriğinde yalnız kadın oyuncuların gösterilmesi, zaten dizinin bir kadın hikâyesi olacağı mesajını önceden veriyor. Bu beş kadının tümünün hayatındaki sorunları ele alan olay örgüsü hepsinin kaderini sarsıcı bir olayla birbirine bağlıyor.


Celeste’in eşi Perry’den (Alexander Skarsgard) şiddet görmesi fakat yine de bu sorunlu ilişkiye devam etmesi neticesinde ikiz oğulları Max (Nicholas Crovetti) ve Josh (Cameron Crovetti) sınıflarındaki bir kıza zarar verdiklerinde bu sıkıntılı durum etkilerini göstermeye başlıyor. Yaralanan kızın Renata’nın kızı Amabella (Ivy George) olması işleri iyice yokuşa sürüyor. Daha sonra kasabaya yeni taşınan Jane’in, Celeste’in eşi Perry tarafından tecavüze uğradığı ve oğlu Ziggy’nin (Iane Armitage) aslında Perry’den olduğunun ortaya çıkmasıyla kasabadaki yalan perdesi aralanıyor. Celeste, eşi Perry’nin yalnızca kendisine değil diğer pek çok insana zarar vermiş olduğunu fark edince artık bu hastalıklı ilişkisini gözden geçirmeye karar veriyor fakat bu durum daha kötü sonuçlar doğuruyor. Celeste bir partide eşiyle kavgaya tutuşup Perry ona vurmaya başlayınca bunu gören arkadaşları yardıma koşuyor ve Bonnie’nin son darbesiyle merdivenden yuvarlanan Perry’yi el birliğiyle öldürüyorlar.

Perry’nin ölümü, istemsizce birbirine bağlanan beş kadının hayatının büyük bir parçası hâline geliyor. İkinci sezonda da dizi bu cinayetin etkilerinden kurtulamayan beş kadının hem çevreyle hem aileleriyle hem de kendileriyle verdikleri mücadelelere odaklanıyor. Meryl Streep’in canlandırdığı Mary Louise karakteri, Celeste için yeni bir mücadele alanı oluşturuyor. Perry’nin annesi olan Mary Louise, Celeste’e yakın yaşamaya başlıyor ve hayatını didik didik edip ikizleri onun elinden almanın bir yolunu bulmaya çalışıyor. Kadınlık, annelik, evlilik, dostluk, cinsel istismar gibi kavramların irdelendiği dizide Mary Louise ve Celeste’in çatışması bu kavramlara farklı bir boyut kazandırıyor.

 

Bir katil ve tecavüzcünün annesi olarak Mary Louise oğlunun kötülüğünü kabullenmek istemezken, babalarının şiddet eğilimini yansıtan ikizler de Celeste için ayrı bir sınav hâline geliyor.


Bu noktada Perry’nin davranışları sorgulandığında ardında annesinin ona yaşattığı travmaların bir sebep olarak yerleştirilmesi, failin işlediği suçun meşrulaştırılması ve annenin suçlu ilan edilmesi şeklinde vuku bulduğu için biraz rahatsız edici olabiliyor. Dizinin temel çatışmasını oluşturan bu cinsel istismar ve şiddet hikâyesi ikinci sezonda faili koruyan bir yöne çekilip Perry’nin annesi sorgulanırken babasının adı pek de anılmıyor. Ebeveynlik kavramını anneler üzerinde yoğunlaştırması dizinin yönünü feminist mücadeleden uzaklaştırsa da dizi tüm karakterlere farklı sorumluluklar yükleyerek bu açığını biraz olsun kapatıyor.

Dizinin analiz ettiği bir diğer önemli kavram ise aile. Big Little Lies’ta ikinci evliliğini yapmış, arkadaşının eski eşiyle evlenmiş, ikinci evliliklerinden olan çocuklarıyla ilk evliliklerinden olan çocukları arasındaki dengeyi kuramamış, kendi aşk hayatlarını çocuklarının hayatlarının bir parçası hâline getirmiş, aldatmış ve aldatılmış karakterler izliyoruz. Evlilik ve aile kavramlarının oldukça yozlaştığı bu kasabada karakterlerin mücadele ettiği başka bir sorun da aile bağları. Daha orta sınıf bir hayat süren Jane’in bekâr annelik ve tecavüz olayıyla savaşının yanında evlilik terapistleri ve meditasyonlardan medet uman diğer karakterlerimiz avantajlı konumlarında birinci dünya problemlerinin içinde boğuluyorlar. Kalbur üstü kasaba yaşantısının bayağılıktan uzak görünümünün altında yatan çirkin gerçekler, dizinin eleştirdiği önemli noktalar arasında kendini gösteriyor böylece. Bu eleştiriler doğrultusunda yetişkinlerin dünyasındaki sıkıntıların yansımalarını çocukların dünyasında da izlediğimizde problemlerin aslında ne kadar derin olduğunu daha iyi anlıyoruz.

Hikâyesinin yanı sıra tüm film araçlarını son derece etkileyici şekilde kullanmayı başaran bir dizi Big Little Lies. Dizinin geçtiği mekân olan Monterey Bay adındaki sahil kasabasında yaşayan insanların ve gerçekleşen olayların uçsuz bucaksız okyanusla ilişkisi görsel açıdan doyurucu bir deneyim sağlıyor. Okyanusun ve manzaraların hikâyedeki bir karakter gibi kullanılması her iki sezonda da diziyi kuvvetlendiren bir araç hâlini alıyor. Müzikler dizinin bir diğer önemli ögesi. Disco, soul, jazz ve rock gibi tarzlara ulaşan son derece geniş bir spektruma yayılan dizi müzikleri anlatıyı başarıyla destekliyor. Müzik uygulamalarından ulaşabileceğiniz Big Little Lies çalma listelerini şiddetle tavsiye ederim Diziyi izlemiş olanlara ayrı bir keyif verse de izlemeyenler için de aynı etkiyi yaratacağına kesinlikle inanıyorum.

Comments are closed.