Eddie nerede duysanız tanıyacağınız, dünyanın en özgün bariton vokallerinden biri. Ucundan kıyısından geçtiği her işe anlam ve değer katıyor. Dünyaya müzik yapmak için gelmiş, belli. Ama tüm bunların yanı sıra Eddie Vedder kişisel gelişim bunalımları yaşayan belki yüz binlerce gence ilham vermiş, çok özel bir müzisyen.
Eddie Vedder 23 Aralık ’64’te, Illinois’de dünyayla ilk Edward Louise Severson III olarak tanışmış. O daha küçücük bir bebekken annesiyle babası boşanan Eddie, üvey babasını yıllarca öz babası bilmiş. On iki yaşındayken ailesiyle California’ya taşınan küçük Eddie’ye tam da bu yıl annesi doğum gününde ilk gitarını hediye etmiş ve müziğe yolculuğu da böylece başlamış.
On yedi yaşına geldiğinde hayatını değiştirecek gerçekle, babası bildiği adamın üvey babası olduğu, birkaç yıl evvel ölen uzak bir aile dostlarının ise gerçek babası olduğu gerçeğiyle yüzleşmek durumunda kalmış. Ergenliğinden itibaren gururlu bir yapısıyla bilinen Eddie hemen annesinin soyadı Vedder’ı almış.
Garsonluk, benzin istasyonunda pompacılık yaparak hayatını kazanmaya başlayan, bir yandan müzikten asla vazgeçmeyen Eddie, on dokuz yaşındayken sevgilisi Beth Liebling ile birlikte ailesiyle de bir süre yaşadığı San Diego’ya dönmüş. Şans yüzüne güldü, bir gün kendi kendine şarkı söylerken keşfedildi zannetmeyin. Annesi on ikinci doğum gününde ona ilk gitarını aldığından itibaren enstrümanını elinden bırakmamış, hayatındaki trajedileri hafifletmek için kaçışı hep müzik olmuş.
O gerçekten azimle çalışan, denemekten vazgeçmeyen, gerektiği an “orada” olan biri. Nitekim eski RHCP davulcusu Jack Iron “Bak bu Seattle’dan bir grup, vokal arıyorlar” deyip eline bir demo tutuşturduğunda eveleyip gevelemeden oturmuş, üç şarkıya da orijinal sözler yazıp onları okumuş. Bu arada şarkılar da Alive, Once ve Footsteps. İnanılır şey değil yani. Hepsi muhteşem şarkılar. Ardından da kalkıp Seattle’e giderek hayatını değiştirecek olaylar silsilesini ateşlemiş. Orada 2017 yılındaki intiharına dek çok yakın arkadaşı olacak Chris’le tanışmış ve Chris’in projesi Temple of the Dogs’da şarkı söylemeye başlamış. Ama 1992 yılında Pearl Jam ile yaptıkları ilk albüm Ten hem Vedder’in kariyerinde, hem de tabir-i caizse müzik dünyasında bir sıçrama olmuş.
Eddie’nin annesi tarafından yıllarca kandırıldığını öğrendiğinde yaşadığı büyük öfkenin şarkı söyleme biçimine nasıl yansıdığını hemen fark edersiniz. Meşhur Seattle grunge soundu bir duvarsa birkaç sıra tuğla dizmekten öte bir iş yapmış, o duvardan bir oda ve ev inşa ederek yapıya karakter kazandırmışlar. Özellikle 2000’lerden önce, bir yerde Pearl Jam konseri varsa sahnede vahşi bir gösteri bulacaklarını herkes bilirmiş. En azından Vedder da şarkı sözleri üzerine çalışmaya, daha sakin şarkılar yazmaya karar vermeden önce bu böyleymiş.
Eddie hep sevdiği konularda derinleşen bir tip olmuş. Sörf mü yapıyor? Dünya sörfçüler birliğine başkan olacak neredeyse. Basketbol mu seviyor? Mutlaka finalden önce ulusal marşlarını söyleyecek. Öte yandan topluluğa önderlik etme vasfı nasıl yüksekse, topluluk bilinci yaratma tarafı da o kadar güçlü. Politik fikirlerini sakınmadan söyleyen Eddie, her seçimden önce tarafını açıkça belli eden, yıllardır kadınların kadın haklarını savunan, medyada Birleşik Devletler’in aç gözlülüğünden dert yanan bir popüler figür. Bu arada popüler bir figür, evet. Özellikle 2007 yılında Sean Penn’in çektiği Into the Wild filmi için yaptığı ve yeniden yorumladığı şarkılardan oluşan soundtrack albümü onu hiç duymamış bir kitleyle buluşturdu ve popülaritesini de katladı.
Onun söylediği her şarkıyı dinlerken içinizi çok olgun bir adam şarkı söylüyor hissi kaplıyor. Aslında hassas yönünü kimseden hiçbir zaman saklamamışken, solo albümü Ukulele Songs ile bize aydınlık tarafının kapılarını açıyor. 2017 yılında çok yakın arkadaşı Chris Cornell’in intiharının ardından uzun süre sessizliğini koruyan Vedder, bir ay sonra bir konserde Chris’in onun için bir arkadaştan öte, gerçek bir kardeş olduğunu söylemiş ve CAN’in I’m So Tired şarkısıyla ona veda etmişti. Firenze Rock Festival’da ise yine gitarını eline alıp sahnenin ortasında tek başına Chris’e adadığı Black’i söylerken gözyaşlarına hakim olamamıştı.
2000 yılında her büyük grubun olmasını en istemeyeceği şey olmuş, Roskilde konserlerindeki izdihamda, dokuz kişi ezilerek ve nefessiz kalarak hayatlarını kaybetmişti. Bu korkunç trajedi sonrasında da Eddie Vedder defalarca hüngür hüngür ağlarken görüntülenmişti.
Eddie’nin özel yaşamı da yıllar içinde ne gözler önünde, ne de çok değişken ve hareketli olmuş. Birlikte Seattle’a taşındığı Beth Liebling ile on yedi yıllık birlikteliklerinin son altı yılını evli olarak geçirip boşandılar. Şu anda ise on yıldır Jill Mccormick ile evli olan Eddie, karısıyla birlikte iki güzel çocuk yetiştiriyor ve kurdukları vakıflar aracılığıyla birçok insana yardım ediyor.
Eddie hala yüz binlerce gence müziğiyle, yaşam tarzıyla rol model olmaya devam ediyor. İşte bu da bizi başlıktaki özel biri olma yakıştırmasına getiriyor: Bana sorarsanız Müslüm Gürses iyiliğiyle, vicdanıyla ve insanlığıyla nasıl Türkiye’nin Müslüm Baba’sı ise Eddie Vedder’da bunun tam olarak rock dünyasındaki, büyük kulvardaki karşılığı. Daima sahiplenen, haksızlığın karşısında, ihtiyacı olanın yanında, kol kanat geren bir dost. Çok iyi tanımadan bile güvenebileceğiniz, varlığı bu dünyaya güzellik katan biri. Vedder, müziğe ruhunu katarak daima yol gösterici olmuş, gerçek bir rockstar. Etkileri belki daha onlarca yıl eksilmeyecek, dünyada aynı yıllarda var olduğumuz için mutluluk duyabileceğimiz özel bir insan.