Popüler kültürün karanlık yüzü

Portre|

Amerikan kültürel ikonlarını paçavraya çevireceğini henüz kendi sahne adını seçerken belli etti. Psikopat bir seri katilin soyadını ve 1950’lerin seks sembolünün adını aldı. Bizler onu Marilyn Manson adıyla tanıyoruz. Karşınızda, çalkantılı yaşamıyla, Brian Hugh Warner.

Brian Hugh Warner’ın hikayesi 5 Ocak ’69 tarihnde Ohio, Canton’da Barbara ve Hugh Warner çiftinin tek çocuğu olarak dünyaya gelmesiyle başlıyor. Birinci sınıftan onuncu sınıfa kadar din tabanlı bir eğitim aldı fakat bu fazla disiplinli ortamı bir türlü benimseyemedi ve devlet okuluna transfer oldu. Farklı kişiliği yüzünden Hristiyan okulunda yaşamadığı akran zorbalığı ve şiddet gibi durumları devlet okulunda daha fazla yaşadı.  1990 yılına kadar devam eden bu eziyet ailesiyle beraber 1990 yılında Fort Lauderdale’e taşınmasıyla nispeten sona erdi. Üniversite eğitime devam ederken bir yandan 25. Parallel isimli müzik dergisine makaleler yazıyordu.

Warner’ın dini inanç ve hayat görüşü meselesinin bu kadar medyatik hale getirilmesini hep anlamsız bulmuşumdur. Kendisi vermiş olduğu mülakatlarda kendisini mizantrop, nihilist ya da ateist olarak görmediğini ve maneviyata inandığını söylüyor. Herhangi bir dinin tüm temel prensiplerini almayı reddedip dünyaya katkıda bulunulması gerektiğini savunuyor. Warner ayrıca ateistik satanizmin en çok bilinen figürlerinden biri olan Anton Szandor LaVey’in de yakın arkadaşıydı. Hatta öyle ki LaVey, Warner’ı kurmuş olduğu Şeytan Kilisesinde “Bakan” olarak atamıştı. Manson’ın iddiasına göre bunun çok bir önemi yok ve bundan herhangi bir maddi kazanç elde etmemiş.

İnanç konusunun gündemde olmasıyla beraber marjinal duruşu da başına birçok dert açtı. Bunlardan bir tanesi de Amerika’nın gördüğü en vahşi okul katliamları arasında ilk sıralarda olan Columbine Lisesi Katliamı. Katliamı gerçekleştiren ikilinin ana motivasyonu dört yıl boyunca psikolojik ve fiziksel işkencenin eşlik ettiği akran zorbalığına maruz kalmış olması olmasına rağmen Amerikan medyası bütün faturayı Manson’a çıkarmayı tercih etti. Bu durum neredeyse Manson’ın kariyerini bitiriyordu. Neyse ki Michael Moore tarafından ekrana taşınan A Bowling For Columbine belgeselinde kendisini ifade etme şansı buldu. Katliamın olduğu sene Birleşik Devletler, Kosova semalarında tonlarca bomba indirip bunu çarşaf çarşaf gazetelere basıp savaş ve şiddet ortamını teşvik ederken Manson’ın tek suçlu ilan edilmesi oldukça trajikomik bir durum.,

Warner, Florida’da hayatını tek düze hissettiği bir dönemde Scott Puteksy ile tanışıp grubun temellerini attı. Grubun adı ilk etapta Marilyn Manson and Spooky Kids olmasına rağmen daha sonra yalnızca Marilyn Manson olarak kısaltıldı. 1993 yılında Trent Reznor’un dikkatini çekmeyi başaran grup ilk albümü olan Portrait of An American Family’i Nothing Records etiketiyle yayımladı. Bu başarı yalnızca albümün yayımlanmasıyla sınırlı kalmadı. Nine Inch Nails’in turnelerine katılarak bu başarılarını taçlandırdılar. Grubun başarısı katlanarak devam etti.

Grup iki platinum ve üç altın plak ödülü kazanmış olmasına rağmen Grammy ödülünü bir türlü alamadı. Grammy ödülünü bu kadar ilginç kılan ise Manson’ın dört kere Grammy finalini kaybetmesi. Di Caprio’nun Oscar hikayesini gazetelere meze yapan magazin medyası tabii ki de bu fırsatı da kaçırmayarak onu ve grubunu küçümsedi, dalga konusu haline getirdi. Medya onunla dalga geçe dursun o her zaman için müziğini ya da farklı müzik türlerini başka bir seviyeye nasıl taşıyabileceğinin yollarını aradı. Bunun da en net örneğini Lady Gaga ve Eminem gibi kendi müzik janrası ile hiç alakası olmayan isimlerle yapmış olduğu müzikal yaratımlara bakarak görebiliriz.

Warner yaratımlarını yalnızca müzikle de sınırlamıyor. Bulduğu her fırsatta resim yapmayı da çok sevdiğini belirten Warner 2002 yılında The Golden Age of Grotesque isimli bir resim sergisi açtı. Yeri gelmişken grubunun da aynı isimde bir albümü olduğunu belirtmekte fayda var.

Özel hayatında da sorunlar yaşayan Warner’ın Rose McGowan ve Dita Von Teese gibi isimlerle magazinsel ilişkileri oldu fakat özel hayatında talihsizlik bir türlü yakasını bırakmadı. Her iki isim de hayat ve görüş ayrılıklarını öne sürerek ilişkilerini noktaladı. Hali hazırda yaşam tarzı zaten farklı olduğu her halinden belli olan Warner’ın bu şekilde bahanelerle terk edilmesi oldukça ilginç.

Yaşamını halen Hollywood’da sürdüren Warner şu sıralar yeni projelerine odaklanmış durumda. 

Comments are closed.