Saklayacak bir şeyi yoktu

Portre|

Alexander McQueen’i belki tanımıyor olabilirsiniz ama ana akım sanatı ve müziği takip ediyorsanız mutlaka ona dair bir parça görmüşsünüzdür. O gördüğünüz parçaları yaratan adamın hayat hikayesi ile karşınızdayız. (Yazar: Mert Uzbay)

Babası Roland McQueen İskoç bir taksi şoförü, annesi Joyce McQueen ise sosyal bilimler öğretmeniydi. McQueen altı çocuğa sahip bu çiftin en küçük çocuğuydu. McQueen, Rokeby Okulu’nda sanat bölümünü bitirdi ve Newham Koleji’nde terzilik kursunu tamamladı. Gieves & Hawkes’a katılmadan önce Savile Row terzileri olan Anderson & Sheppard’da çıraklık yaptı.

Çıraklık zamanlarında öğrendiği beceriler moda dünyasında kusursuz bir görünüm yaratmasında önayak oldu. McQueen ayrıca çıraklık zamanlarında bir süre Yvhonne Humble’ın sahibi olduğu Rosetta Sanat Merkezi’nde çalıştı. Bu McQueen’in hayatında önemli bir basamaktır. Çünkü Humble, McQueen’in Central Saint Martins College of Art and Design’a yaptığı başvuru için referans mektubu yazdı. McQueen’in portfolyosunun güçlü olmasının da etkisiyle St. Martins’deki Ustalar Kürsüsü’nün başkanı Bobby Hillson, McQueen’i öğrenci olarak kaydolmaya ikna etti.

Böylece moda tasarımı üzerine yüksek lisans derecesi aldı. Yapmış olduğu mezuniyet koleksiyonunun tamamı 1992 yılında ünlü stilist Isabella Blow tarafından satın alındı. Isabella Blow, McQueen’in birçok yönden akıl hocasıydı. Hatta marka olarak göbek adı olan Alexander’ı kullanma fikri de ondan çıkmıştı. Blow, McQueen’in kendine özgü stilini ve kişisel temaslarını kullanarak onun yolunu açtı.

McQueen bu dönemde Hüseyin Çağlayan ve Pauric Sweeney gibi yeni nesil tasarımcılara ev sahipliği yapan Hoxton’a yerleşti. İkinci koleksiyonu olan McQueen’s Theatre of Cruelty’yi oluşturduktan kısa bir süre sonra Katy England ile tanıştı ve hemen üçüncü koleksiyonu olan The Birds için yaratıcı yönetmen olmasını istedi. Katy England daha sonra da McQueen ile çalışmaya devam etti ve onun çalışmalarını büyük ölçüde etkiledi.

Lee Alexander McQueen’in hikayesi 17 Mart ’69 tarihinde Lewisham’da dünyaya gelmesiyle başlıyor.

McQueen’in müzik piyasasına da damga vurduğunu unutmamak gerekir. David Bowie’nin 1996 ve 1997 yıllarındaki turnelerinde giydiği kıyafetlerin tamamını tasarladı. Ayrıca 1997 çıkışlı David Bowie albümü Earthling’in kapağında Bowie tarafından giyilen Union Jack ceketini tasarladı. Ayrıca İzlandalı şarkıcı Björk’ün Pagan Poetry klibindeki ikonik üstsüz elbise de yine McQueen imzasına sahip.

McQueen’in en ünlü defilesi Voss ismini verdiği 2001 Bahar/Yaz koleksiyonuydu. Salonda en dikkat çeken parça büyük bir cam kutuydu. Fakat kutunun dışının aydınlık, içinin ise karanlık olması kutunun cam duvarlarının ayna gibi görünmesini, böylelikle oturan seyircinin sadece kendi yansımasını görmesini sağladı. Gösteri başladığında büyük cam kutunun içine giren ışıklar içinin güvelerle dolu olduğunu ve ortasında şezlong üzerine uzanmış, yüzünde gaz maskesi olan çıplak bir mankeni ortaya çıkardı. Sonra cam duvarlar birbirinden ayrıldı ve yere düşerek kırıldı.

Björk’ün Homogenic albümünde bulunan Alarm Call adlı şarkısının klip yönetmenliğini yaptı.

McQueen eşcinsel olduğunu saklamıyordu. Cinsel yöneliminin farkına altı yaşındayken varmıştı. Bunu ailesine on sekiz yaşındayken açıkladı ve zorlu bir dönemden sonra onlar da onun yönelimini kabullendi. “Kendimin ve yönelimimin farkındaydım ve saklayacak bir şeyim yoktu. Annemin rahminden çıkınca doğruca onur yürüyüşüne geçtim” sözleriyle bunun farkına çok erken vardığını ima ediyordu. 2000 yılında partneri belgesel yapımcısı, George Forsyth ile Ibiza’da bir yatta evlendi. Kate Moss ve Annabelle Neilson nedimeleri oldular. O sırada İspanya’da aynı cins evlilikleri yasal olmadığından nikah resmi değildi. İlişkileri bir yıl sonra bitti fakat yakın arkadaşlıkları devam etti.

McQueen HIV pozitifti. Dalış tutkunuydu ve bu tutkusunu tasarımlarında ilham kaynağı olarak kullandı ki bunların arasında 2010 tarihli Plato’s Atlantis de bulunmakta. Dalışlarının çoğunu Maldivler çevresinde gerçekleştirdi.

Majör tasarımcının kan örneklerinde ciddi derecede kokain, uyku hapı ve sakinleştirici tespit edildi.

McQueen’in 11 Şubat ’10’da intihar ederek hayatına son verdi. O sabah temizlikçisi eve geldiğinde onu kendini asmış bir şekilde buldu. Çağrılan sağlık personeli McQueen’in olay yerinde hayatını kaybettiğini doğruladı. McQueen’in arkadaşı olan David LaChapelle’in dediğine göre McQueen uyuşturucu kullanıyordu ve çok mutsuzdu.

Orada bulunmayı planlamamış olsa da ölümü Londra Moda Haftası’ndan hemen önceydi. Psikiyatristi Dr Stephen Pereira en az üç yıldır yaygın anksiyete ve depresif bozukluğu olduğunu ve iki kez aşırı dozda uyuşturucu almasının aslında onun yardım çığlıkları olduğunu söyledi. Pereira ayrıca McQeen’in devamlı olarak seansları kaçırdığından ve kişisel olarak ona ulaşmanın ve onu randevulara getirmenin zorluğundan bahsetti.

Kırk yaşında hayata gözlerini kapatan Lee Alexander McQueen ardında “Köpeğime iyi bak. Üzgünüm. Seni seviyorum. Lee” yazan bir not bırakmıştı. 

Comments are closed.