Christopher Nolan şu sıralar prodüksiyon aşamasında olan yoldaki filmi Oppenheimer ile tekrar sinemaseverlerin gündeminde. Biz ise şimdi direksiyonu hikayenin en başına doğru kırıyor ve yönetmenin ilk filmi Memento’ya kapsamlı bir bakış atıyoruz. (Yazar: Hüseyin Koçibey Koç)
Nolan, Memento’yu Westworld’ü televizyona uyarlayan, The Prestige, Batman Trlogoy ve Interstaller gibi filmlerin senaryosuna katkıda bulunan, kardeşi Jonathan Nolan’ın kısa hikayesi Memento Mori’den uyarlayarak senaryo haline getirdi. Kısaca Memento bu iki dehanın ürünü. Jonathan Nolan bana göre bilimkurgu türünün hakkını abisinden daha iyi veriyor. Yaptığı işler daha çok bilimkurgu standartlarında. Christopher ise kendi hikayelerinde daha çok bilimi kullanarak zamanı farklı şekillerde kurguluyor.
Leonard bir gece eşi ile beraber uyuduğu sırada iki kişinin saldırısına uğrar ve Leonard kafasına aldığı darbe sonucu o andan sonra yaşadığı her şeyi on beş dakikada bir unutur. Eşi bu saldırıda tecavüze uğrayarak öldürülmüştür, en azından Leonard buna inanmaktadır. Leonard bu hastalığı iddia eden Sammy adında birini işi gereği inceleyerek öğrenir ama Sammy’e hiçbir zaman inanmaz. Kaza sonrası bilinçaltı Sammy’den öğrendiği bu hastalığı adeta ona hediye eder. Leonard intikamını almak ister. Polis raporlarında orada ikinci bir kişi olmadığı yazar ama polis memuru Teddy Leonard’a o gece orda ikinci bir kişi olduğu konusunda inanır ve onun J.G.’yi bulmasına yardım eder ve Leonard, J.G’yi öldürür.
Fakat Leonard intikam aldığını da unutur. Bunu fark eden Teddy onu pis işlerine bulaştırır ve J.G. izlenimi verdiği kişileri öldürtür. J.G. ise Leonard’ın intikam almak istediği kişinin adının ve soyadının baş harfleridir. Teddy’nin asıl ismi John Edward Gammel’dır ve bu onun sonunu getirir. Teddy pis işlere bulaşmış bir polistir ama ölmeyi hak etmemiştir.
Leonard aslında filmin kötü karakteridir. Gerçekleri değiştirip kendi gerçeklerine inanmaktadır. Eşini yanlışlıkla o öldürmüştür. Eşi saldırıdan kurtulur ve saldırı sonrası Leonard’ın hastalığına inanmaz. İçten içe kendini bitirir. En sonunda Leonard’ı denemeye karar verir ve aynı ilacı on beş dakika arayla kendisine vermesini ister. Leonard önceki seferleri hatırlayamadığından ona üç kez insülin iğnesi yapar ve eşi bunun sonucunda ölür.
Telefonda Teddy’e bunu Sammy’nin hikayesi olarak anlatır ama Sammy gerçekten bir numaracıdır ve eşi yoktur. Filmin en büyük ters köşesi budur. Bu gerçekleri ona Teddy, Leonard yine bir J.G.’yi öldürdükten sonra söyler fakat Leonard ona inanmak istemez ve Teddy’nin fotoğrafının altına kendisini yanıltacak bir not bırakır ve yeni bir J.G. döngüsü başlar.
Leonard kendini bilerek kandıran bir seri katildir. Asıl soru şu: Bunu neden yapmaktadır? Çünkü tek yaşam amacı eşinin intikamını almaktır. Eğer bu gayesini yitirecek olursa on beş dakika içinde her şeyi unutan bir rehabilitasyon merkezi sakininden başka bir şey olamaz ve o da bunu bilmektedir. Sürekli kendini meşgul edecek bir şey bulmalıdır ve aynı intikam hikayesini uydurup durur. Filmin en büyük ironisi intikam alınacak bir durumun olmamasıdır. Film tam anlamı ve her şeyiyle bir kandırmacadır.
Filmde çok önemli bir yer kaplayan Natalie’ye ayrı bir başlık açmak lazım. Leonard, Natalie’nin mafya sevgilisini öldürüp parayı da aldıktan sonra şüphelenilecek ilk kişi konumuna Natalie geliyor ve peşine takılan Dodd’tan kurtulmak için her şeyi kısa sürede unutan Leonard’ı kullanıyor.
Sonra Leonard’dan hoşlanıyor ve ona “Sen bana yardım ettin, ben de senin J.G.’ni buldum” diyor ve olan Teddy’e oluyor. Hikayede Teddy ile Natalie’nin birbirlerini tanıyıp tanımadıkları net değil ama bir sahnede Natalie, Leonard’a bir polisin onu sorduğunu söylüyor bu herhangi bir polis olabilir. Bir başka düşünceye göre Teddy ve Natalie sadece birbirlerini gördüler.
Leonard, Jimmy’i öldürdükten sonra onun kıyafetlerini giyiyor. Üstüne para dolu arabayı alıyor. Teddy, her şeyden habersiz Leonard’ın bu şekilde başı boş gezmesinden kaygılanıyor her fırsatta arabayı almaya çalışıyor. Ayrıca Leonard dövmecide yeni kurbanın -Teddy- bilgilerini vücuduna yazdırırken gelip ona yeni kıyafetler getiriyor. Parayı ise almayı başarıyor. Bunu Natalie’nin evinden çıkıp arabada geçen sahnenin bitiminde teşekkür ettiğinde anlıyoruz. Aslında Teddy ne kadar onu kullansa da Leonard’a bir yıldan uzun bir süredir göz kulak olan tek bir kişi var. O da Teddy.
Filmin kurgusunu ise şöyle açıklayabiliriz: Film hikayenin sonundan başlıyor ve sekanslar halinde geriye gidiyor, fakat hikayenin başladığı yere değil. Hikayenin başladığı yeri ise siyah-beyaz çekilen zamanın ileriye aktığı flash-backler anlatıyor. Zamanın ileriye aktığı flash-backler cümlesi Nolan sinemasının özeti adeta. Bu iki akışın kesiştiği yerde, J.G. döngüsünün başladığı yerde, film büyük bir twistle bitiyor.
Nolan’ın en son çektiği Tenet filminin ana hikayesini oluşturan fikri daha filmin ilk dakikalarında görmek mümkün. Ben Tenet’i Nolan’ın biraz şımardığı bir film olarak görüyorum. Özellikle ”Anlamaya çalışma. Hisset” repliği zoruma gitmişti. Tenet beklentilerimi karşılayamamıştı ama izlemesi keyifli bir filmdi. Oldukça görkemli bir filmdi.
Nolan’ın bir yapımcı ile çektiği ilk filmdir Memento. Ortaya böyle bir başyapıt çıkarması Nolan’ın neden günümüzün en iyi yönetmenlerinden biri olduğunun da kanıtıdır. Her filmi mühür gibi hiç ıskalamıyor. Kimilerine göre Nolan’ın en iyi filmi kimilerine göre sadece Nolan’ın Nolan olduğu bir filmdir Memento. Tek kelime ile harika olduğu ise tartışmasızdır.