Siyah giyen adam

Portre|

Ölümünden üç sene sonra yayımlanan American V: A Hundred Highways albümüyle bile listelere bir numaradan giriş yapan bir idol. Johnny Cash. Siyah giyen adamın sayfalara sığmayacak olan çarpıcı hayat hikayesinin kısa bir özeti ile karşınızdayız. (Yazı: Mert Uzbay)

Johnny Cash’in hikayesi 26 Şubat ’32’de Kingsland, Arkansas’ta doğmasıyla başlıyor. Yedi çocuklu bir ailenin dördüncü çocuğu olan Cash, İngiliz ve İskoç kanı da taşıyor. Tam isminin J. R Cash olmasının nedeni annesinin adını John koymak istemesiydi. Babası da oğlunun adını Ray koymak istiyordu. Orta yolu bulabildikleri tek yer her iki ismi de oğullarına vermek oldu.

Cash beş yaşından itibaren pamuk tarlalarında çalıştı. Pamuk toplarken hep kendi kendine şarkı mırıldanırdı. Dyess’teki çiftliklerinde yaşadıkları sel felaketi Five Feet High and Rising isimli şarkısına ilham kaynağı oldu. Ailesinin Büyük Buhran sırasında yaşamış olduğu ekonomik ve kişisel mücadeleleri şarkılarının çoğuna, özellikle de benzer zorluklarla karşılaşan diğer insanlara ilham verdi. Cash’in hayatı boyunca yoksullara ve işçi sınıfına duymuş olduğu sempatinin kaynağı buydu.

Cash henüz on iki yaşındayken yaşı kendisine oldukça yakın olan ağabeyi Jack bir iş kazasında ağır yaralandı. Jack meşe çit direklerini keserken bir masa testeresinin üzerine düştü ve neredeyse ortadan ikiye bölünmek üzereyken kurtarıldı lakin yaraları çok ağır olduğu için bir haftalık yaşam mücadelesinin ardından hayatını kaybetti. Cash, Jack’in ölümüyle ilgili olarak hep kendini suçladı. Kazanın olduğu gün babaları evde değildi. Anneleri de o gün Jack’e işe gitmemesini söylemişti. Johnny de abisiyle birlikte balık tutmaya gitmek istemişti. Ancak Jack ailesinin paraya ihtiyacı olduğunu söyleyip o gün işe gitmek konusunda ısrarcı oldu.

Ölüm döşeğinde ağabey Jack, Johnny’e cennete ve meleklere sahip olduğunu söyledi. Johnny yıllar sonra abisine duyduğu özlemi şu şekilde ifade etmişti: “Kardeşimle cennette buluşmayı dört gözle bekliyorum.

Johnny Cash gospel ve radyoda duyduğu şarkılarla büyüdü. Annesi ve bir çocukluk arkadaşı ona gitar çalmayı öğretti. On iki yaşına geldiğinde enstrüman çalmaya ve şarkı sözü yazmaya başlamıştı. Bu arada gençliğinde sesi yüksek tenor iken yıllar geçtikçe bas-baritona dönüştü.

18 Temmuz ’51 tarihinde Johnny Cash, Hava Kuvvetleri eğitimindeyken o sırada on yedi yaşında olan Vivian Liberto ile tanıştı. Üç yıl sonra San Antonio’da bulunan St. Ann Roma Katolik Kilisesi’nde evlendiler. Tören Vivian’ın amcası Vincent Liberto tarafından yapıldı. Cash ve Vivian çiftinin bu evlilikten dört kızı oldu: Rosanne, Kathy,Cindy ve Tara. Vivian daha sonra Cash’in ciddi uyuşturucu ve alkol sorunu olduğunu öne sürerek boşanma davası açtı. Boşanmalarının tek nedeni Johnny Cash’in kötü alışkanlıkları değil aynı zamanda June Carter isimli başka bir kadın ile olan yakın ilişkisiydi. Cash bir turne sırasında ünlü Carter Ailesi şarkıcısı June Carter ile tanışmış ve birbirlerine delicesine âşık olmuşlardı.

Grand Ole Opry’de sahne arkasında ilk kez tanıştıktan tam on üç yıl sonra Cash haziran ayında, Ontario’da canlı bir performans sırasında June’a evlenme teklif etti. Çift 1 Mart ’68’de Kentucky, Franklin’de evlendi. Cash ve Carter takvimler Mayıs 2003’ü gösterirken Carter’ın ölümüne kadar tam otuz beş yıl boyunca çalışmaya, çocuklarını büyütmeye, müzik yapmaya ve turnelere devam etti. June evlilikleri boyunca Johnny’i amfetaminden uzak tutmaya çalıştı. Cash’in rehabilitasyon döneminde bile yanında kalarak ona destek oldu.

Cash’in müzikal kariyeri 1954 yılının sonlarına doğru gitarist Luther Perkins ve bas gitarist Marshall Grant ile beraber çalmasıyla başlamıştır. Grup Sun Records firmasıyla bir görüşme gerçekleştirdi. Sun Records bu görüşmede Johnny Cash ve Tennesse ikilisine kilise şarkıları yapmaktan ziyade kendi besteleriyle gelmeleri gerektiğini söyledi. Cash 1955 yılında Hey Porter ve Cry Cry Cry isimli parçaları kaydetti. Her iki şarkı da country listelerine girdi. Meşhur I Walk The Line parçası ise Cash’in country listelerinde bir numara olan ilk şarkısı oldu. Bahse konu şarkı aynı zamanda pop listelerinde de ilk yirmiye girdi.

I Walk The Line’ın başarısı sayesinde Cash ilk albümünü Sun Records’dan çıkardı. 1958 senesinde ise Columbia Records ile anlaştı. Don’t take Your Guns to Town isimli parçasıyla tekrar listelerde hit olmayı başardı. Gelen şöhret ile ilgisi var mı yok mu bilinmez ama Cash, Columbia Records ile anlaştıktan iki sene sonra uyuşturucuya dadanmıştı. Amfetamin ve barbitüratlara olan ilgisi bağımlılığa dönüşünce özel hayatında büyük zorluklar ortaya çıktı. 1960’tan 1968’e kadar olan sürede inzivaya çekilen ve kendi kişisel problemleriyle uğraşan Cash 1968 yılında Folsom Prison Blues ile piyasaya fırtına gibi bir geri dönüş gerçekleştirdi. Amerikan Başkanlarıyla da iyi dostluğu olan Cash dönemin başkanı olan Richard Nixon’ın isteği ile Beyaz Saray’da bir konser verdi.

1985 yılına geldiğimizde Cash bir kaç önemli country sanatçısı ile The Highwaymen grubunu kurdu ve grubun adını taşıyan Highwaymen şarkısı ile oldukça önemli bir başarıya imza attı. Bu sırada Cash, Columbia Records’un kendisine karşı kayıtsız kalmasına kızdı ve şirketi protesto etmek adına Chicken In Black isimli parodi bir şarkı yazdı. Her ne kadar amaç Columbia Records’u protesto edip dalga geçmek olsa da şarkı son yıllarda Cash’in görmediği kadar ilgi görmesine sebep oldu. Cash bu gelişmeye rağmen yollarını Columbia Records ile ayırdı.

1988 senesinde kalp damarlarının değişmesine neden olan bir ameliyat sonrası hap bağımlılığına geri dönme korkusu ile tedavi edici hapları almayı reddetti. 1990 senesinde The Highwaymen ile beraber Highwaymen 2 albümünü çıkardı ancak albüm ilki kadar başarılı olamadı. Yine de zayıf bir albüm olmasına rağmen dönemin country listelerinde dört numaraya kadar yükselmeyi başardı.

1990’lar Cash açısından pek iyi geçmedi. Country müziğin artık modası geçmişti. Grunge ve hiphop iyiden iyiye müzik piyasalarını domine etmeye başlamıştı. Tam bu sırada her zaman için prodüksiyon dehası olduğunu düşündüğüm Rick Rubin devreye girdi. 1994 senesinde Cash, Rubin önderliğinde sadece gitarı ile eski Amerikan şarkılarını yorumladığı American Recordings uzunçalarını yayımladı.

Müzik çevreleri her ne kadar şaşırtıcı olarak görse de aslında bu çıkışı ile Grammy ödülünü kazandı. Bu başarı sayesinde Cash 1994 senesinde Glastonbury Festival’da sahne aldı ve genç kuşakla tanışma fırsatı kazandı. Bundan iki yıl sonra ise American Recordings serisinin ikinci albümü olan Unchained uzunçalarını yayımlandı ve Cash yine Grammy ödülü kazandı.

’90’ların sonuna yaklaştığımızda Cash şeker hastalığının getirdiği sağlık sorunlarıyla boğuşmaya başladı. Yaşamış olduğu sağlık sorunları ve “bir ayağının çukurda olması” durumu American III: Solitary Man ve American IV: The Man Comes Around albümlerinin soundunu doğrudan etkiledi. Bu iki albüm bugüne kadar Cash’in yapmış olduğu müzikten çok daha karanlıktı. Artık neredeyse herkesin bildiği ve benimsediği Hurt coverı da American IV:  The Man Comes Around albümünde yer aldı.

Trent Reznor bu durumla ilgili olarak duygularını şu şekilde ifade etmişti: “Rick Rubin beni arayıp Johnny Cash’in Hurt parçasını düzenlemek istediğini söyledi. Kendisine çok gururlandığımı söyledim, ancak Rubin telefonda konuşurken bu kaydın gerçekten gerçekleşip gerçekleşmeyeceğine dair bir ipucu vermedi. İki hafta sonra kayıt elime geçtiğinde kendimi çok garip hissettim. En kişisel şarkımı adeta başkası ele geçirmiş gibiydi. Sanki kız arkadaşımı bir başkası öpüyor gibiydi. Kendimi istilaya uğramış gibi hissettim.

Cash’in eşi 15 Mayıs ’03’te hayatını kaybetti. Cash eşinin ölmeden önce son arzusu olan konserlere devam etme isteğine uydu, ancak sağlık problemleri yüzünden sahneye zorlukla çıkıyordu. 5 Temmuz ’03 tarihinde son konserini verdi. Çok sevdiği eşinin ölümünden dört ay sonra yani 12 Eylül ’03 tarihinde hayatını kaybetti.

Vasiyeti üzerine evinin yakınındaki mezarlıkta eşinin yanında toprağa verildi. Umarım çok sevdiği abisi Jack’e ve eşi June’a hayal ettiği gibi cennette kavuşabilmiştir.

Comments are closed.