Suede- The Blue Hour

Albüm Kritik|

Suede’in tüm külliyatının en karanlık, bununla beraber en serbest albümüne The Blue Hour ile imza attığı çok açık.

Ocak 2016’da yayımlanan bir önceki albümleri Night Thoughts hakkında yazarken Suede için ’90’lardan başka bir zaman aralığı hiç olmadı” demişim. Hala aynı konumdayım. Aradan neredeyse üç yıl geçti. Önceki gün yepyeni stüdyo uzunçaları The Blue Hour adıyla yayımladılar. “Karanlığa merak sürüyor” cümlesiyle geçiştirilemeyecek kadar karanlık sözler ve o sözleri tamamlayan sound ilerleyişi söz konusu burada. Sadece kapanıştaki Flytipping şarkısı bile beni bu sonuca götürmeye yetiyor. On dört şarkılık uzun mu uzun bir yolculuk The Blue Hour. Yalnızlığı dibine kadar hissettiğiniz, yaşamsal hislerin sıradanlığında yürüdüğünüz elli iki dakikalık bir süreç. Life Is Golden şarkısının video klibi için tercih edilen mekan neresiydi tahmin edin? 1986’daki nükleer facia sonrası kaderine terk edilen Çernobil. Siyaha yakın gri renk her açıyı kaplarken pek de şikayet etmiyorum. Çünkü bu Suede. İlk albümün ilk şarkısı So Young ile başlayan ve yirmi beş yılı deviren kariyerleri boyunca çizdikleri resim tam da bu. The Blue Hour’da resim biraz daha vurgulanıyor. Son birkaç yılda dünyanın başına gelenleri düşündüğümde bunun için Suede’i suçlayamıyorum. Sıradan bir gün, sıradan bir duygu bile değişmeye zorlandı. “Her şeyi yapabiliriz diyoruz ya işte en büyük yanılgı bu” diyorlar son röportajlarından birinde. The Blue Hour hislerini daha iyi aktarabilir miydi? Evet. Yine de ayakları yere sağlam basan bir kayıt bu. TidesBeyond the OutskirtsDon’t Be Afraid If Nobody Loves You ve The Invisibles dikkat çeken şarkılardan bazıları. En üste bir yer açmak gerekirse “Tides orada olmalı” derim. Baştan sona bir Suede başyapıtı. Albümün genelinde zengin enstrüman kullanımının gücüne şahitlik ediyoruz. Nakaratlara bağımlı olmayan serbest ritimler neredeyse her şarkının temelini oluşturuyor. Ama Suede’in yön kontrolü bunlarda değil, bunlar sadece detay. Brett Anderson’ın vokalini duyduğunuzda en öne onun vokalini koymak zorundasınız. Üstelik The Blue Hour onun vokalini öne çıkarmamak için uğraştığı bir kayıt. Geri vokaller, kapanış bölümlerinde vites artıran gitar & davul çıkışları daha önce hiçbir Suede albümünde bu denli dominant değildi. 

Comments are closed.