Tamamlanmamış Yolculuk

Göz|

Polonya’nın 2020 Oscar adayı Corpus Christi, bir yandan hapishanenin zorluklarıyla mücadele eden bir gencin yaşantısını ele alırken bir yandan büyük bir acıyla sarsılmış dindar bir kasabanın sırlarını açığa çıkarıyor. (Yazar: Zeynep Sıla Karataş)

Yönetmenliğini Jan Komasa’nın, senaryosunu Mateusz Pacewicz’in üstlendiği Corpus Christi, hapishaneden kurtulmak için kendisine bir şans veren bir rahip sayesinde çalışmak üzere ücra bir dağ kasabasına gönderilen Daniel’in (Bartosz Bielenia) öyküsüne odaklanıyor.

Çalışmaya gittiği kasabada Daniel kendini rahip olarak tanıtır ve rahipliği kasaba halkı tarafından hiçbir şekilde sorgulanmadığı için sahte bir rahip olduğu anlaşılmadan kilisedeki görevini sürdürür. Kasabanın atlatamadığı travmanın detaylarını öğrenmeye başladığında ise kendisini bu trajedinin bir parçası olarak bulur. Kasabalı birkaç gencin bir araba kazası sonucu ölmeleriyle birlikte kasabadaki pek çok ailenin hayatı alt üst olmuştur. Gençlerin çarpıştığı arabayı kullanan adam da ölmüş olmasına rağmen kasaba halkı adamın arabayı sarhoş kullandığına inanmakta ve bu yüzden adamın eşini suçlamaktadırlar.

Öyle ki adamın kasabadaki mezarlığa gömülmesine bile izin vermemişlerdir. Kendini kasabadan tamamen izole etmiş bir biçimde yaşayan dul Ewa’nın (Barbara Kurzaj) anlatısı karşısında ölen çocukların ailelerinin olaya yaklaşımı dururken bir de kazada kardeşini kaybetmiş olan genç Marta’nın (Eliza Rycembel) iki taraftan da ayrılan tavırları yaşananlara Rashomonvari bir hava katar. Kasabanın aynı gerçekliği farklı değerlendirmesi sonucunda yaşadığı kaosu çözecek kişi sahte rahip Daniel olur.

Merkezine bu küçük kasabayı alan film, anlatısının içine yerleştirdiği olaylarla Avrupalılığa ve Katolik Kilisesine politik bir eleştiri getirir. Giderek muhafazakârlaşmakta olan dünya siyasetiyle beraber Avrupa’nın içinde de söz konusu eğilimlerin benzerleri kendini gösterirken Corpus Christi bu durumu dünyadan izole bir dağ kasabası üzerinden seyirciye aktarır. Avrupa’nın en tutucu ülkelerinden biri olan Polonya’ya içeriden bir bakış olan Corpus Christi, din ile bir hesaplaşma niteliği de taşır. Son derece inançlı Katolikler olan ve kendilerini “İyi Hıristiyanlar” olarak niteleyen kasaba halkı, aslında hiçbir suçu olmayan Ewa’ya yaşattıklarıyla inandıkları Tanrı’nın affediciliğini hiçe saymış olur. Kasabanın belediye başkanı Walkiewicz’in (Leszek Lichota) dini ekonomik ve siyasî gücünün bir aracı olarak kullanması ise filmin politik mesajını daha da kuvvetlendirir. Mütedeyyin toplumun tüm ikiyüzlülüğünü açığa vuran film, bunu bir anti kahraman üzerinden yaparak çarpıcı bir etki yaratır.

Bir yanda hapishanede şiddet ve ağır şartlarla mücadele eden Daniel, diğer yanda dindar bir kasabaya sahte bir rahip olarak gidip kasabanın dinle ve acıyla ilişkisine yön veren lider olur. Alkol, uyuşturucu ve şiddet dolu geçmişiyle tam bir tezat hâlinde olan rahip Daniel; rahipliği sırasında da alışkanlıklarından vazgeçmeyerek ve Marta ile sevişerek anti kahramanlığının altını kalınca çizer. Filmin politik duruşunun yanı sıra ruhanî bir tema olarak affetmeyi ele alışı da aslında mevcut politik duruşun bir parçası gibi gözükmektedir. Kasabanın öyküsünün olayın taraflarının barış ilan etmesi ve bu tarafların dışında konumlanan Marta’nın bir arabaya binip bilinmeyen bir yere doğru gitmesiyle sonlanması, genç jenerasyonun bu politik alanda bir temsilinin var olmadığına vurgu yapar adeta.

Filmin finali adının hakkını veren bir şiddet sahnesiyle uğurlar seyirciyi. “İsa’nın cesedi” manasına gelen corpus christi, kilisede İsa’nın etini temsil eden beyaz ekmek ve kanını temsil eden kırmızı şarap ile gerçekleştirilen bir ayindir. Sonunda içinde bulunduğu sadist düzenin bir kurbanı olarak hapishaneye geri dönen Daniel’in final sahnesinde girdiği kavgadan kan revan içinde ayrıldığını ve diğer çocuklar tarafından binanın gri duvarları arasından dışarı atılıp aşırı parlak gün ışığına düştüğünü görürüz. Beyaz tenini kaplayan kan lekeleriyle Corpus Christi’nin hayat bulmuş hâli gibi görünen Daniel, anti kahraman yolculuğunu arkasında bıraktığı savaş alanından hızla uzaklaşarak sonlandırır.

Film bittiğinde Daniel’in tamamlanmamış yolculuğu elimizde yoğun düşünceler ve sorgulamalar bırakır. Olay örgüsüyle verilmek istenen mesajların bir kısmı biraz kör göze parmak niteliğinde olsa da film Avrupalılığa getirdiği modern eleştiri bakımından kıymetli bir film olarak yeni Avrupa sinemasının önemli örnekleri arasında yerini alıyor.

Comments are closed.