Tarihe tanıklık etmek

Konser|

Liam Gallagher önceki akşam muhteşem bir performansa imza atmadı. Eğer kısa süre önce onu Manchester’da canlı izlediyseniz İstanbul sahnesini sıradan bulabilirsiniz. Ama onun sıradan çizgisi bile üst seviye. Başlığın da bizzat benimle ilgisi var.

Otuz iki yaşındayım. Hayatımın yarısından fazlasına onun vokali eşlik etti. Oasis döneminin tamamıyla, hemen ardından start verdiği Beady Eye denemesindeki iki albümle ve geçen yıl başlayıp bugünlerde de son sürat devam eden solo kariyeriyle çok yakından takip ettiğim bir müzisyen Liam Gallagher. Bunun sebebini spesifik bir listeyle açıklayamam. Bardağın boş tarafı da var üstelik. Kendi sözleriyle “büyük şarkılar” yazamıyor, Oasis gölgesinden çıkamıyor, ’90’lar müziğinin kalıplarından kurtulamıyor. Yaptığı saçma sapan açıklamalar, büyük biraderi Noel’e karşı gereksiz lafları, İngiltere’deki dar çevre dışında basınla kurduğu berbat ilişkiyle birlikte tüm bu dengesizlikleri vücudunda barındırıyor. Ama o Liam Gallagher. Zaten tüm bunlar onu Liam Gallagher yapıyor. Evet, listelere tırmanacak hit şarkı yazamıyor ama öyle bir söylüyor ki tüm o büyük şarkıların esas sahibi olan Noel bile “Şarkıları vitrine Liam taşıdı” diyebiliyor.

Önceki akşam ilk kez sahnenin en önünden bir konser izledim. Boyu neredeyse iki metre olan bir insanın yapmaması gereken hareket değil mi? Ama Liam Gallagher bu. Mecburdum. Saat 22:00 sularında sahnede hummalı bir çalışma başladı ve britpop tavrından şarkılar mekana yayıldı. Beklediğiniz konser öncesi mekanda The Stone Roses çalıyorsa doğru yerdesiniz demektir. Ardından ışıklar patlayarak çapraz dalgalar oluşturdu. Nihayet ilk ses. İşte Liam ve ekibi birkaç metre önümüzdeydi. Açılış Şubat 2000 çıkışlı dördüncü Oasis LP’si Standing on the Shoulder Of Giants’taki intro Fuckin’ in the Bushes ile yapıldı. Hemen ardından 1994 yılına ışınlandık: Rock ‘N’ Roll Star.

Neredeyse herkesin sadece Wonderwall ve Live Forever’da telefonlarını çıkarmalarını anlayabiliyorum. Bazı iyi şarkılar, bazı diğer iyi şarkıları tarihin her döneminde gölgeliyor. Yine de benim için Liam’ın söylediği her şarkı büyüktü, üst perdedeydi. Beady Eye ve solo kariyerin hakkını teslim ederek bir kenara ayıralım. Oasis’in sadece b-side şarkılarından bile iki konser uzunluğunda liste çıkarabilir Liam. O da bunun farkında. Whatever’ı çalmasına ne demeli? Son birkaç konserde bu şarkıyı çaldı, ama o sahnelere her sene uğruyor. Çeyrek asırlık müzik hayatında ilk kez adım attığı bir şehirde Whatever’ı duymak sürprizdi. Elbette güzel olanından. Morning Glory, Slide Away, Cigarettes & Alcohol ve Supersonic gibi Oasis başyapıtları bizimleydi. Beady Eye külliyatından Flick of the Finder’ı bekliyordum, Soul Love duyuldu. Debut albüm As You Were kapsamında ise tüm single baskıları çaldı Liam. Wall of Glass, Bold, Greedy Soul ve For What It’s Worth…

İstanbul Blue Night kapsamında Küçükçiftlik Park’ta gerçekleşen organizasyon tam günlük bir festival planına sahipti. 14:00 itibarıyla kapılar açıldı, Liam noktayı koyduğunda saatler 23:20’yi gösteriyordu. Yokuz, Evrencan Gündüz, Oceans of Noise, Adamlar, Mor ve Ötesi ve Starsailor final konseri öncesinde sırayla sahneye çıkan isimlerdi. Aylar önce bu planın Liam Gallagher’ın içinde yer alacağı sahneye uymadığını söylediğim için bunu şu an tekrar etmekte bir sakınca görmüyorum. Hem yerli, hem de yurt dışından mevcut enerjiyi omuzlarında taşıyabilecek daha farklı isimler tercih edilebilirdi, edilmeliydi. Tüm bunların ötesinde Liam Gallagher’ın bir festival programıyla değil başlı başına tek konser olarak karşımıza çıkması en doğrusu olurdu şüphesiz. Böylece kapanışı yapan Liam’ın canlı performansı sadece bir saat sürmezdi ve eminim Manchesterlı frontman tüm gecenin sadece kendisi için hazırlandığı bilinciyle daha efektif bir konsere imza atabilirdi.     

Günün sonunda her şeyi bir kenara bırakıyorum. Konser kapı girişinde gelenlerin bileğine geçirilen kağıtlarda Liam Gallagher adının ya da en azından etkinlik adının yazmamasını bile. Bu konser benim için tarihe tanıklık etmekti. Liam geldi. Mikrofonu omuz seviyesinde sabitledi. Her cümleyi eğilerek ve aynı anda bir adım geriye çekilerek üst perdeden söyledi. Bu onun sahnedeki kimliği. Sahneyi yönetiyor, izleyicileri tek tek gözetliyor, Oasis dergisini elinde havaya kaldıran bir çocuğun heyecanını hissediyor. O gerçek bir sahne insanı. Çok yaşasın, tekrar gelsin. 

Comments are closed.