The National – I Am Easy to Find

Albüm Kritik|

I Am Easy to Find ile iki yıllık ara dönemi sonlandırıp kariyerlerindeki sekiz numaralı LP’yi yayımlamış oldular. En kalabalık albümleri bu. En uzun albümleri bu. En cesur albümleri bu. The National kendi dünyasında dolaşmayı sürdürüyor. İyi ki.    

5 Mart günü paylaşılan ilk single çıkışı You Had Your Soul with You’yu dinlerken kendi kendime “İşte The National burada” demiştim. Birkaç gündür albümün tamamını dinliyorum ve The National’ın işte tam burada olduğu fikrim yerli yerinde durmaya devam ediyor. Başka bir şeyi denedikleri de sır değil. Albüm toplam altmış üç dakika sürüyor.  Tam on altı şarkı. Bu onlar için rekor. Prodüktör koltuğundaki Mike Mills LP ile aynı adlı filmin yönetmenliğini üstleniyor. Evet, I Am Easy to Find bir film formuna da sahip. Tüm bunlara ek olarak albüm boyunca çok sayıda kadın vokale tanık oluyoruz. David Bowie’nin sahne ekibinden Gail Ann Dorsey, Sharon Van Etten, Lisa Hannigan, Mina Tindle bunlardan sadece birkaçı. Neredeyse her şarkıda vokalist Matt Berninger’a bir ses eşlik ediyor. Ben bu arayışın, bu zengin müzisyen katılımının vurucu damar yakaladığını düşünmekle birlikte yer yer gospel, soul, country çizgisine giden dış vokal desteğinin çok sık kullanılmasını yadırgadığımı belirtmeliyim. Zira bu bir soundtrack projesi değil. The National albümü. Ancak hikayenin en başına dönüp bunun gerçekten de bir filme sahip albüm olduğunu fark edince Tha National’ın kendini bile geri plana atarak kendi filminin müziğini kalabalık kadroyla hayata geçirdiğini görüyorsunuz. Yalnız olmak istemiyorlar. Her şarkının hikayesi var ve her seferinde bambaşka vokal tonu sizi buluyor. Matt bazen tam merkezde, bazen geri vokalde. Ama her yerde. The National elbette sadece vokal değil, sadece söz değil, ancak Matt’in varlığı grup için salt bir “vokalist üye” karşılığının da ötesinde. Davulun bu tonu onların bir diğer kimliğidir. Tek bir örnek vereceğim: The Pull of You. Öyle güçlü bir şarkı ki salt davulun içinde kaybolabilirsiniz. Peki ya Rylan, Light Years, So Far So Fast? Peki ya Oblivions? Bitmiyor. The National zihnini en üst perdeden yansıtıyor. Gitar, viyolonsel, bass… Her şey tıpkı milenyum döneminde ilk adımını atan The National gibi. Peki neden her defasında yeni tınlıyor? İşte burada karşımıza sözlerin gücü çıkıyor. Kaybetmek, tekrar bulmak, gerçekten hissetmek, sevgiden gebermek, geri dönebilmek için terk etmek, zamanın acımasızlığında can çekişmek… The National hayatın salt tadıyla ilgilenmez. İhtişamlı bir ön cepheye sahip apartmanın arka cepheye bakan odasında yaşar onlar. İstedikleri zaman ön tarafa dolanırlar ama yaşadıkları yer o boyalı alan değildir.

Comments are closed.