“Uzun vadede geriye o kalıyor aslında”

Röportaj|

İstanbul Caz Festivali yirmi altıncı kez kapılarını açmaya hazırlanıyor. Onlarca farklı mekanda yüzlerce müzisyeni ağırlayacak, bir ara denize inecek, parklarda ses verecek festivalin direktörü Harun İzer ile İKSV binasının tepe noktasında sıra dışı manzaranın eşliğinde bir araya geldik. Gündemimizde 29 Haziran – 18 Temmuz tarihlerinde gerçekleşecek 26. İstanbul Caz Festivali vardı.

Bu senenin programını yaparken aklınızda neler vardı? Bu ayrı bir soru aslında ama girişte değinelim: Bir yıl Robert Plant çıkar ve sonraki yıl beklentiler o ölçüde büyür. Öyle bir beklenti seziyor musun?

O her zaman oluyor. Seyircinin beklentisi, sektörün beklentisi, basının beklentisi. Herkes seni bir yere çekmeye çalışıyor. Sınırsız kaynağın ve erişimin varsa Türkiye’de neden bir Glastonbury olmasın? Ama seni sınırlayan birtakım şeyler var. Tüm bunlar içerisinde güzel bir denklem yakalamaya çalışıyorsun. İstanbul Caz Festivali deyince bunca yıldır İstanbul’un öyle veya böyle değişik yerlerinde, farklı müzisyenleriyle İstanbul’a ait bir festival yapıyoruz. Evet bu popüler isimlerin geldiği bir festival. Çok önemli yıldızları getirmiş bir festival ama hepsinin başında ve en önünde İstanbul sakinlerine güzel, başarılı bir festival sunmak hedefi var. Günün sonunda baktığınızda aslında bir tane isimle olmuyor festival dediğimiz şey. Bu seçkinin, bu yelpazenin topluca nasıl şehre yayıldığı, ne tür farklı farklı alanlarda nerelere uzandığı, neleri sahiplendiğiyle de alakalı bu süreç. Festivalin bütün bunlar düşünülerek kurgulanması gerekiyor. Yıldız isimler önemli ama bundan daha önemlisi İstanbul Caz Festivali’nin bu şehre ne verebildiğidir. Çünkü uzun vadede geriye o kalıyor aslında.

Ne verebiliyor peki? Bunu açalım mı biraz?

Mesela Caz Vapuru. Bu sene “Tekrar yapıyoruz” dedik ve cidden çok büyük heyecanla karşılandık. Caz Vapuru sonuçta en fazla bin kişinin katılabildiği boğazda giden bir tekne. Ama bundan bir tane daha yok dünyada. Tek başına bu da değil festival tabii, ancak bu sembolik bir şey.

Kaç sene aradan sonra tekrar yapılıyor Caz Vapuru?

Dokuz sene. En son 2010’da gerçekleşti. Önemli ve değerli. Ek olarak Parklarda Caz adıyla ücretsiz etkinlikler yapıyoruz örneğin ki bu sene bunun sayısını artırdık. Ücretsiz etkinlik yapmak kolay değil. Bütün maliyeti üstleniyorsun. Sponsorlarımızın oradaki desteği çok önemli. Garanti Bankası bunca yıldır festivale destek vermese, ki tam yirmi iki seneden bahsediyoruz, böyle bir şey kolay kolay gerçekleşemezdi. Bu tür markaların bizim açtığımız yolda arkamızda durmaları çok önemli. Birlikte Güzel bu sene bizimle. Socar bizimle. Vitrin bölümü Socar’ın desteğiyle gerçekleşiyor. Ekonomik zorlukların üzerimizde baskı oluşturduğu böyle bir senede onların destekleri çok değerli oldu.

Vitrin bu yıl üçüncü kez gerçekleşiyor. Türkiye Güncel Müzik Buluşması vurgusu dikkatimi çekti. Detaylandıralım mı?

Biz yıllardır dünya çapında değişik festivallere gidiyoruz. Ek olarak müzik profesyonellerine yönelik etkinliklere gidiyoruz. Genç yeteneklerin sahne aldığı veya bir sonraki sezonda programa ekleyebileceğimiz yeteneklerin yer aldığı etkinlikler oluyor bunlar. Bu tür yerler bize o isimleri yerinde izleyip, görüp bir sonraki defa festivalimize davet etmemizi sağlıyor. Bizim bu festival işinde grubu canlı dinlemek gerçekten çok önemli. New York’ta, Norveç’te o lokal ortamda sanatçıyı dinliyorsun ve “bu mutlaka bize gelmeli” diyorsun. Son üç yıldır biz de bunu hayata geçiriyoruz. 2017’den bu yana dünyanın farklı ülkelerinden müzik profesyonellerini davet ediyoruz ve ülkemizin yetenekli isimlerinin konserlerini onlarla buluşturuyoruz. Kimdir bu insanlar? Festival yöneticileri, mekan sahipleri, basın mensupları. Otuz – kırk kişilik bir delege ekibi şeklinde onları çağırıyoruz ve bilet alan seyirciyle beraber konserleri izliyorlar. Bu sene de 3 – 6 Temmuz arasında gerçekleşecek. 3 Temmuz’da Vitrin turunu yapıyoruz. Şişhane’de Salon, yukarıda Cemiyet, Kuledibi’nde Nardis. Üç ayrı mekanda altı konser olacak. Bahsettiğim delegedeki insanlar altı ayrı konseri tek akşamda görecekler. Bir sonraki akşam Gece Gezmesi var ve yirmi grup sahne alacak. Delege dağılacak ve tüm bu isimleri görecek. Öyle bildiğin kolundan tutup konserlere götürüyoruz o insanları. (Gülüşmeler)

Sadece büyük sahnelerde değil, lokal bazı mekanlarda da ses veriyor İstanbul Caz Festivali. Gece Gezmesi bunun en net kanıtı. Görece küçük mekanlara bile festival sahnesini ulaştırmaktaki hedefiniz ne? 

Bunun ayrı katmanlı cevabı var. Gece Gezmesi ile başlayayım. 2015’te başladık Gece Gezmesi’ne. Beşinci senesi. Sürdürülebilirlik de önemli. “Bu sene yaptık, seneye de bakarız” demeden hep yapmaya çalışmak önemli. Hep kendini yaşatan işler yapmak istiyoruz. Gece Gezmesi’ne başlarken bizim temel kaygılarımızdan biri sanatçı çeşitliliğiydi. Yerli sahneden daha çok sanatçı katılımı hedefliyoruz. 2010’dan bu yana üretim de çok gelişti. Biz de bu yerli isimlere daha çok yer açalım istedik. İstanbul’daki sanatçılar ne yapıyorlar? Yıl içinde bu bahsettiğin lokal mekanlarda konserler veriyorlar. Bir ay önce zaten o mekanda çalmış olan bir grubu aynı sahne düzeni ve planıyla festivale dahil etmektense bir kurgu yapalım hedefinde oluyoruz. İsim vermeyelim: x, y veya z isimli bir müzisyen bir ay önce Kadıköy’de sahne aldıysa bir ay sonraki festival sahnesindeki konserinin farkı olması lazım.

Nasıl bir farklılık olmalı sence?

Konseptte, içerikte bir farklılık olmalı. Özel bir proje olmalı.

Müzisyenler bu plana açıktır herhalde, değil mi?

Kolay değil ama. Sanatçının belli bir repertuarı var. Sen ona gidip de “Hadi festivale özel bir şey yap” dediğinde evet bazen yapılıyor, bazen de yapılamıyor. Bizim festivalde Ustalarla Buluşmalar diye bir bölümümüz vardı, şu anda biraz isim değiştirdi ama devam ediyor. Mozaik konserimiz öyle olacak. Ceylan Ertem’i de konuk ediyorlar konsere. Birkaç başka konukları da olacak. Normalde Ceylan Ertem, Mozaik ile çalan bir isim değil ama bunu kabul etti. İşte bu festivale özel bir şey. Bu vesileyle ilk kez yapıyorlar. Tekrar Gece Gezmesi’ne tekrar döneceğim. Çünkü o da festivale özgü, festival ile yapabileceğin bir proje. Tek bir mekanın Gece Gezmesi gibi bir şeyi yapması mümkün olmaz. Dünyayı da çok yakından takip ediyoruz ve Gece Gezmesi başka hiçbir yerde, başka hiçbir festivalde yoktu. Bunu böbürlenmek anlamında söylemiyorum. Biz de böyle özgün fikirler geliştirerek festivali canlı tutuyoruz. Önceki sorunla bağlantılı olarak söylüyorum: Festival her zaman herkese kapıları açık olmayan yerlere uğruyor. Venedik Sarayı böyle bir örnek. 12 Temmuz’da Paolo Fresu & Lars Danielsson’ın konseri olacak. Orası her gün girebileceğin bir yer değil. Konsolosluk bahçesi. Esma Sultan da böyle bir mekan.

— — — 

“Electronic müziğin içine jazz çok girdi, jazz içine electronic müzik çok girdi. Keza rock için de böyle. Rock müziğin kökenlerinde jazz zaten var. O temelden büyüyen dallar bunlar. Bizim festivalimize dair ‘Bu caz değil’ denilen isimlerin festivalde olmasının sebebi de aslında bu genel yaklaşım. Jazz sonrası ortaya çıkan tüm tarzların, o tür çeşitliliğinin büyük kısmına yer vermeye çalışıyoruz.”

— — —

“Bu caz değil” denir ya hani. Klişedir de. Bir müzisyen programda yer alır ve “Caz ile ne alakası var” denir. Sen bu tartışmada neredesin? İlla sert bir tavır çizgisi olmalı caz festivallerinin?

Genel bir çizgimiz var. Girdiğimiz alanlar ve girmediğimiz alanlar var. Ancak sert çizgiler var etmeye çalışmıyoruz. Keskin olmak istemiyoruz. Mesela İstanbul Caz Festivali DJ etkinliklerle anılmaz. Öte yandan DJ etkinlikleri de var program içinde. Olmazsa olmaz bir takım yerlerde gerekiyor çünkü. Klasik müziğe girmiyoruz tabii ki. Zira İKSV çatısı altında klasik müziğe odaklanmış başka bir festival var. Ama bazen neo-classic sanatçıları programa eklediğimiz de oluyor. “Caz ve ötesi” bizim mottomuz. Bizim alanımız caz müziğin çıktığı dönem ve ondan sonraki dönemler. Bir yaz festivali olduğumuz için de geniş ve büyük mekanlara çıkabiliyoruz. Bu da bir açıdan popüler isimleri beraberinde getiriyor tabii.

Jazz müziğin ülkedeki yükselişine de değinmek istersin belki. Daha çok jazz albümleri yayımlanıyor. Daha çok jazz festivalleri organize ediliyor. Hem ülke genelinde, hem de İstanbul içerisinde.

İstanbul kendi başına ayrı bir kulvar. Artan festival sayısında da İKSV’nin yıllar içerisinde güzel bir örnek oluşturduğunu düşünüyorum. Bu örneğin peşinden diğer kurumların da gelmesi, etkinliklerin sayılarının artması bizi mutlu eder. Geçenlerde PSM Caz Festivali kapsamında bir konser izledim ve çok hoşuma gitti. Çok güzel bir organizasyondu. Tatlı bir rekabet olur tabii aramızda. Bu da zaten işin güzelliği ve daha güzel bir proje yaratmamıza vesile olan bir şey. Bazen festivale dahil etmek istediğimiz sanatçının başka bir festivale geleceğini görüyoruz. İlk önce bir “Hay Allah! Niye bizim festivalde olmadı bu” diyoruz. (Gülüşmeler) Sonra da “Boş ver. Bizle gelseydi rahatça izleyemeyecektik. Şimdi gider keyifle konseri izleriz.” diyoruz. Günün sonunda bu iş biraz da böyle bir şey.

Bu görevde olmasaydın ve bu festival programına göz atsaydın 26. İstanbul Caz Festivali senin için ne ifade ederdi?

Kültürel anlamda bir zenginlik. Bunu ifade ediyor. Bunu söyleyebilirim. İstanbul Caz Festivali’nin en büyük özelliği bence bu. İstanbul’da kültür turizmi var ama konser turizmi yok. Keşke olabilse. Çünkü birtakım etkinlikleri burada izleyebilirsin sadece. Esma Sultan Yalısı gibi bir yerde konser izlemek, Beykoz Kundura Fabrikası gibi bir yerde boğaza nazır konsere tanık olmak, Cemil Topuzlu Açıkhava’da olmak bambaşka hisler. Tek tek sayabilirim, onlarca var. Parklarda Caz etkinlikleri, Sabancı Müzesi… Çok değişik alanları kullanıyoruz. Şu anki görevimin dışında şehirde yaşayan bir müzik dinleyicisi olsaydım Joss Stone’a mutlaka giderdim. Kamasi Washington, Ömür Göksel, Melanie De Biasio… Onlarcası var tabii. Hepsi de izlenmeyi hak ediyor.

Comments are closed.