Ankara’nın indie rock sahnesine sunduğu armağanlardan SilverLiners yeni single çalışması Seize the Day’i dinleyicilerin beğenisine sundu. Ekiple izolasyon günlerini, temmuz ayının ilk günlerinde yayımlanması planlanan Everlasting Peace albümünü ve yeni sürece dair planlarını konuştuk.
Merhaba. Öncelikle yeni tekliniz Seize the Day için tebrikler! Nasıl hissediyorsunuz, nasıl tepkiler aldınız?
İsmail Aydın – Vokal: Uzun süredir sevdiklerimizle bir şeyler paylaşmıyorduk ve bu durum üzerimde bir baskı ve sıkıntı yaratıyordu. O sebeple şu an ortaya bir şeyler koymuş olmak bile muhteşem hissettiriyor. Yapmak için doğduğum şeyi yapmışım gibi çok huzurluyum.
Çağatay Akan – Gitar: Bu şarkıyı anlatmak için biraz nasıl bu noktaya gelindiğinden bahsedilmeli bence, keza Everlasting Peace albümü başlı başlına destekçilerimizin çok ciddi rol aldıkları bir albümdür. Bağış kampanyasından güç aldığı için, Seize the Day de bu akımın ilk ürünü olduğu için yarattığı heyecan herkes tarafından paylaşıldı. Single çıktığı andan itibaren bunu direkt gördük, adeta bir bayram sabahı gibiydi ve aldığımız tepkiler çok tatminkardı. Uzun süredir sessiz kalmamıza rağmen döndüğümüz anda diğer gruplardan farklı bir his yarattığımızı hissettiren dinleyicimizin yanımızda olduğunu hemen hissettik.
Doğancan Ertaş – Bass: Teşekkürler! Tepkiler çok iyi. “Defalarca dinledim hastası oldum. Hollywood esintileri duydum. Gerçekten çok iyi.” Yok efendim “SilverLiners şöyle iyi” diyorlar. Bunlar gerçekten mutlu ediyor. Birkaç kişiden de eski haline göre çok değişmiş, şarkı bambaşka bir yere gitmiş yorumu aldık.
Kaan Erdem – Davul: Hem uzun süre sonra şarkı yayınladığımız için, hem de bundan sonra gelecek şarkılar için oldukça heyecanlıyım. Seize the Day’e kendimizden aktardıklarımızın dinleyenlerde karşılık bulduğunu gördük ki bu alınabilecek en güzel tepkilerden biri.
İzolasyon günleri nasıl geçiyor? Bu dönemde verimli olmaya gayret edenlerden misiniz yoksa günlerinizi iyi hissetmeye odaklanarak mı geçiriyorsunuz?
İsmail: İyi hissetmek için verimli olmaya çalışıyorum diyebilirim. Eve kurduğum küçük bir stüdyo ile üretmeye devam ediyorum. Normalde hayatın karmaşasından dolayı oturup yarım kalan şarkıları tamamlamaya ve yenilerini üretmeye çalışıyorum. Zoom’da birbirimizle konuşarak şarkı yazdık mesela. (Gülüyor) Onun dışında müzik, film, dizi. Bazen çok sıkılıyorum tabii ki.
Çağatay: Verimli olma anlayışı belki de hiçbir zaman eskisi gibi olamayacak şekilde değişti bugünlerde, adeta yeni bir dünya düzeni dikte edildi ve herkes buna alışmak zorunda kaldı. Biz de tabii ki adapte olduk bu düzene. Albüm çıkışı ve konserlerle bahara çok farklı bir selam vermek isterken evlere kapanmak başta moralimizi biraz bozdu fakat birlikteliğimizin verdiği güçle çalışmaya ve Everlasting Peace’i olabilecek en güzel şekilde dinleyicimizle buluşturmaya uğraştık. Bunlar olurken biraz vaktimizin artmasını avantaja dönüştürüp yeni projeler için kolları sıvadık.
“
Tabii ki bu projelerin sonucunda güzel ürünler çıkarmak ve bu dönemlerde insanların anılarında yer etme arzumuz canlılığını koruyor. İyi hissetmeye odaklanmak aslında haz aldığımız işe odaklanmak sonucu gerçekleşen bir şey, belki işkoliğiz belki müzik bizi canlı tutan bir şey, belki de ikisi birden.
Doğancan: Verimli çalışmaya ve her gün daha üretken olmakla takıntılı biri olarak, izolasyon zamanlarından çıktığımızda yeni beceriler ve alışkanlıklar edinmiş biri olmayı hedefliyorum. Mesela bu süreçte her gün 06:30’da kalkıp 08:30’a kadar yazmak gibi bir alışkanlık edindim. Çok kolay değil tabii ama uğruna değer olanlar hep zor kazanılanlar oluyor genelde.
Kaan: Bu dönem SilverLiners için ne kadar bereketli olduysa benim için bir o kadar zorlayıcı oldu, yalan yok (Gülüyor). Evden çalışma anlayışının hiç bana göre olmadığını gördüm, genel olarak insanlarla etkileşim halinde olmanın bana kattıklarını fark ettim. Sahnelerde yer almayı zaten çok özledik, o günleri iple çekiyorum.
2018’de yayımlanan This Feeling Inside’dan günümüze SilverLiners için neler değişti? Müzikal duruşunuzda ne gibi değişiklikler görüyorsunuz?
Çağatay: This Feeling Inside da tıpkı diğer parçalarımız gibi çok sevdiğimiz bir parça ama eğer politik cevapları bırakacaksak en büyük değişiklik başta albüm sürecinde beraber çalıştığımız prodüktörümüz Cem Saydam’ın etkisiyle ve değişen dünya düzenini daha iyi analiz etmemizle birlikte gelen müzik anlayışıdır. Çok net bir şekilde fark edilecektir ki tıpkı tüm diğer gruplar gibi bizim de müziğimiz biraz daha fazla elektronik ögelerden nasibini almaya başladı. Kökümüzden asla ve asla kopmadan modern müzik anlayışını müziğimize yedirmeye çalışıyoruz. Seize the Day ve This Feeling Inside iki farklı uç gibiler aslında ve yaptığımız işin geldiği son nokta bu iki ucun tam arasında, hatta biraz Seize The Day’e yakın denebilir.
İsmail: Aslında üzerinden iki sene geçmiş de olsa This Feeling Inside bizim için her şeyi değiştireceğimizin ilk göstergesiydi. Bu iki senede olmak istediğimiz yeri, yapmak istediğimiz müziği aradık ve acele etmedik.
“
Tam istediğimizi ortaya koymak için çok uğraştık. Biraz daha katmanlı bir müzik yapmaya başladık sanırım. Birçok tınının bir araya gelip bir bütün oluşturduğu atmosferler yarattık ve ben de o atmosferlerin üstüne sözlerimizi söyledim.
Kaan: Şehirler değişti, işler değişti, askerlik durumu bile değişti. (Gülüyor) Bazı konularda ayakları yere daha sağlam basan bir ekip olduk, bazı konularda ise daha çok hayal kurmaya başladık. Bütün bu müzik dışı değişimlerin yaptığımız şarkıları etkilediğini hissediyorum. Bir de tabii ki Cem Saydam. “The man, the myth, the legend” diyebiliriz onun için.
Doğancan: Büyük bir atılım yaparak müzik kariyerimizi ileri götürecek önemli bir karar aldık ve bir müzik prodüktörüyle çalışmaya başladık. Cem Saydam ile çalışmaya karar verişimizi takip eden zamanlarda müziğimize farklı açılardan bakma fırsatı yakaladık. Bizi daha güncel tınılara, dolayısıyla art pop dönüşümüne götüren de bu oldu.
Seize the Day önceki çalışmalarınız ile kıyaslandığında daha farklı tınlayan çok katmanlı bir kayıt. Söz konusu farklılığın ilk albümünüzde bütünlüklü olarak yansımasını bulduğunu söyleyebilir miyiz? Everlasting Peace’te dinleyiciyi neler bekliyor?
İsmail: Kesinlikle söyleyebiliriz. Belki biraz eklektik bir havası olabilir albümün. Her şarkı birbirinin aynısı değil ama Everlasting Peace’te dinleyicimiz bütün şarkılarda o çok katmanlı atmosferleri bulacak bence.
Çağatay: Everlasting Peace, her şeyden önce bence güzel bir analiz. Tıpkı doğu-batı sentezi gibi bir kök-modern ilişkisi barındırıyor. Duymaktan keyif aldığımız ve alıştığımız tınıları günümüz mantalitesiyle harmanlayarak sunmaya çalıştık. İnsanların artık “old school” tabir edilen işlere biraz doyup yeni tatlarda kendilerini bulduğunun ve bunların bir arada sunulabileceğinin anlaşılmış olduğunu dinleyicilerimiz de fark edecektir. Bence dinleyicilerimizi bekleyen en önemli şey budur. Başka bir deyişle, dinleyicileri bekleyen güncellenmiş ve üzerlerine tam oturacak bir tarz.
Doğancan: Güzel söylediniz, prodüktörümüzle ince ince, katman katman çalıştık. İlk uzunçalarımız Everlasting Peace’te gerçekten müzikal olarak her şeyimizi verdik. Dinleyiciyi çok özel bir Art Pop albüm bekliyor. Zaman zaman dans edecek, zaman zaman kemanlara kendini bırakıp sallanacak, çoğu zaman sevdiğini hatırlayacak, muhtemelen kendinden bir şeyler bulacaklar.
Kaan: Everlasting Peace’te yer alacak şarkılar üzerinde en fazla düşünülen SilverLiners şarkıları olacak, hatta bazılarını birkaç kere yıkıp yeniden yaptık diyebilirim. Az önce de değindiğim değişimlere ek olarak kendi içimizde de ne yapmak istediğimizi, nasıl yapmak istediğimizi daha net ifade eder hale geldik. Bu netleşen ifadenin Everlasting Peace ile birlikte dinleyiciye de yansıyacağını tahmin ediyorum.
Everlasting Peace’in üretim sürecinden bahsedebilir misiniz? Sizin için Everlasting Peace ne ifade ediyor?
İsmail: Everlasting Peace adını Radiohead’in Exit Music isimli şarkısından alan bir albüm. Bir kere bu bile bizim için çok değerli bir yere koyuyor onu. Üretim sürecinde yetenekli ve usta isimlerle çalıştık. Ferman Akgül süreçte mentorlüğüyle bizi destekledi. Onun yanında Memet İncili ve Cem Saydam ile prodüktör olarak çalıştık. Miks sürecini Spencer Martin ile yaptık.
Çağatay: Everlasting Peace her şeyden önce inandıklarımızın çok çalışarak takdir görmesini ifade ediyor. Daha önce de bahsettiğim gibi bu albüm en başta bir bağış kampanyası ile gerçekleşti ve bunun bizdeki önemi çok büyüktür. Keza bu yola çıktığımızda hiç varolmayan bir ürün çıkardık SilverLiners adında ve bunun benimsenmesi bile aşırı mutluluk veren bir şey iken “bunu yapmaya devam edin” mesajı içeren hatırı sayılır bir destekle adeta itici güç olan bir dinleyici kitlesini hissetmek bu hissi katladı.
“
Everlasting Peace, adında, şarkılarında, albüm kapağında vesaire barındırdığı gibi sonu gelmeyen bir iyiyi, mutluluğu arama enerjisini barındırıyor, keza SilverLiners isminin de köklerinde barındırdığı bir anlama bağlı kalan bu isim içindeki parçalarla da çok güzel bir harman oluşturuyor diyebilirim.
Doğancan: Dört yıl oldu bu albüm için çalışmaya başlayalı. Hepimiz için hayatımızın en karmaşık, en zorlu ve sancılı üretim süreçlerinden biriydi. Kolay olmadı, birçok kişiden destek aldık. İçsel kavgalar, kreatif anlaşmazlıklar, gelişim sancılarını hep beraber yaşadık. Sonucunda her gün içimize iyice sinen bir iş çıkartmanın gururunu yaşıyoruz. Kendi adıma rahatlıkla gurur duyduğum bir iş çıkarttık diyebilirim.
Kaan: Çok klişe, okuyuculardan özür diliyorum, ama gerçekten bizlerin de albümle, şarkılarla birlikte büyüdüğü bir süreç oldu. Çok fazla karar alındı, çok fazla karardan vazgeçildi, iyi veya kötü birçok sürpriz yaşandı. Günün sonunda sürece ve sonuca baktığımda içim rahat, çok güzel şarkılar ortaya çıktı. Biz de kendi Everlasting Peace’imizi yaşıyoruz diyebilirim. (Gülüyor)
Seize the Day’in ardından albümden seçtiğiniz iki şarkıyı aralıklarla yayımlamayı planlıyorsunuz. Bu tercihinizin sebebi nedir?
İsmail: Değişen müzik dinleme anlayışı. Bu kargaşada kimse ne yazık ki yeni duydukları bir albüm için yarım saatini ayırmıyor.
Çağatay: İnsanların içindeki SilverLiners ateşinin canlılığını uzun süre korumak istiyoruz açıkçası. Dünya zaten her şeyi çok hızlı tüketirken bu tüketime birkaç dakikalığına dur demek istiyoruz, keza bu sayede arada geçen vakitte insanlar parçalarımızı doğru anılarla birleştirip doğru zamanlarda dinlemeye de vakit bulabileceklerdir.
Doğancan: Dinleyicimize kısa aralıklarla şarkılarımızı sunarak hem sevindirmek, hem de hepsinin tadını ayrı ayrı almalarını hedefledik. Aynı zamanda iş kararı da diyebiliriz. Sürekli şarkı paylaşarak heyecanı diri tutmayı amaçlıyoruz.
Kaan: Sektörün geldiği nokta bir yana, tek tek çıkan işlerin hem sanatçı hem dinleyici tarafında ayrı ayrı demlenmesi ve sonra bir araya gelmesi fikri bana çok keyif veriyor, biz de böyle ilerliyoruz, güzel oldu.
Yaptığınız müziğin kimyasını nasıl tanımlıyorsunuz? Everlasting Peace’de Art Pop kanalından ilerlediğinizi vurguluyorsunuz. Sound yapınızın art pop ile nasıl eklemlendiğini detaylandırabilir misiniz?
İsmail: Dünyada her şeyin değiştiği gibi müzik yaratma anlayışı da değişiyor. Bugünün pop eserleriyle geçmişinkileri kıyasladığımızda aslında net olarak melodik olarak gerileyen bir pop müzik var. Daha elektronik alt yapılarla ilerlenen kick davulun etrafına kurulan ve en önemli öğenin ritim olduğu bir pop müzik. Biz müziğimizi modernleştirme yoluna gittik belki ama melodilerimizden de vazgeçemedik. O yüzden yaptığımız şeye güncel olarak popüler şeyi tanımlayan pop demek içimize sinmedi. Sanırım bu yüzden bu ismi seçtik. Zaten müziğin tarzına isim koymak bence çok saçma, artık. Herkesten her şeyi duyabildiğimiz bir dönem. O yüzden biz de kendi kendimize art pop yapıyoruz diyerek müzik tarzı ismi olarak kullanılmayan bir tabir seçtik.
Çağatay: Britpop ya da britrock bağlı kaldığımız köklerde var olan fakat esasında bizim o kadar da olması gerektiği gibi icra etmediğimizi fark ettiğimiz bir tür, bunu Everlasting Peace sürecinde fark ettik ve geldiğimiz noktada tıpkı bir ressamın herkesin ulaşabildiği bir tuvale kendi çizgilerini özgürce yansıtmasından doğan sanat gibi bizim müziğimiz de bu şekilde gelişti ve şu anki halini aldı. Bu yüzden bunu Art Pop olarak adlandırmayı doğru bulduk.
Doğancan: SilverLiners’ın müziğinde rock & roll tavrının güçlü ritimlerini duyabileceğiniz gibi milenyum müziğinin elektronik altyapısını da içinizde hissediyorsunuz. Art pop bizim yıllar içindeki dönüşümümüzün bir sonucu oluyor.
“
Birçok farklı gruptan ve sanat akımından etkilendik. Bunları kendimizi yeni yeni içinde bulduğumuz elektronik altyapıyla birleştirince ortaya oldukça özgün, farklı sesleri duyabileceğiniz ancak oldukça güncel pop bağlamında olan bir sound çıktı. Müzik gibi soyut bir kavramı anlatmaya çalışmak zorlu olsa da kelimelere de dökmenin önemli olduğunu düşünüyorum.
Kaan: Everlasting Peace süreci arayışlarla dolu bir dönemdi, bulduğumuz yanıtlardan biri de Art Pop kavramı oldu. Müzik türleri giderek iç içe geçiyor; hal böyleyken hem pop ögeler, hem rock & roll temaları hem de brit müzik sosu içersin istediğimiz müziğimizin bu ifade ile güzel bir tabana oturduğunu düşünüyoruz.
İçerisinde bulunduğumuz olağanüstü durum müzik sektörünü de derinden etkiliyor. Belirsizlikler nedeniyle uzun vadeli hedefler koymak biraz güç olsa da, sürece dair yol haritanız nedir?
İsmail: Umarım en kısa sürede bu durum biter ve albümümüzü de dinleyicilerimizle konserlerimizde paylaşabiliriz.
Çağatay: Öncelikle bahsettiğimiz gibi SilverLiners insanların içinde canlılığını koruyacak, yani belirli periyodlarla teklikler, albümler veya canlı kayıtlar gelmeye devam edecek. Dünyanın içinde bulunduğu sürecin bizi götüreceği yoldan bağımsız olarak bizim arzumuz mümkün olan en kısa sürede dinleyicimiz ile buluşmak. Çünkü çok uzun zaman oldu onlarla beraber çalıp söylemeyeli ve şu an yaptığımız en ufak bir canlı yayında bile içimizde oluşan heyecan ilk fırsatta çokça konser olacağının habercisi. Bunun devamında tabii ki de üretmekten vazgeçmeyeceğiz.
Doğancan: Adapte olmak, üretmeye devam etmek, olabildiğince çok insana farklı yollarla ulaşmak, gaz pedalından ayağı çekmemek.
Kaan: Mümkün olan ilk fırsatta kendimizi sahneye atmak ve insanlarla bir araya gelebilmek! Az önce de söylemiştim, bu dönemde bireyler arasındaki etkileşimi çok arıyorum ve SilverLiners ile yeni şarkılar yayınladığımız bir dönemde ne kadar çabuk insanlarla bir araya gelebilirsek o kadar harika olacak.
Karantina günlerinde en sık dinlediğiniz kayıtları bizimle paylaşır mısınız?
İsmail: Karantina günlerinde en sık Leonard Cohen, Frank Ocean ve Tyler, the Creator dinliyorum.
Çağatay: Silverliners- Seize the Day elbette! (Gülüyor) Biraz durağan günler olmasından, karantina etkisi ve genel ilişkilerden kaynaklı ufak bir karamsarlık hakim içimde bireysel olarak. Bu zamanlarda en iyi destekçilerim Morrissey, Noel / Liam Gallagher veya Oasis ve türevleri oluyor. Karantinaya birkaç parça bırakacak olsaydım şu şekilde olurdu: Morrissey’den You Have Killed Me ve I Have Forgiven Jesus. Oasis’ten Talk Tonight, The Last Shadow Puppets’tan The Dream Synopsis, Liam Gallagher’dan Once, Noel Gallagher’dan Dead in the Water, Elbow’dan Empires, Son olarak da The Black Keys’den Tell Me Lies ve Next Girl.
Doğancan: The Weekend’den Blinding Lights, Bob Marley’den Iron Lion Zion, Radiohead’den Everything In Its Right Place karantina günlerime eşlik ediyor.
Kaan: Elbow’un New York Morning’i, Lianne La Havas’tan Bittersweet, Kasabian’dan Let’s Roll Just Like We Used To, bir Morrissey klasiği Let Me Kiss You ve son olarak Mor ve Ötesi’nden Saklama.