Jesse Pinkman. En son 2013 yılında zorla tutulduğu bir kafesten ortağı Walter White sayesinde 1978 Chevrolet El Camino marka bir arabayla kaçtığını hatırlıyor bütün Breaking Bad hayranları.
Dizi o şekilde final yapınca dizinin bitmediğine, Walter White’ın ölmediğine, Jesse’nin Mr. White’ı almak için tekrar geleceğine, bu şekilde bitemeyeceğine dair söylentiler de hatırı sayılır bir çoğunluğa ulaşıyordu. Breaking Bad kültü hikayesini tamamlama şansı yakalamıştı. Böylece El Camino: A Breaking Bad Movie dizinin bitiminden sonrasına planlı bir proje olsun ya da olmasın yapımı kaçınılmaz olacak şekilde seyircisinin karşısına çıktı.
El Camino: A Breaking Bad Movie. Breaking Bad’in bittiği yerden başlıyor. Ancak 2019 senesinde 2013’ü yakalamak, zamanın tutulamaz hızını tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Kimse 2013’teki gibi görünmüyor. Film kaldığı yerden başlayamıyor. Gerçeklik flulaşıyor. Yine de hayranları evrenin son Breaking Bad hikayesini kaçırmak istemeyip her şeye rağmen izleyecektir ama diziyi 2019 devam filmiyle hatırlamak isteyeceklerini sanmıyorum. Nitekim filmin gereksiz olduğu görüşleri üzerine Pinkman’a hayat veren Aaron Paul “Hayatta pek çok şey gerçekten gerekli değil. Alkol örneğin. Gerekli değildir ama harikadır, değil mi?” yorumunu yapmak zorunda kalıyor.
‘Breaking Bad filmi’ başlığı da yanlış bir yönlendirmedir. El Camino İspanyolca’da aynı zamanda yol anlamına geliyor. İsmi gören izleyicilerde doğal olarak çoğunlukla yolda geçen bir kaçış hikayesi izleme düşüncesi beliriyor. Bir kafese hapsedilip zorla meth pişirmeye zorlanan Pinkman kurtulduktan sonra El Camino ile yollarda düşündüğümüz gibi uzun bir yolculuk yapmıyor.
Aksine film, yaşadığı travma ile boğuşan ve nereye gideceğini bulması için ona yardım eden hatıralarla dolu kafasına hapsolmuş Pinkman karakterine odaklanıyor. El Camino: A Breaking Bad Movie, Jesse’nin kaçışını takip eden kırk sekiz saat ve bazıları esaret altındaki zamanından, bazıları da bundan daha erken olan bir dizi geri dönüş arasında sürekli olarak kesiliyor.
Film yayımlanmadan önce verilen bilgilerle de çelişiyor. İzleyiciyi filmi izlemeye iten birçok karakter pazarlama kurbanı oluyor. Yazar ve yönetmen olarak kendi rolünü yeniden canlandıran Vince Gilligan, tamamen dizi hayranlarına odaklanmış. Diziyi özleyen hayranlara özlem giderecek epey ayrıntı eklemiş filme. Fakat hem stil, hem de içerik olarak El Camino: A Breaking Bad Movie gerçek bir filmden ziyade uzun metrajlı bir TV bölümü gibi görünüyor. Gerçekten tek başına durmak için çok kompakt. Önceki altmış iki saatlik Breaking Bad’ı görmeyen izleyicileri zaten tamamen gündem dışında tutuyorum. Kaldı ki dizinin sıkı takipçilerinin bile filmden, dizinin verdiği tadı alması zaman aşımından ötürü epey zor görünüyor.
El Camino: A Breaking Bad Movie’nin tek gerçek tarafı Pinkman’ın yaşadıklarından sonra etrafa durmadan ‘bitch’ler savuran tuhaf giyimli şımarık bir gençten örgülü kazak giyen bir yetişkine dönüşmesi ve Gilligan’ın bunu kazak metaforuyla izleyicilere vermesi denilebilir. Buna geçen yılların Aaron Paul’a etkisi de destek verir nitelikte. Ancak dizi hayranları filmin tek bir ‘bitch’ olmadan tamamlanmasını acı ile izlemiş olmalı.
Bense filmin mali destekçilerinden de olan Aaron Paul’un bunu bilinçli yaptığını Jesse’yi artık geride bırakıp yeni projelerin yolunu açmak için mücadele ettiğini düşünüyorum. Breaking Bad’in onu en iyi tanıtan proje olması aynı zamanda Aaron’un ipini çeken proje olmasına da sebep olabilir. Bu ikilemin sonucunu en yakın zamanda görmeyi diliyorum.
Breaking Bad’de Ed rolü ile izlediğimiz ünlü aktör Robert Forster’ın da hayatının son filmi El Camino: A Breaking Bad Movie olarak tarihe geçecek. Filmin Türkiye’de yayımlandığı gün hayatını kaybeden usta aktör, Ed olarak yepyeni hayatlara gönderdiği yolcular gibi bir daha haber alınamayan bambaşka bir yolculuğa çıkmış oluyor tesadüfen. Yolu açık olsun.