ZAMAN MAKİNASI No.01

Zaman Makinası|

Zaman makinamızı bu ay ilk kez çalıştırıyoruz. Yakın tarihin farklı köşelerinden ses veren birbirinden özel 5 albüm bu yolculuğumuzda bize eşlik ediyor.

Autorretrato – Monica Molina

Autorretratoİspanyol ve Latin temalarını işleyen dünyaca ünlü müzisyen Monica Molina, 2007 yılında yayımladığı albümü Autorretrato, aynı yıl Kasım ayında Türkiye’de müzik marketlerinde yerini almıştı. Çok önemli bir ses Monica Molina. Her albümü heyecanlandırıyor ve tekrar tekrar dinlenmeniz için sizi kendine çekiyor. En iyilerden oluşan Autorretrato albümünde 19 parça var. Oh Amores’den Vuela’ya, Pequeño Fado’dan Ay Amor’a kadar sanatçının en çok sevilen ve dinlenen parçaları seçilmiş. Albümün şarkı sıralaması çok yerinde ve sizin dikkatinizi sürekli üzerinde tutabiliyor. Bir diğer özelliği ise Javier Salas’ın fotoğrafladığı ön ve arka kapakta da görülen İstanbul Boğazı’nın güzelliği… Molina, İstanbul’un kendisi için ayrı bir yeri olduğunu hemen her röportajında dile getiriyor. Kapak fotoğrafları ile İstanbul’u tüm dünyaya sergilemek istemiş anlaşılan. Huzur veren sıcacık müziği, dinleyenlerin içini ısıtan şarkıları, yorumu, büyülü sesi ve duru güzelliği Monica Molina’yı eşsiz kılıyor. Latin ve İspanyol müziğinin bu güçlü sesinin en sevilen şarkılarını da bir arada bulunduran Autorretrato mutlaka edinmeniz gereken albümlerden.

———————————————————————————————————————————————————-

Confession – Karsu

confeesion2012 yılında yayımlanan ve uzun süre müzik listelerinde bir numara kalmayı başaran Karsu’dan Confession, Türkiye’de de Y Kültür Sanat etiketiyle 14 Şubat 2014 tarihinde raflardaki yerini almıştı. Albüme de ismini veren Confession ile caz’ın büyülü dünyasına Karsu ve müzisyen arkadaşları ile giriş yapıyoruz. İlk dikkat çeken enstrüman tonlarındaki mükemmellik. Özellikle tertemiz gitarlarıyla Rory Ronde ve tuşlu çalgılarıyla Alexander van Popta gerçekten çok güzel iş çıkarmış. Albümü dinlemeye devam ederken Gesi Bağları ile karşılaşıp yüzünüze hoş bir tebessüm bırakıyor Karsu. Farklı bir yorumla karşımıza çıkan parça, Karsu’nun o sevimli Türkçe’siyle kulaklarımıza daha hoş geliyor (Ben şarkıyı ilk dinledikten sonra sıradaki parçayı durdurup Gesi Bağları’nı tekrar dinlemiştim.) Play My String hareketli ve enerji dolu bir parça. Play My String’i dinlerken Karsu’nun bu işi gerçekten zevk alarak yaptığını hissediyorsunuz. Her Şeyi Yak. Evet, albümde diğer eşlik edebileceğiniz ve bence Karsu’nun yorumunun hafızanızda daha çok kalacağını düşündüğüm 6 numaralı şarkı. Albümün diğer parçaları da size “Karsu” tarzını hissettiriyor. Hüzünlü, enerji dolu, heyecanlı… Daha uzun yıllar takip edeceğimiz Karsu’nun, Confession albümü sık sık dinleyeceğiniz albümlerden birisi olacaktır.

———————————————————————————————————————————————————-

Deb – Souad Massi

debBesteci, söz yazarı, gitarist ve şarkıcı Souad Massi Arapça, Fransızca, İngilizce söylediği şarkılar ve yorumuyla her zaman dinlemekten zevk aldığım bir müzik insanı. Kendisiyle ilk tanışmam ise Deb albümüyle gerçekleşmişti. 12 parçadan oluşan albümde gitardan darbukaya, kemandan uda, flütten bendire kadar bir çok enstrüman kullanılıyor. Albümün ilk şarkısı olan Ya Kelbi ile başlayan yolculuğumuz Massi’nin sesi ve yorumuyla bizi bambaşka diyarlara götürüyor. Albümün tamamında kullanılan akustik gitar, Massi ile tamamen bütünleşik halde. Yalnızca Le Bien Et Le Mal,     Moudja ve Passe Le Temps şarkılarında yok bu sound. Ancak o şarkılarda da flamenko gitar ön planda yer alıyor. Yemma albümün dördüncü parçası ve beni bu albüme en yakın hissettiren parça da bu. Kullanılan estrumanlar ve bazı makamsal öğelerin bu toprakların müziğinde de bulunuyor olması büyük etken tabii. Son perdedeki Beb El Madhi ise ezgisi, ritmi ve Massi’nin yorumuyla finali fısıldıyor ve yüzünüzde tebessüm bırakarak size veda ediyor. Rahatlamak, dinlenmek ve kendinizi yaklaşık 50 dakikalık huzurlu bir yolcuğa çıkarmak için arşivinize almanızı önerdiğim bir albüm Deb.

———————————————————————————————————————————————————-

Heart Shaped World – Chris Isaak

Heart-Shaped-WorldRock, blues ve caz’ı birleştiren Heart Shaped World albümünün bana kalırsa en önemli özelliklerinden birisi Wicked Game’i barındıryor oluşu. 1980’li yılların sonunda 1990’ların hemen başında defalarca dinlenen ve hala kulak kabartıldığında tüyleri diken diken eden olmazsa olmaz bir parça bu. Isaak’in aşk acısını ve hüzünlü halini sonuna kadar hissedebiliyorsunuz bu albümde. Şarkıların sözleri ve melodilerin yapısıyla bize aktarmış tüm duygularını ünlü mizisyen. Açıkça söylemek gerekirse albümün en çekici tarafı Wicked Game. Tekrar tekrar dinleyeceğiniz harika bir şarkı bu. Melodik yapı, sözler, Isaak’in performansı… Bunların hepsi ayrı ayrı muhteşem. Birçok cover dinleyen birisi olarak şunu söyleyebilirim ki, orijinalinde olan gitar tonu ya da davulun arkadan usulca gelen ritmi olmadığında parçadan aynı etkiyi alamıyorsunuz. Diğer şarkılar da Isaak’in kalitesini ortaya koyuyor koymasına, ama albümü ayakta tutan en önemli parça şüphesiz Wicked Game’dir. Biraz duygusal sulara inmek ya da sevdiğiniz insanla aynı anda müziğin gücünü hissetmek istiyorsanız Heart Shaped World arşivinizde bulunması gereken bir albüm.

———————————————————————————————————————————————————-

Pale Communion
 – Opeth

Pale-Communion2014 çıkışlı albüm, en başta Opeth’in sıradan şarkılar yapmayacağını belgeliyor. 8 şarkılık standart sürüme ek 2 adet de canlı kayıt bonusu sunan albümün intro’su Eternal Rains Will Come geleneksel progresif rock’ın sert ve akışkan formunu biraz yumuşatarak kendini var ediyor. Bu, Pale Communion’ın geneline sirayet eden bir durum. Cusp Of Eternity ise tamamen Åkerfeldt’e yoğunlaşarak, onun büyülü sesini sunuyor. Moon Above, Sun Below albümün en uzun, belki de en yoğun parçası. Elysian Woes’daki akustik gitar ile elektrogitar tonları ve vokalin performansı, büyülü bir ortamda hissetmenizi sağlıyor. Devamında gelen Goblin ve River’daki klavye ataklarına dikkat. Albümün son iki parçası olan Voice of Treason ve Faith in Others’a, progresif rock türüne çok ama çok yakıştırdığım yaylılar eklenmiş ve bu durum vokalin tekniğini de ön plana koyan güzel bir finale yol açmış. Özetle farklı bir Opeth var burada. Zaten hiçbir albümü bir öncekine benzemedi Opeth’in. Her ne kadar hayranları için grubun en iyi albümü bu olmasa da, progresif rock/metal cenahında yenilikleri düşünüldüğünde dinlenilmesi ve arşivlenmesi gereken bir Opeth albümüdür Pale Communion.

Comments are closed.